Meltem Oral

13 yıl önce Eylül ayında İkiz Kuleler’in çöküşünün ardından dönemin ABD Başkanı George W. Bush ‘kötülüğe karşı iyiliğin devasa mücadelesini’ ilan etmişti. Bugünkü ABD Başkanı Obama tarafından, henüz selefi kadar epik ifadelerle olmasa da benzer cümleleri işitiyoruz. Obama da tıpkı Bush gibi ‘terörizme karşı savaş’ ilan ediyor. ‘Teröre karşı’ yeni bir uluslararası askeri koalisyona öncülük ediyor.

Üstelik 13 yıl önce emperyalist güçlerin Afganistan ve Irak’a askeri müdahalesine karşı çıkan pek çok kesim bugün IŞİD’e karşı NATO müdahalesinin bölge halklarının kurtarıcısı olabileceğini düşünüyor. Fena halde yanılıyorlar.

IŞİD sivil halka yönelik katliam gerçekleştiren, halkı baskı, şiddet ve zor yoluyla sindirme yöntemleri kullanan bir örgüt. IŞİD’in eylemlerinin meşrulaştırılacak hiçbir yanı yok. 13 yıl önce El-Kaide’nin İkiz Kuleler’e yönelik saldırısının sonucunda da bir buçuk saat içerisinde yaklaşık üç bin sivil ölmüştü. Ancak o zaman ABD’nin El-Kaide saldırısını gerekçe göstererek Afganistan’a savaş açmasına karşı çıkılabilmişti.

ABD’nin o dönem tüm dünya kamuoyunu ikna etmek için kullandığı argüman ‘teröre karşı savaş’tı. ‘Terör’ söylemi, elbette Bush kabinesinin bir buluşu değildi. ‘Terörizm’ başlıca kamusal sorunlardan biri durumuna 1980’lerde geldi. Reagan yönetimi, ‘uluslararası terörizmi’ hedef tahtasına oturtarak bu tehlikenin “hür dünyaya” yönelttiği tehdit hakkında bir propaganda kampanyası başlattı. George W. Bush kabinesine düşen terörizm söylemini ‘uygarlıklar çatışması’ devrine uydurmak oldu.

Tüm devletlerin ve egemen sınıfların ‘terörizm’ kavramını kullanması ideolojik bir tercihtir. Son otuz yılda ‘terör’ ve ‘terörizm’ tabirleri özellikle dünyanın ‘egemenleri’ tarafından daha sık dillendirilir oldu. İçerde toplumsal muhalefeti damgalayıp kriminalize etmenin, dışarıda ise askeri müdahalelerin meşrulaştırma kılıfı haline geldi. Reagan’dan Obama’ya ‘teröre karşı savaş’ ABD emperyalizminin içte ve özellikle de dış siyasette şevkle kullandığı bir argüman.

‘Terörizm’ tabiri Filistin’de direnenlerden IŞİD’e, Ferguson’da ırkçılığa karşı sokağa çıkanlardan PKK gerillalarına kadar her şeyin egemenler tarafından içine sokulduğu bir bohça haline geldi.

Afganistan ve Irak bombalanıp işgal edilirken bu ‘terörizmle savaş’ martavalına prim vermemiş ve emperyalist saldırganlığın karşısına dünyanın neredeyse bütün sokaklarında çıkabilmiştik. Dün yapmadığımız şeyi bugün yapıp ‘terörizmle savaş’ yemini yutacak değiliz. Dün El Kaide bugün IŞİD neredeyse dünyadaki tüm kötülüklerin ebesi olarak sunuluyor. Oysa bizler biliyoruz ki dünyadaki en büyük terörist, yani en güçlü ‘yıldırma ve baskı mekanizması’, Amerikan savaş aygıtıdır. Başka baskılara, başka yıldırmalara karşı mücadele etmek için önce terörizmin kaynağı ya da baş terörist ABD ile mücadele etmek gerekir.