Sosyalist İşçi 224 (23 Eylül 2004)

 

Sayfa 8-9: Orta sayfa

IRAK
İşgalin gerçek yüzü

Bush ne vaat etmişti?
Bush, yanına Blair'i de alarak 20 Mart 2003'de Irak'a saldırdığında bahanesi Saddam Hüseyin'in 45 dakika içinde harekete geçirebileceği kitle imha silahlarına sahip olduğuydu. Aradan bir yıldan daha uzun süre geçmiş olmasına rağmen, tek bir kitle imha silahı dahi bulunamadı. Ve sonunda işgal güçlerinin kendi silah arama ekipleri de bu gerçeği doğrulamak zorunda kaldılar.
Yine Bush Irak'ı işgal ederken, Saddam'ın diktatörlüğü altında ezilen Irak halkına demokrasi getireceğini, Irak halkının yaşam koşullarını iyileştireceğini vaad etmişti. Bugün Irak'ta karşı karşıya olduğumuz manzara ise Bush'un vaad ettiklerinin tam tersi!
İşte Bush'un 'iyi yaşam koşulu' anlayışı!
Savaş başladığındanbu yana gün geçmiyor ki Irak'ta bir çatışma yaşanmasın, insanlar ölmesin. İşgal başladığından beri ölen Iraklı sayısının 20 binin üzerinde olduğu tahmin ediliyor. Hayatta kalmayı başaranların en büyük sorunu ise güvenliğin sağlanamamış olması. Irak halkının %80'ine göre şu anda Irak'taki en büyük problem güvenlik. İnsanlar sokağa çıkmaya korkuyorlar.
Bağdat'a günde sadece 12 saat elektrik verilebiliyor. Ülkenin su ihtiyacının ise sadece %10'u karşılanıyor. İnsanlar bırakın banyo yapmak, içmek için dahi su bulamıyorlar.
Her gün çatışmalar yüzünden yüzlerce insanın yaralandığı ülkede sağlık hizmeti çökmüş durumda. Elektrik kesintisi ve yakıt sıkıntısı (dünyanın ikinci büyük petrol rezervine sahip bir ülkede!) nedeniyle hastaneler hizmet veremiyor. En basit bir ameliyatı yapmak için bile gerekli olan ilaçlar bulunamıyor. Doktorlar ülkedeki toplam yaralı sayısını bilemiyorlar, çünkü telefonlar sürekli kesik olduğu için hastaneler arasındaki bağlantı sağlanamıyor. 5 milyon nüfuslu Bağdat'ta 33 hastane var, fakat bunların çoğu çalışmıyor, çünkü şehir içinde ulaşım nerdeyse imkansız olduğundan dolayı doktorlar ve hemşireler hastanelere gidemiyorlar.
Sanayinin durumu
Ülkenin sanayisi çökmüş durumda. Dünyanın ikinci büyük petrol rezervine sahip Irak'ta savaştan önce günde 3 milyon varil petrol üretilirken bugün yapılan üretim bu rakamın çok çok altında. İşgal Güçleri bugüne kadar petrolden elde edilen 20 milyar dolarlık gelire el koymuş durumda. Amerikalı yetkililer bu paranın Irak'ın yeniden yapılandırılmasına harcandığını söylüyorlar. Bu alanda çalışan Amerikalı şirketlerin sayısı ise Iraklı şirketlerin sayısının 10 katı. Yani aslında bu para Amerikalı şirketlere peşkeş çekiliyor.
Çocuklar ve kadınlar
Her zaman savaştan en çok etkilenen kesimi oluşturan çocuklar ve kadınlar için durum Irak'ta da farklı değil. Sokaklarda yüzlerce patlamamış bomba var ve çocuklar ellerine aldıklarında bu bombalar patlıyorlar. Çocukların çoğu bu şekilde yaralanıyor.
Yaralanmayanlar ya da ölmeyenler, savaşın neden olduğu korkunç koşullardan psikolojik ve fiziksel olarak etkileniyorlar. Dünya Bankası verilerine göre okul çağındaki çocukların %35'i güvenlik sağlanamadığı için okula gidemiyor.
Güvenlikten sonraki en büyük sorun yoksulluk. Halkın çoğu yeterli yiyecek bulamıyor. Bu nedenle çöplerden metal yada alüminyum teneke kutuları toplayıp bunları kilosunu 50 cente (yaklaşık 1 milyon 500 bin lira) satıyorlar. Çocukların çoğu sigara, meyve, şeker, mendil satıyor, ayakkabı boyuyor ya da dileniyor.
Kadınlar saldırıya uğrama ve tecavüz korkusundan sokağa çıkamıyorlar.
İşsizlik
Bağdat Üniversitesinin yaptığı araştırmaya göre Irak'ta işsizlik oranı %70. Kişi başına düşen gelir 1980'lerde yılda 3600 dolar iken bugün yılda 150 dolara kadar düşmüş durumda. Her gün yüzlerce insan iş bulma bürolarının önünde sıraya giriyor. Üstelik sadece başvuruda bulunmak için bile 50 dolar ödemek zorundalar. Zaten birçoğunun başvurusu kabul edilmiyor. Kabul edilenlerin Amerikan şirketlerinde çalışmaları isteniyor ama birçok Iraklı bu şirketlerde çalışmak istemiyor.
Bush'un demokrasisi
Bush'un 'demokrasi getireceğim' dediği Irak'ta demokrasiden eser yok. Amerika, Irak halkının kendi iradesiyle kendi hükümetini dahi seçmesine izin vermiyor. Şu anda Irak'ın başkanı olan Ayad Allawi, Amerika tarafından atanan Irak hükümet konseyi tarafından Amerikalı hükümet görevlisi Paul Bremer'in isteği üzerine seçildi.
Irak halkı herkesin eşit söz hakkına sahip olduğu bir seçim yapılmasını istiyor. Bush'un Irak halkına dayattığı seçim sistemine göre ise her ilden 15 kişi atanacak. Bunlardan 5'i doğrudan Amerikan yönetimi tarafından, 5'i o ilin zaten Amerika tarafından atanmış olan belediyesi tarafından, 5'i de yine Amerika'nın belirleyeceği, Irak'ın önde gelen isimleri tarafından belirlenecek. Paul Bremer Irak'ta şimdiye kadar 97 yasanın geçmesini sağladı. Bunlardan en anti-demokratik olanı ise Amerikan yönetimi tarafından atanmış 7 kişilik bir kurula, seçime katılmak isteyen partilerden ve adaylardan uygun görmediklerinin (kriteri neyse bunun!) seçime katılabilmesini engelleme yetkisi veren yasa.
Ayrıca işgal güçleri, kendilerini Irak'ta istemediklerini göstermek için yapılan her gösteriye vahşice saldırıyorlar. İşgal Güçleri, Felluce, Necef, Bağdat ve bir çok Irak şehrinde işgale karşı yapılan barışçıl gösterilere ateş açtı, bu kentleri abluka altına alıp ambulansların dahi girmesine izin vermedi. İşte Bush'un demokrasi anlayışı bu!
Birleşmiş Milletler Başkanı Anan bile, 16 Eylül 2004 tarihinde yaptığı açıklamada savaş başladığından beri ilk kez işgali 'yasadışı' olarak nitelendirdi ve 2005 Ocak ayında yapılması planlanan seçimler içi "Güvenlik durumu şu anki gibi olmaya devam ederse, seçimler güvenilir olmayabilir" dedi.
İşgal güçleri derhal Irak'tan çekilmelidir!
İşte savaştan 1 yıl 6 ay sonra Irak halkının karşı karşıya kaldığı manzara bu. Yani yoksulluk, korku, en insani ihtiyaçlardan dahi yoksun olmak ve kargaşa. Bush'un tek derdinin Irak petrolünü ele geçirmek olduğu ise artık herkes tarafından biliniyor. Irak halkı İşgal Güçlerini ülkelerinde istemediğini defalarca ve defalarca gösterdi. Amerika ve onun peşinden ağızları sulanarak Irak'ın petrol zenginliğine el koymak için Irak'ı işgal edenler derhal buradan çekilmeli, Irak halkı kendi kaderini tayin etmelidir.


