Sosyalist İşçi 221 (8 Temmuz 2004)

 

Sayfa 14:

BOP'tan ve NATO'dan sonra
Savaş karşıtı hareket ne yapmalı?

Hükümet ve medya, haftalar boyunca, NATO Zirvesi nedeniyle "bütün dünyanın gözlerinin" Türkiye'nin üzerinde olduğunu anlattı bizlere. Bunun böyle olduğunu kanıtlayabilmek için de, NATO'nun ve Türkiye'nin ne kadar kilit öneme sahip olduklarını anlattı. Hükümetin bunu böyle anlatması doğal. Ama işin ilginç tarafı, Türkiye solunun geniş kesimlerinin de buna katılması ve hatta bu inanca daha da ayrıntılı bir şekilde sahip olmasıydı: NATO Amerikan emperyalizminin saldırı örgütü olduğu için önemli, Amerika NATO'yu 'Büyük Ortadoğu Projesi'ni (BOP) uygulamanın aracı olarak kullanmaya çalışıyor, Türkiye BOP'un temel unsurlarından biri olacak ve zaten Zirve'nin İstanbul'da yapılması da Türkiye'nin BOP içindeki vazgeçilmez rolüne işaret ediyor.
Kim korkar BOP'tan?
Bütün dünya basınını izlediğimi iddia etmiyorum elbet, ama İngiltere basınını çok yakından, Amerika basınını daha uzaktan izlemeye çalışıyorum. 'Büyük Ortadoğu Projesi' ifadesine tek bir kez rastlamadım. Türkiye'nin vazgeçilmez rolünü tartışan yazılar da çarpmadı gözüme.
Çarpmadı, çünkü bugün dünya gündeminin birinci maddesi, tüm diğer gündem maddelerini etkileyen ve belirleyen madde, Irak. Bunun yanında ne BOP'un, ne de Türkiye'nin esamisi okunuyor.
Irak savaşı daha şimdiden İspanya'da hükümetin düşmesine yol açtı, İngiltere'de Tony Blair'i bir daha iyileşemeyecek şekil-de yaraladı, Amerika'da Bush'un Kasım ayında büyük olasılıkla seçimleri kaybetmesine yol açacak. Bunlardan daha da önemlisi, Amerika egemen sınıfının saldırgan kanadının tüm planları Irak'ta batağa saplanmış durumda.
Irak'ı (Afganistan gibi) hızla halledeceklerdi, ardından 'şer ekseni'nin geri kalanını, İran'ı, Suriye'yi, Libya'yı ve daha bir dizi ülkeyi hizaya getireceklerdi. İki temel amaçları vardı.
Birincisi, özellikle Çin gibi yakın gelecekte Amerikan hegemonyasını tehdit edebilecek ülkeleri şimdiden markaja almaktı. Bu ülkelerin, Amerika'nın uzun zamandır gerilemekte olan ekonomik üstünlüğünü tehdit edecek duruma gelmelerini engellemek gerekiyordu. Bu doğrultuda, Amerika'yla askeri rekabete girmek zorunda kalmaları sağlanacak, sermaye birikimini ekonomik değil askeri alanlara yönlendirmek zorunda bırakılacaklardı. Çünkü Amerikan egemen sınıfının stratejik düşünürleri Sovyetler Birliği'ni bu şekilde çökerttiklerini düşünüyorlar. Aynı şekilde, Çin'in de, kaynaklarının önemli bir kısmını askeri harcamalara akıtmak zorunda bırakılarak ekonomik büyümesinin önünün kesilebileceğini düşünüyorlar.
Amerika'nın saldırganlığının, bütün "terörizme karşı savaş", "uygarlıklar çatışması" gibi çığırtkanlıklarının ikinci amacı, Amerika'nın müttefik rakiplerinin (Marks'ın deyimiyle 'hırsız kardeşler'inin), özellikle artık ekonomik olarak çok üstün olmadığı ama askeri açıdan fersah fersah ötesinde olduğu Avrupa'nın karşısında, üstün olduğu yönü öne çıkarmak. Bir zamanlar tüm dünyadaki üretimin yarısı Amerika'da yapılıyordu. Bugün, Avrupa Birliği'nin toplam üretimi Amerika'nınkine eşit. Askeri alanda ise durum böyle değil. Amerika'nın silahlanmaya, askeri harcamalara ayırdığı kaynaklar, listede kendisinden sonra gelen on küsur ülkenin toplam harcamalarına eşit. Dolayısıyla Amerika, Avrupa sermayesini ve büyük şirketlerini Irak'tan dışlarken, bunu ekonomik üstünlüğüyle değil, askeri üstünlüğünü kullanarak yapabiliyor ancak.
