Yıldız Önen

Sosyalist İşçi, soldan kendisini iki temel noktada ayırdeden bir geleneğe sahip. Teorik olarak tepeden sosyalizm anlayışlarına karşı aşağıdan sosyalizmi savunuyor ve pratik olarak da leninist parti anlayışının Stalinizm tarafından amorflaştırılan yapılarına karşı özgürlükçü, demokratik bir parti anlayışını savunuyor.

Adı üzerinde Türk solu, sahip olduğu stalinist geleneği, kemalizmden aldığı nosyonlarla pekiştirerek, sosyalizm geleneğiyle uzaktan yakından ilgisi olmayan parti anlayışlarını lenisinist olarak adlandırarak, esas olarak bürokratik aygıtların sol denince akla gelen örgütlenme biçimi olarak algılanmasına neden oldu.

 

Bu sol anlayışlar hem savundukları politikalarla hem de insanları dışında tutan bürokratik, emir komuta zinciriyle çalışan yapılarıyla hegemonik bir anlayışın kök salmasına neden oldu. Sosyalist İşçi ise en baştan itibaren yeni bir solun gerekli olduğunu savundu. Bu yenilik hem politikaları itibarıyle yeni olana hem de örgütlenme anlayışı açısından yeni olana tekabül ediyordu. Ama Sosyalist İşçi, yeni ve antikapitalist bir solun gerekli olduğunu, 1999 yılında Seattle’da patlayan antikapitalist hareketin dünya çapında yarattığı etkiyle daha sık bir şekilde vurgulamaya başladı.

Antikapitalist hareket savaş karşıtı harekete dönüşürken, dünyayı sarsan dev kampanyaların örgütlenmesinde “Birlik, çeşitlilik, direniş” sloganı hakim hale gelmişken, bu hareketin aktivistleriyle örgütlü işçi sınıfının öncülerini aynı siyasal partinin potasında birleştirmek çok önemli bir görev haline gelmişti.

Daha 2004 yılında, 28 Mart seçimlerinde solun aldığı ağır yenilgiden sonra, Sosyalist İşçi, “yeni bir sol mümkün” manşetiyle çıkmıştı. Kapak yazısında “Aşağıdan yukarı açık politikalara sahip, bürokratik olmayan” bir solun ne kadar önemli olduğunu vurguluyordu. Üç dört partinin şefleri düzeyinde kurulan ittifaklar, dünyadaki savaş karşıtı, antikapitalist hareketten kopukluk, köhnemiş solun aldığı seçim mağlubiyetini açıkmalakla kalmıyor ama aynı zamanda nasıl bir sola ihtiyaç duyduğumuzu da anlatıyordu.

Hareketin içinden doğan alternatif

Sosyalist İşçi’de defalarca yeni bir solun neden gerekli olduğunu vurgulayan yazılar yayınlandı. Ama bu açıdan en önemli sayılardan birisi, 28 Temmuz 2007’de yayınlanan 292. sayıdır. Bu sayının manşetinde “İlk adımı attık: Yeni sol geliyor” yazıyordu. Ufuk Uras ve Baskın Oran seçim kampanyalarını değerlendiren yazılarda şu vurgular vardı: “Benzer bir gelişme ‘Meclise Ufuk gerek’ kampanyasında da yaşandı. Uzun bir süredir savaşa, küresel ısınmaya, darbelere ve yoksulluğa karşı kampanyalar yapan aktivistler Ufuk Uras kampanyasında da çok aktif bir rol oynadılar. Kürt halkının oyları dışında kalan oylar, oluşan genel politik havanın etkisi ve kampanyaların vurucu gücü sayesinde bir araya geldi.” (Sosyalist İşçi sayı 292, Sosyalist İşçi Diyor ki)

Yazı şu vurgularla devam ediyordu: “Şimdi hareketi inşa edeceğiz. Hareketi inşa etmeye devam edeceğiz. Savaşa karşı Küresel BAK kampanyalarına ara vermeyeceğiz, küresel ısınmaya, sağlıkta yıkım yasasına ve ırkçılığa karşı kampanyalara ara vermeyeceğiz. Tersine Baskın Oran ve Ufuk Uras kampanyasında birleştiğimiz on binlerce gerçek solcuyla hem hareketi hem de yeni bir solu inşa edeceğiz.”

