Bombardımanların azalmasıyla Suriye’de halk yeniden sokaklarda. Sosyalist İşçi gazetesi, 15 Mart’taki devrimin yıldönümü vesilesiyle, devrimi ve son süreci bir süredir İstanbul’da olan Devrimci Sol Akım üyesi Mustafa Araour’la konuştu.

Devrim sürecindeki kendi çalışmalarından bahseder misin?

2011’de başlayan protestolardaydım. Halkın devrimin en başında, kendi içinde oluşturduğu yerel organizasyonlarda medya üzerine çalıştım, yaralananlara yardımcı olmak için ilk yardımda yer aldım. Diğer şehirlerde yer alan yerel organizasyonlarla iletişim kurulması için çalıştım. 2012’de tutuklandım. Hiçbir zaman silahlı bir faaliyetin içinde yer almadım. Maddi yardım çalışmalarında yer aldım. Bu yardım çalışmaları tamamen halkın kendi dayanışmasıyla gerçekleşti. Dışarıdan gelen hiçbir kaynak olmadı. Suudi Arabistan, Katar gibi ülkelerden gelen büyük paralar IŞİD gibi örgütlere gitti. Onlardan biri olmadığın sürece ekonomik bir destek alamıyorsun.

Ateşkesin başlamasıyla Suriye’de yeniden halk gösterileri gerçekleşiyor. Son durum hakkında neler düşünüyorsun?

Suriye’de herkesin istediği gibi fikirlerini söyleyebilmesine alışık değiliz. O yüzden burada rahatça neler düşündüğümü söyleyebileceğim etkinliklerde, toplantılarda yer almak benim için biraz garip. Alışmaya çalışıyorum. Üç yıldır savaş sürüyor, hiç durmadı. Şimdi ilk defa insanlar sokaklara rahat bir şekilde yeniden çıkabiliyorlar. Kendilerine güven hissedebiliyorlar son birkaç gündür. Savaş durunca sokağa çıkılacağını bekliyordum, şaşırmadım. Savaş başlarken, her kesim gelinen noktada artık savaşın başlayacağını bekliyordu. Ama ülkeyi yönetenlerle halk çok farklıydı. Rejimin savaşı nasıl yöneteceğine dair düşünceleriyle halkın görüşü bambaşkaydı. O yüzden Suriye’de yaşananlar bugünkü boyutlara geldi. Bu aslında 40 yıl önce başladı. Suriye’de, tıpkı Ortadoğu’daki başka ülkelerdeki gibi siyasi partiler bir simge. Bütün ülkeyi yöneten tek bir kişi. Partiler istediği gibi çalışamıyor. Bir partiyi istemedikleri zaman hemen yok oluyordu zaten. Rejime karşı olan küçük bir parti çıkıp, halk desteği almaya başladığı anda devlet hemen baskı altına alıyordu, parti durduruluyordu.

Devrim nasıl başladı? İnsanları sokağa çıkartan neydi?

15 Mart’ta Şam’da başlayan protestoların Dera’ya sıçramasıyla hareket büyüdü. Şam’da polis bir işçiyi vurmuştu, Dera’da da duvara yazılama yapan öğrenciler tutuklanıp işkence görmüştü. İki şehirde de insanlar sokağa çıktı. Devrimin başlangıcında bu iki olaydan hangisi daha büyük rol oynadı bilmiyorum ama daha sonra zaten farklı yerlerdeki bu öfke hızla birleşti. Zaten Arap devrimleri başladığında bir bekleyiş vardı. Tunus’ta, Libya’da, Mısır’da olanları gören Suriye’deki halk da baskıya son vermek istedi. Çocuklar televizyonda izledikleri devrimlerden etkilenerek ‘halk rejimin devrilmesini istiyor’ yazdılar duvarlara, bu yüzden tutuklandılar, tırnakları söküldü. Aileleri çocuklarını almak için gittikleri zaman onlara da şiddet uyguladılar. Libya ve Tunus televizyonlarından devrim izleyen halk kendisinin de sokağa çıkıp istediğini söyleyebileceğini, protesto edebileceğini gördü ve sokağa çıktı. Daha önce böyle bir şey yoktu.

Dera’da çocukların özgürlüğü için protesto yapanlar, bir kısmının gözaltında öldürüldüğünü öğrendi. Ve o gün eylemlere ateş açılmaya başlandı. Yani önce eylemler yapıldı birkaç gün sonra ateş açıldı diye bir durum yok. Sokağa çıkıldığı anda halka ateş açarak yanıt verdi rejim. İlk günden itibaren TV’den, ‘bunlar sıradan halk değil, bunlar selefiler, cihatçılar, çocukların özgürlüğü için sokakta değiller’ diye propaganda yapmaya başladılar.

