Kemal Başak

İktidar partisi 17-25 Aralık (2013) yolsuzluk soruşturmalarının intikamını almaya devam ediyor. Bu soruşturmaların ardındaki güç olarak gördüğü Fethullah Gülen Cemaati’ni “Paralel Yapı” olarak tanımlayan AKP liderliği önceliğini emniyet ve yargı bürokrasisi içindeki Cemaatçi unsurların “temizliğine” vermişti. Buralara atanacak kayyum bulunamadığı için oluşan boşluk “milli ve yerli” konseptinde uzlaşma sağlanan ulusalcılar ve ülkücü faşistler tarafından doldurulmuştu. Devlet içindeki yeniden yapılanmayı bu şekilde gerçekleştiren AKP, şimdi Cemaatçi olarak bilinen yayın organlarına, eğitim kurumlarına ve ticari işletmelere saldırıyor. “Hükümete karşı darbe girişiminde bulunmak” gerekçesiyle bu kurumların yönetimleri görevden alınıyor, çalışanlar işten çıkarılıyor. Bu şekilde yönetimine son verilen Koza İpek Holding, Boydak Holding, Kaynak Holding gibi şirketlere, Bugün TV gibi yayın organlarına daha önceden iktidar partisi tarafından kayyum atanmıştı. AKP’nin son hedefi ise Zaman Gazetesi oldu.

Şüphesiz yasadışı faaliyetler ile ayakta duran ticari işletmelere göz yumulmaması gerekir. Peki, yasaları ve aleyhindeki mahkeme kararlarını kaale almadan servetlerini katlayan, Cemaat şirketlerinden misillerce fazla devlet “desteği” alan şirketlere de dokunuluyor mu? Tabi ki hayır! 2005 yılındaki Seydişehir Eti Alüminyum özelleştirmesi ile 220 milyon dolar ödeme (99 yıllığına!) karşılığında bir anda 8 milyar dolarlık bir şirkete sahip olan Cengiz Holding’e elbette ses çıkarılmıyor.

İktidar partisi tarafından bir tür “muhalefeti ezme” aracı olarak kullanılan kayyum atamalarının yakında Doğan Grubuna bağlı şirketlere de sıçrayabileceğine ilişkin son günlerde ortaya atılan iddialar var. AKP lideri Erdoğan ile Aydın Doğan’ın da aralarında bulunduğu bir dizi TÜSİAD patronu arasında gerilim olduğu çok açık, ancak bu gerilimin Cemaat Operasyonuna benzer bir şekilde sonuçlanması pek mümkün değil. AKP, yeni ortağı TSK ile arasını bozacak böyle bir girişime cesaret edemez. Öte yandan Kürt halkının ve işçi hareketinin başına kayyum atamak mümkün değildir ve gerçek muhalefet de bu alanlarda cereyan etmektedir.

Basın özgürlüğü ayaklar altında

Cizre’de yakılarak katledilen ve kimliği zorlukla teşhis edilen sivillerden biri Azadiya Welat gazetesi yazı işleri müdürü Rohat Aktaş. Daha şanslı olan 33 Kürt gazeteci ise cezaevinde. Batı’daki basın organları da iktidarın öfkesinden muaf değil. “Türkiye’deki kadar özgür medya dünyanın hiçbir yerinde yok” özdeyişinin mucidi olan Cumhurbaşkanı, Anayasa Mahkemesi kararı ile serbest kalan gazeteciler için “gerekirse Avrupa İnsan Hakları Mahkemesine tazminatı veririz ama yine de tutuklarız” diyerek iktidarın milli ve yerli çizgisi dışında kalan gazetecileri bekleyen akıbeti hatırlatıyor.

Büyük medya kuruluşlarının bütünüyle iktidar güdümünde hareket etmesinin temel nedeni basın sektöründeki örgütsüzlük. İktidarın isteklerini harfiyen yerine getiren az sayıdaki yüksek maaşlı yönetici dışında çoğunluğu asgari ücrete, hatta onun altında ücrete çalışan basın emekçilerinin sendikal örgütlülüğü yok denecek kadar az. Toplam sendikalı işçi oranının yüzde 9 olduğu Türkiye’de, basın iş kolundaki sendikalaşma oranı sadece yüzde 3! Bu rakamlar asıl mücadelenin hangi alanda yürütülmesi gerektiğini gösteriyor.