Muhip Tezcan
10 Ekim 2009 tarihinde Türkiye ile Ermenistan arasında bir protokol imzalandı. Böylece birbirini görmezden gelen iki komşu diplomatik ilişkilere başlamak için bir adım atmış oldu.

Protokol yürürlüğe girerse iki ay içinde, 1993'ten beri kapalı olan Türkiye-Ermenistan sınırı açılacak. Ekonomik, ticari, kültürel ilişkiler gelişecek. Muhtemelen iki ülke arasındaki düşmanlık yumuşayacak ve normalleşme başlayacak. Bu şüphesiz ki olumlu bir adım. Sınırın açılması, iki komşu halk arasındaki kardeşliği geliştirirken, yalıtılmış ve yoksullaştırılmış Ermenistan'da yaşayan milyonlarca yoksul insanın yaşam koşullarını da iyileştirecektir. Ermeni sorununun inkar edilmişliğinin yarattığı acılar azalırken normalleşme, Türkiye'de yaşayan Ermenilere yönelik ırkçılığın da ideolojik temellerini sarsabilir.

Ancak protokolün yürürlüğe girmesi için her iki ülke parlamentosunda da kabul edilmesi gerekiyor. Türkiye tarafında protokole karşı olanlar, ırkçılık ve milliyetçilik üzerinden siyaset yapan, savaştan ve çözümsüzlükten beslenen faşistlerle statükoyu korumak için ellerinden geleni yapan Kemalistler ve sosyal şovenistlerdir. Biz sosyalistler, Ermenistan'la normalleşmeyi engellemek isteyenlere karşı, ırkçılığa ve milliyetçiliğe karşı çıkıyor ve normalleşme çabalarını destekliyoruz.

Diasporanın itirazları

Protokole Ermenistan ve Ermeni diasporası tarafından da itirazlar var. Cumhurbaşkanı Sarkisyan, Ermenistan'da ve yurtdışı gezilerinde sık sık protesto edildi. Bu itirazların başlıca sebebi, protokolün Ermeni soykırımını tartışmak için bir tarih komisyonu kurulmasını öngörüyor olması. Dünyada 1915 olayları büyük ölçüde soykırım olarak tanınmışken bunun tekrar tartışmaya açılması olasılığı Ermenileri haklı olarak endişeye sevk ediyor. Bu, Türkiye'nin de soykırım konusunda bir süredir savunduğu pozisyonu andırıyor. Zira Türkiye, soykırım iddialarının her iki ülkenin tarihçilerinden oluşan bir komisyonda tartışılmasını istiyor.

Oysa soykırım, resmi ideolojinin savunucusu haline gelmiş tarihçiler tarafından yeniden tartışmaya açılamayacak kadar ciddi bir konudur. Bu öneri, ancak sorunun çözümünü ertelemeye neden olur. Türkiye Ermenistan'la barışçıl ilişki kurmak istiyorsa er ya da geç inkâr politikasını bir kenara bırakarak geçmişiyle hesaplaşmak zorundadır.

2005'te düzenlenen Ermeni sorunu konferansıyla başlayan tartışma süreci, Hrant Dink'in ardından yüz binlerce insanın "Hepimiz Ermeniyiz" diyerek yürümesi ve Ermenilerden Özür Diliyorum kampanyasıyla toplanan on binlerce imzayla devam ederek devletin inkâra dayanan resmi ideolojisini sarstı. Türkiye'de barış isteyen bizler ses çıkarmaya devam ettiğimiz takdirde barış sağlanacak ve Ermenilerin kaygıları da dinecektir. Şimdi daha da yüksek sesle haykırmanın zamanıdır: "Yaşasın halkların kardeşliği!"

 

Devlet ve medya tarafından öcü olarak sunulan diaspora nedir?

Öncelikle şunu söyleyebiliriz: Ermenilere özgü değildir ve bir öcü ya da canavar hiç değildir. Diaspora Eski Yunanca'da "saçılma, tohum saçma, zerreler halinde dağılma" anlamına gelen kelimedir. Bir kavim veya ulusun yaşadığı topraklardan çıkarak başka ülkelere dağılmasına verilen addır. Sözcük hem dağılma eylemini hem de dağılmış olarak yaşayan toplulukları ifade eder.


Dijital sayı 27 - 11 Mayıs 2021 (pdf)

Dijital sayı 26 - 27 Nisan 2021 (pdf)

Dijital sayı 25 - 6 Nisan 2021 (pdf)

Dijital sayı 24 - 23 Mart 2021 (pdf)

Dijital sayı 23 - 16 Mart 2021 (pdf)

Abone olun

Dostlarımız

Marksist.org

Marksizm 2013

dsip
















Su Hakkı Kampanyası