Yeni Bir Amerikan yüzyılı
Kısacası, dünyanın gündemindeki proje, BOP değil, 'Yeni Bir Amerikan Yüzyılı' projesi. Yukarıda Amerika'nın amaçlarını anlatırken kullandığım cümlelerden hiçbiri bana ait değil. Hepsi Amerika egemen sınıfının Bush tarafından temsil edilen kanadının 'think tank'lerinin, danışmalarının, 'yeni tutucular' (neocon'lar) denilen düşünürlerinin cümleleri (örneğin, bakınız www.newamericancentury.org).
Ne var ki, 'Yeni Bir Amerikan Yüzyılı' projesi, 100 küsur bin Amerikan askeriyle birlikte, Irak çöllerinde, Bağdat ve Felluce'nin ara sokaklarında takılıp kalmış durumda: Beklenmedik bir direniş, dünya (ve hatta Amerika) kamuoyunda beklenmedik ölçüde olumsuz bir tepki, sokaktaki Avrupalı tarafından epey zamandır yapılmakta olan ama artık sokaktaki Amerikalının bile yapmaya başladığı Vietnam benzetmesi, Amerikan ekonomisinin kaldırıp kaldıramayacağı kuşkulu olan bir maliyet, ve başka bir yere saldırmak için gerekli, fakat Irak'tan çekilmesi olan mümkün olmayan askeri güçler.
Özetlersem, Amerikan hegemonyasının ve dolayısıyla dünyanın geleceği bugün Irak'ta tayin ediliyor. Sadece savaşla ilgili olarak değil, her açıdan. Amerika Irak'ta muzaffer olursa başka bir dünyada yaşayacağız, Irak direnişi kazanırsa başka bir dünyada. Amerikan emperyalizmi bugün ya Irak'ta zafer kazanacak, ya Irak'ta ölümcül bir darbe alacak.
BAK ve "Gelme Bush"
Amerika Irak'ta yapmak istediklerini başarıyla gerçekleştirebilirse, bunun sonucu sadece yeni ülkelere saldırması, yeni savaşlar açması olmayacak. Aynı zamanda, dünya sermayesinin tüm dünyaya dayatmaya çalıştığı neoliberal siyasetleri, azgın ve dizginsiz piyasa kapitalizmini dayatma mücadelesinde de önemli bir zafer kazanmış olacak.
Amerikan emperyalizminin, 'Yeni Bir Amerikan Yüzyılı' projesinin, Amerika'nın hegemonyasını koruma ve pekiştirme çabalarının simgesi de, neoliberalizmin simgesi de, tüm dünyanın gözlerinde George W. Bush.
Bu nedenledir ki, İstanbul'daki NATO Zirvesi'ne karşı yürütülen kampanyaların temel vurgusunun BOP değil, hatta NATO bile değil, "Gelme Bush" olması gerekiyordu. Nitekim, geniş kitlelerin benimsediği slogan da bu oldu.
Bundan sonra da, Küresel Barış ve Adalet Koalisyonu'nun, fazla dinlenmeden ve yaz sıcaklarına aldırmadan, Türkiye'nin her yanında "Irak'ta İşgale Son", "Irak'a Demokrasi mi Geldi?", "Amerika Irak'ta Ne İstiyor? başlıklı toplantılar örgütlemeye devam etmesi, savaş karşıtı hareketi inşa etmeyi sürdürmesi gerek.
Bugün dünyadaki temel sorun, Amerika'nın Irak'ta yenilip yenilmeyeceği. Yenilmesini ise, Irak'taki direniş kadar, dünyanın geri kalanındaki savaş karşıtı hareket sağlayacak.

Roni Margulies