Sosyalist İşçi 222 (20 Ağustos 2004)

 

Sayfa 8-9: Orta sayfa

Güney Kore’de savaş karşıtı yığınsal gösteriler, Venezüella’da emekçiler kazandı, Irak’da direniş
Kriz içinde bir dünya

1989’da Doğu Bloğu’nun çöküşünden bu yana tek başına bütün dünyaya hakim olmaya çalışan ABD müttefiği İngiltere ile birlikte Irak’a yaptığı saldırıda giderek daha çıkmaz bir batağa gömülmekte.
Bush-Blair ikilisi Irak’a saldırmadan önce bu ülkede Saddam rejiminin elinde amansız kitle imha silahları bulunduğunu ve gene Saddam rejiminin El Kaide ile işbirliği içinde olduğunu iddia etmekteydi.
Doğrusu o günlerde de kimse bu yalanlara inanmamıştı ama gene de Bush-Blair’in var olan tüm destekleri gene de bu iddialar sayesinde sağlanmıştı
Irak’ın ABD ve İngiliz orduları tarafından işgalinden buyana bu iddiaları doğrulayacak tek bir delil bulunamadı.
ABD’nin bir başka iddiası ise Irak’a demokrasi getirileceği ve Irak halkının bundan mutlu olacağı şeklindeydi.
Bugünlerde direnişin ulaştığı boyutlar bu iddianın da ne denli uydurma olduğunu ortaya çıkarıyor.
Felluce, Necef, Kerbela, Bağdat, Basra, bütün Irak emperyalist işgale karşı direniyor.
Direnişçilerin elinde fazla silah yok, ama genede ABD’nin askeri olarak gerilemesini sağlayabiliyorlar. Çünkü direnişçiler Irak halkı!
ABD batıyor
Irak direnişi ABD’yi giderek sıkıştırıyor. Kolay bir zafer kazanıldığını zanneden Bush yönetimi artık bunun mümkün olmadığını biliyor.
Irak’da direniş yoğunlaştıkça ABD yalnız kalıyor.
İngiltere dışında yanına aldığı çeşitli irili ufaklı devletler Irak’dan askerlerişni çekiyorlar.
İspanya seçimleri önemli. Direnişin yanı sıra savaş karşıtı hareketin ne kadar önemli olduğu bu seçimlerde iyice ortaya çıktı.
Savaş karşıtlarının müdahalesi ile Aznar hükümeti devrildi ve yerine gelen sosyal demokrat hükümet Irak’tan İspanyolaskerlerini çekme kararı aldı.
Henüz askerlerini çekmeyen ülkeler için de durum iyi değil. Hepsi ağır baskı altında.
Güney Kore’de direniş
Güney Kore Irak’ta var olan asker sayısını arttırmayı kabul eden nadir ülkelerden birisi. ABD’nin ağır baskısı ile alınan bu karar karşısında kurulan çok geniş bir koalisyon yoğun bir eylem dizisi başlattı.
Son olarak geçen Pazar günü başkent Seul’da 200 bin kişi Irak’a asker gönderilmesini protesto etmeye başladı.
Yapılan açıklamaya göre gösteriler karar değiştirilene kadar devam edecek.
Günewy Kore’deki direniş Bush’un Avrupa ziyaretinin ardından savaş karşıtı hareketin ne denli canlı olduğunun da bir göstergesi.
Avrupa’da Türkiye dahil gittiği her ülkede yoğun polis barikatlarının ardına saklanmak zorunda kalan Bush ve çetesi bu gezi boyunca çeşitli Avrupa ülkelerindeki ortaklarının uğursuz yüzlerinden ve polislerin kıçlarından başka birşey göremedi.
Savaş karşıtı hareketin önemi
Gerek Bush’un Avrupa gezisi, gerekse de Güney Kore gösterileri savaş karşıtı hareketin ne denli canlı olduğunu göstermenin yanı sıra egemen sınıfların krizinin ne denli hızla derinleştiğini gösteriyor.
Bush ve çetesi için Irak’tan çıkış hemen hemen yok. Yenilgi ABD için hemen hemen kaçınılmaz.
Ancak bütün bunlar bu denli açık olmasına rağmen ABD’nin yakın zamanda Irak’ı terk edeceğini sanmak büyük bir hata olur.
Tam tersine, Başkanlık seçimlerini kim kazanırsa kazansın ABD’nin yeni hedeflere saldırma olasılığının, savaşı yayma olasılığının güçlü olduğunu bilmek gerekiyor.
ABD’nin yenilgisi saldırdığı ülkelerdeki direniş hareketlerinin etkinliğine bağlı olduğu kadar bütün dünya çapındaki savaş karşıtı hareketin gücüne de bağlı.
Bu nedenle savaşa karşı çıkış, ABD’nin hegemonya arayışını teşhir günün en önemli görevi.
Eğer ABD Irak’ta üstü örtülemez, geçiştirilemez bir biçimde yenilirse pılısını, pırtısını toplayarak Irak’ı terk etmek zorunda kalırsa, bu bütün dünya çapında emekçilerin zaferi olacaktır.
Ancak krizin ne zaman daha derin bir hale geleceğini kestirmek mümkün değil.
Örneğin Vietnam’da, kriz ABD Vietnam’da çekildikten sonra yoğunlaştı.
ABD’nin Kamboçya’yı bombalamaya başlamasının ardından derinleşen kriz sonunda bu kararı alan Başkan Nixon’un düşmesine neden olan Watergate skandalının kopmasına yol açtı.
Venezüella’da
ne oluyor?