Önceleri gösterilerde rejim hedeflenmiyordu. Sadece gözaltına alınan gençlere özgürlük talep ediliyordu. Ancak eylemler şiddetle bastırılmaya çalışılınca, rejime karşı protestoya dönüştü. Gösterilere ateş açılması protestoların yönünü değiştirdi. Başka şehirlere yayıldı. Bu ilk protestolar her yerde özgürlük, adalet gibi demokratik haklar talebiyle gerçekleşti. Adalet ve özgürlük isteyenler rejim tarafından sert bir baskıyla karşılaştı.

Selimiye’de de insanlar sokağa çıkınca rejim çıldırdı. Selimiye, azınlıkların yaşadığı, selefilerin falan olmadığı bir yer. Çünkü rejim burada yaşayan halkın kendisini desteklediğini söylüyordu. Rejimin protestocularla diyalog kurma, konuşma gibi bir eğilimi hiç olmadı, hemen öldürmeye, tutuklamaya başladı.

Halk devrim sırasında nasıl örgütlendi?

Daha önce planlanmamış bir hareketti bu ve ayaklanmanın içinde halk kendi kendine organize olmaya başladı. Halk tarafından küçük, yerel örgütlenmeler oluşturuldu. İlk olarak Şam’daki gençler tarafından oluşturuldu, ardından başka siyasi gruplar katılmaya başladı. Bu yerel örgütler protestoların düzenlenmesi, rejimden gelen saldırılara karşı ilk yardım ve güvenliğin sağlanması, diğer ülkere kendimizi nasıl duyurabileceğimiz, televizyonların ve sosyal medyanın kullanımı gibi şeyleri planlıyordu. 2012’nin başlarında, devrim başladıktan 6-7 ay sonra halk kendisini rejimin saldırılarından korumak için kendi silahlarını kullanmaya başladı. Bunu rejimin baskısı geliştirdi, amaç sadece korunmaktı. Yani rejime karşı silahlanıp birilerini öldürmek gibi bir amaç yoktu.

Devrimin dersleri konusunda ne söylemek istersin?

Çok önemli bir tecrübe kazandık. Halkın genel görüşü değişti. Kendi görüşlerini söyleyebileceğini öğrendi. Şu anda halkın durumu genel olarak çok kötü görünüyor, evet. Ama artık kendine daha güvenli. Hiçbir şey eskisi gibi değil. Muhalif siyasi örgütler de güven kazandı. Rejimin tüm baskısına rağmen halkın onları destekleyebildiğini gördü, halk için çalışmalar yapabilmeye başladı. Artık bu 40 yıllık rejim bitti, yeni bir başlangıç oldu. Evet biraz zaman alacak ama ne olursa olsun son 40 yılın koşullarına, eski rejime dönmek mümkün değil. Ateşkes olunca insanlar protesto yapabilmeye başladı, eskisi gibi bir korku yok. Mesela bu halktaki bir değişim. Eskiden hemen sokağa çıkıp eylem yapmak diye bir şey yoktu. Çok çektiler ama sokağa korkusuzca çıkabiliyorlar.

Dünya Suriye halkını pek desteklemedi ‘nasıl olsa başarısız olacak, geri çekilecek’ diye gördü. Aslında ilk yapılan protestonun sloganı özgürlük ve adaletti ama rejim böyle olmadığını anlatmaya çalışıyor. ‘Özgürlük ve adalet için değil Sünni ve Şiiler arasında bir savaş’ diyerek yönü değiştirmeye, mezhepçiliği derinleştirmeye çalışıyor. Rejimin işine geliyor ayaklanmanın mezhepçileşmesi. Mezhepçilik derinleştikçe protestolar, rejim düşsün diyenler ve mezhepçilik yapanlar olarak ikiye bölündü. Daha önce sadece rejim karşıtıydı.

Son eylemlerin içeriği nasıl?

Ateşkesten sonra şimdilik protestolarda mezhep ayrımı yok. ‘Biz biriz, birlikteyiz’ deniliyor ve hep aynı şey talep ediliyor: ‘Rejim gitsin’. Geçen hafta 145 farklı protesto oldu, hepsinde bir tane bayrak vardı, özgür Suriye bayrağı ve tek bir talep var o da rejimin gitmesi. Bu Cuma için rejim tehdide başladı bile yeniden ateş açılacağına dair. Gösterilere El Nusra gibi örgütler de karşı. ‘Özgür Suriye bayrağı değil bizimkini kullanacaksınız, protestoları biz yöneteceğiz’ diye kendilerini dayatıyorlar. Birkaç arkadaşımla haberleştim, Cuma tekrar sokağa çıkacağız diyorlar ve her türlü tehdite karşı hazırlıklı olacaklarını söylüyorlar.