Sosyalist İşçi, bürokratik olmayan, kitlesel, aşağıdan yukarı örgütlenen, aktivistlerin çok rahat bir şekilde kendiini parçası hissedebileceği, demokratik, çoğulcu yeni bir sol partinin hem çok büyük bir şansa sahip olduğunu hem de sol hakkında oluşan bütün haklı ön yargıları kırmak için elzem olduğunu düşünenlerin çıkarttığı bir yayın organı olarak aynı vurguyu sürekli olarak yapttı.

Daha yakın bir zamanda bu yılın Haziran ayında yayınlanan 489. sayısında Sosyalist İşçi’de şunlar söyleniyordu: Gezi direnişinin açığa çıkarttığı en önemli ihtiyaç ise, özgürlükleri hiyerarşik bir şekilde sıralamayan, bir özgürlüğü görmezden gelip başka bir özgürlüğü savunuyormuş gibi yapmayan, hiçbir özgürlüğün savunulmasını ertelemeyen, savaşlara karşı olan, tüm dünyanın ezilenlerinin çıkarının bir ve aynı olduğunu savunan; iklim kriziyle, ekonomik kriziyle, yarattığı yoksulluk, yolsuzluk ve adaletsizlikle gezegeni yaşanmaz hale getiren kapitalizme karşı olan, Ermeni soykırımıyla hesaplaşmadan demokrat olunamayacağını bilen, Kürtlerin özgürlüğünü ve kendi kaderini tayin hakkını koşulsuz savunan kitlesel bir partidir. Böyle bir kitlesel sol parti, emekçilerin kurtuluşunun ve özgürlüğünün, emekçilerin kendi eylemlerinin, mücadelesinin ve direnişinin ürünü olacağı yaklaşımına sımsıkı sahip çıkmalıdır. DSİP’in attığı her politik ve örgütsel adım, bu hedefe yöneliktir.” (Kitlesel yeni bir sol için, Şenol Karakaş)

Sosyalist İşçi’nin 309 sayısında yayınlanan yazısında Doğan Tarkan yeni bir sol ihtiyacıyla ilgili şunları yazıyordu: “Bugün siyasi iktidara karşı işçi sınıfının birliği gerekiyor. Bunun gerçekleşmesi ise ancak yeni aktivist kuşaklarının harekete geçirilmesi ile mümkündür. Bizim öncelikle yapmaya çalıştığımız budur. Yeni aktivistleri harekete geçirmek ve bir dizi kampanyada birleştirmek.

Ne var ki ihtiyaç bundan daha ötededir. Bir siyasal oluşum bütün bu kampanyaların aktivistlerini bir araya getirmelidir. 2007 seçimlerinde Baskın Oran ve Ufuk Uras kampanyaları bunu sağladı. Bugün de ihtiyaç benzer bir adımın örülmesidir. Bu doğrultuda bir dizi adım atılmaktadır. Ama bu adımların hemen hepsi yeni aktivistleri değil var olan solu veya daha doğrusu bir kısmını birleştirme-ye çalışmaktadır. Var olan solun birliğinin anlamsızlığı çeşitli seçimlerde defalarca kanıtlandı. Defalarca Türk solu Kürt hareketine eklemlenerek birleşti ve her defasında çok kötü sonuçlar aldı ve hatta her defasında bir öncekinden geriye düştü. Öyleyse bu tutumun bir anlamı yok. Bizim ihtiyacımız sokakta, mücadele içinde inşa olan bir yeni harekettir. Sadece örgütün kendisi değil, bütün unsurları, hareketin içinden gelen yeni aktivistler olmalıdır.”

Bu ihtiyaç, bugün de tün yakıcılığıyla ortada duruyor. Sosyalist İşçi etrafında bir araya gelen bizler, yeni bir sol, kitlesel antikapitalist bir oluşum için harekete geçtik.