ABD için Ortadoğu tek ilgi alanı değil. Bütün dünyaya hakim olmak istiyor.
Sahip olduğu petrol rezervleri nedeniyle Venezüella önemli bir ülke. Öte yandan Venezüella başkanı Chavez aldığı anti-emperyalist ulusalcı tutumuyla bölgenin diğer ülkelerine de örnek olma olasılığı taşıyor.
Bu nedenle seçildiği günden beri ABD, Venezüella egemen sınıfını Chavez’e karşı zorluyor. Ne yapıp edip Chavez’i devirmeye çalışıyorlar.
Bu nedenle Chavez’in son referandumu açık farkla kazanması çok önemli.
Chavez’in zaferi başta diğer Güney Amerika ülkeleri olmak üzere bütün dünya emekçilerine önemli bir moral oluyor.
Yoksullar, emekçiler burjuvalara karşı, sanayicilere ve tekllere karşı, emperyalizme karşı kazandı.
Şimdi, ülkelerinde en azgın biçimde uygulanan IMF politikalarına karşı direnen Bolivyalı emekçiler daha güçlü.
Onların krizi, bizim hareketimizin olanakları
Emperyalizm bir yandan Irak savaşı nedeniyle kriz içinde, diğer yandan ise IMF politikalarına direniş nedeniyle.
Emperyalizmin krizine karşı ise yeni bir hareket hızla yükseliyor.
Seattle’da başlayan müzdele süreci hızla gelişti. Ardındab savaş karşıtı hareket geldi. Seattle ile birlikte oluşan antikapitalist hareket ABD’nin Irak’a saldırısaı ile birlikte savaş karşıtı harekete dönüştü.
15 Şubat’ta milyonlarca emekçi savaşa karşı, ABD emperyalizmine karşı sokaklara dökülürken insanlık tarihinin en büyük kitle gösterisini gerçekleştirdi.
Şimdi, emperyalizmin krizi derinleşirken bu hareketin önündeki olasılıklr da artmakta.
En acil ihtiyaç örgütlenme
Hareketin açık ki en acil ihtiyacı örgütlenme.
Reformist partilerin emekçilerden iyice koptukları, hemen her yerde savaştan yana tutum aldıkları bir ortamda emekçilerin sesi olacak bir siyasi örgütlenme son derece acil bir gereksinme.
Bu ihtiyacı açık ki yeni gelişmekte, şekillenmekte olan sol karşılayacak.
Sol, bütün dünyada yoğun bir tartışma yaşıyor. Sosyal Forumlar bu tartışmanın başlıca odak noktaları.
İlk ikisi Porta Allegre’de, sonuncusu ise Mumbai’de toplanan Dünya Sosyal Forumları, geçen sene Paris’te, önümüzde ki Ekim ayında ise Londra’da toplanacak olan Avrupa Sosyal Forumları solun çok geniş kesimlerini tartışmak için yanyana getirmekte.
Reformistler ve devrimciler, çevreciler ve eşcinseller, sendika hareketi ve otonom örgütlenmeler, marksistler ve anarşistler yan yana gelerek tartışıyor.
Sosyal forum hareketi içinde giderek saflkaş oluşuyor.
Hareketin gelişmesine ayak uyduramayan ve bir ölçüde geri çekmeye çalışan bir sağ kanat ve hareketi ilerletmeye, geliştirmeye ve hareketin politik sesi olmaya çalışan sol kanat.
Savaş karşıtı hareketin adımlarının belirlenmesinde bu iki kanadın çatışması öne çıktı. Sağ kanat savaşa karşı mücadele yerine sosyal Avrupa için mücadeleyi öne çıkarmaya çalışırken, sol kanat, devrimciler 15 Şubat eylemini sosyal forum hareketi içinde örgütlediler.
Önümüzdeki dönem büyük gelişmelere gebe. Kapitalist sınıfın, emperyalizmin krizi derinleşirken solda ise reformistlerin bıraktığı boşluğu doldurmak, hareketin sesi haline gelmek için mücadele yükselecek.
Ekim ayında bir dizi gelişme var. ABD’de başkanlık seçimleri. Bush ve çetesinin kaderi belirlenecek.
Londra’da Avrupa Sosyal Forum’u toplanacak. Antikapitalist hareket sorunlarını tartışacak. İstanbul’da ise antikapitalist tartışmalar var.




