Burak Demir
Demokratik açılım yaklaşık bir yıl önce başlamıştı. Atılan adımlar küçük ama umut vericiydi. İki yıldır DTP'ye randevu vermeyen başbakan Ahmet Türk'le görüşmüş, TRT 6 açılmış, Kürt köylerine Kürtçe isimleriyle hitap edilmişti. Son olarak, Abdullah Öcalan'ın çağrısı üzerine 34 Barış Elçisi Mahmur ve Kandil'den gelmiş ve ifadeleri alındıktan sonra serbest bırakılmışlardı. Bölgede barış isteyen herkes bu durumu şenlik havasında karşılamış, yüz binlerce Kürt Barış Elçileri'ni coşkuyla karşılamıştı. Bu, barışa doğru atılmış en büyük adımdı. Ve ne yazık ki son adım oldu.
Sadece DTP'yi muhatap alıp, Kürtlerin bazı haklarını tanıyıp PKK'yi tasfiye ederek Kürt sorununu çözebileceğini zanneden AKP, PKK'yi bu yolla tasfiye edemeyeceğini gördü. Kürt illerindeki büyük çoşkudan ve milliyetçiliğin yüksek olduğu Türk illerinden oy kaybedeceğinden korktu ve geri adım atmaya başladı.
TSK, ateşkes ilan etmiş olan PKK'ye yönelik zaten hiç kesmediği saldırılarını arttırarak sürdürdü ve bu saldırılarda onlarca gerilla öldü. Kürt belediye başkanları tutuklanıp kelepçeli fotoğrafları yayınlandı. Binlerce Kürt çocuk onlarca yıllık hapis cezalarına çarptırıldı. DTP kapatıldı ve Aysel Tuğluk ile Ahmet Türk'ün milletvekillikleri düşürüldü. Kürtlere yönelik faşist saldırılar düzenlendi, Kürt milletvekillerine saldırıldı… Tüm bu süreç boyunca barış için uzattığı eli indirmeyen Kürt ulusal kurtuluş mücadelesi süreç böyle devam ederse 31 Mayıs'ta ateşkesi sonlandıracağını açıklamıştı.
Süreç aynı şekilde devam etti. PKK ateşkesi sonlandırdı ve havaların da ısınmasıyla bölgedeki asker ve silah yığınağını arttırmış olan TSK'ya karşı operasyonlarına başladı. Savaşın şiddetlenmesi üzerine Abdullah Öcalan tarihi bir öneri sundu. Anayasaya Kürtlerin haklarının ve kültürlerinin güvenceye alındığına dair tek bir madde koyulursa çatışma ortamının sona ereceğini söyledi.
Bu öneriyi ne AKP ne de devlet dinledi. Son olarak, Barış Elçileri'nin bir kısmı hakkında tutuklama kararı çıkarıldı ve en iyimser insanların bile açılımın süreceğine dair umudu kalmadı.
Savaşın altında AKP de kalır
Bir kez daha, bir burjuva partisinin ufkunun ne kadar olabileceği gördük.
PKK'nin Kürt halkının temsilcisi olduğunu, Öcalan'ı ve Kandil'i muhatap almadan sorunun çözülemeyeceğini göremeyen AKP savaşarak PKK'yi tasfiye edemeyeceğini de göremiyor. Kendisi açısından çok daha önemli olan bir şeyi daha, savaşa devam kararıyla kendi ipini çektiğini de, göremiyor AKP.
Ordunun ve bürokrasinin egemenliğine karşı AKP'yi ayakta tutan; demokrasi ve özgürlüklerin genişletilmesi, Egenekoncuların üzerine gidilmesi ve darbecilerin yargılanmasının sağlanmasıydı.
Kürt halkının özgürlüğünü tanımayan ve savaşa devam diyen AKP'ninse ordunun ve yargının egemenliğinden kurtulma şansı yok. Kürt illerinde verilen savaş sayesinde beslenip güçlenen ve siyasetteki nüfuz alanını genişleten ordunun, savaş ortamında varlık şansı bulan Ergenekon'un ve kontrgerillanın değirmenine su taşıyor bu savaş.
Kürtlerin yanındayız
Biz sosyalistler biliyoruz ki, ezilen uluslar özgürlüğe kavuşmadıkça ezen uluslar da özgürleşemezler. Kürt halkı özgürleşmedikçe, Türk işçi sınıfının özgürleşmesi de mümkün değildir.
Hem Türkler arasındaki milliyetçi fikirlerle mücadele edeceğiz hem de Kürt halkının özgürlük mücadelesine koşulsuz destek vereceğiz. Hem AKP ve devlete "Kürt siyasetçileri, Barış Elçilerini ve çocukları serbest bırakın. Operasyonları durdurun!" diyeceğiz hem de sokakta barışın sesini yükselteceğiz.