Haberin arkası
Dünya Ticaret Örgütü
Gene zenginler kârlı


Son Dünya Ticaret Örgütü (WTO) toplantısı bir kısım medya tarafından yoksul ülkeler için iyi sonuçlarla kapandı diye tanıtıldı. Oysa, işin aslı hiç de öyle değil.
İsviçre’de yapılan son toplantının yayınlanan sonuçlarına göre durum en yoksul ülkeler için daha da kötü.
Yeni anlaşma çokuluslu şirketlerin gelişmekte olan ülkelerin, yani fakir ülkelerin, kamu sektörüne çok daha kolayca girmesine yol açıyor.
Özelleştirmeyi bastırıyor ve sağlık ve eğitim alanlarını tek amaçları kâr olan şirketlere açıyor.
ABD ve Avrupa Birliği kendi yoksul ülkelerin küçük köylülerine kendi ülkelerinin büyük çiftçilerine rekabet edebilmeleri için destek verdiklerini söylüyorlar.
Büyük burjuvazinin gazetesi Financial Times ise tam tersini söylüyor: “tarım desteklemelerinden en büyük kazancı zengin ülkelerin büyül çiftçileri elde edecek.”
Bu arada, gelişmekte olan ülkeler ekonomilerini gelişmiş ülkelerin sanayi ürünlerine açmayı kabul ettiler.
Yoksul ülkelerin sanayileri gümrüklerle kendilerini bir ölçüde kotuyacaklar. Ancak, kabul edilewn gümrük tarifleri oldukça küçük ve önemsiz ölçüde.
Öte yandan, gelişmekte olan ülkeler serbest pazara açılmayı kabul ederek büyük şirketlerin pazarlarını istila etmesine de onay vermiş oldular.
World Development Movement’den Mark Curtis, “Dünya Ticaret Örgütü serbest pazar kavramına takılmış durumda. Oysa eğer gelişmekte olan ülkelerin çokarına bir gelişme olacaksa bu tamamen serbest pazar ekonomisnin sınırlanması ile mümkün” diyor.
İsviçre’de kabul edilen anlaşma metni, geçen sene Cancun’da rededilen metnin tam tamına aynı.
Örneğin geçen sene büyük tartışmalara yol açan ABD’nin pamuk üreticilerine verdiği destek, bir iki önemsiz kelime değişikliği ile bu seneki metne geçmiş durumda.
Bu seneki görüşmelerin Cancun’un tam tersi olmasının temel nedeni Brezilya, Hindistan gibi büyük yoksul ülkelerin üzerindeki baskıydı.
Cancun’da Brezilya önemli bir rol oynamıştı. Bu sene İsviçre’de ise aynı şekilde davranmadılar.
Bunun başlıca nedeni Brezilya’nın iç ekonomik soruynları. Bu sene Brezilya’da büyük çiftçilerle küçük üreticiler arasında kıyasıya bir mücadele var.
Dünya Ticaret Örgütü’ne 147 ülke üye.
Teorik olarak bu ülkelerin hepsinin eşit oyu var.
Gerçekte ise sadece bir avuç ülke görüşmeleri yönlendiriyor.
Görüşmeler büyük bir gizlilik içinde yapılıyor. tarımla ilgili görüşmeler ise bütün üyelere bile açık değil.
Görüşmelerin ilk bölümü sadece 5 ülke arasında geçti: ABD, AB, Avustralya, Brezilya ve Hindistan.
Ayrıca zengin ülkeler görüşmelerdeki pazarlıkları yardım sorununa bağlıyorlar.
Pazarı açmadığınız takdirde zenginlerden yardım alamıyorsunuz. Pazrınızı açınca da soyuluyorsunuz.
Özellikle ABD ve AB, geçen sene Cancun’da ki görüşmelerin çökmesi üzerine bu sene diğer üye ülkeleri ağır bir biçimde tehdit ettiler. Bunun sonucu olarak anlaşma sağlandı ve üstelik ABD ve AB’nin çıkarları doğrultusunda.
Dünya Ticaret Örgütü görüşmelerini dışarıda binlerce kişi protesto etti. kapalı kapılar arkasında ise zenginler, güçlüler yoksulları, güçsüzleri dize getirdiler. Güçlerine güç, kârlarına kâr katacak yeni adımlar attırdılar.

F. Aloğlu