Şii ve Sünni Müslümanlar
Irak nüfusunun %97'si, aslolarak Sünniler ve Şiiler olmak üzere iki gruba ayrılmış olan Müslümanlardan oluşuyor. Şiiler bu kesimin üçte ikisini oluşturuyorlar.
Daha önce de Sünni ve Şii Müslümanlar İngiliz işgaline karşı beraber mücadele etmek üzere birleşmişlerdi. Fakat hem İngiliz yönetimi hem de Saddam Hüseyin diktatörlüğü Irak halkını sürekli dini görüş farklılıkları temelinde bölmeye çalıştılar.
Şimdi ise Amerikan-İngiliz işgal güçlerine karşı yeniden beraber mücadele ediyorlar.


Neden Irak'taki direnişi desteklemeliyiz?
Irak'ta İşgal Güçleri'ne karşı devam eden direnişe yönelik en büyük eleştiri şeriatçıların bu direnişe önderlik ettiği. Bu eleştiriyi yapanların görmediği şey ise, şu anda Irak halkı ülkesi işgal altında olan bir halktır. Her gün yüzlerce Iraklı öldürülüyor, işkence görüyor. Irak halkının tek istediği, bir an önce işgal güçlerinin topraklarından defolup gitmesi. Dolayısıyla bunun olmasını sağlayabilecek her türlü hareketi benimsiyor ve peşinden gidiyor. Ayrıca Irak halkının %81'i Mukteda el-Sadr'ı bu işgale tercih ettiklerini söylüyor, %61'i ise Allawi'yi istemiyor. Bu durumda Irak halkına 'ama sen yanlış insanların peşinden gidiyorsun' demek, Irak'ta şu anda varolan gerçekliği, Irak halkının iradesini görmezden gelip sadece ona akıl vermektir. Anti-kapitalist hareketin önde gelen isimlerinden Walden Bello'nun dediği gibi, "Batılı ilericilerin unuttuğu şey şu; ulusal özgürlük hareketleri onlardan aslolarak ideolojik ya da politik destek istemiyorlar. Sadece kendi devletlerinin askerlerinin ülkelerinden çekilmesini sağlamalarını istiyorlar. Böylece kendi devletlerini kurma şansını elde edebilirler"
Ayrıca Sadr'ı ya da başka bir Irak'lı lideri desteklemek onların politik görüşlerini desteklemek demek değil. Bu, kendi kaderini tayin etmenin, direnen Irak halkının en büyük hakkı olduğunu görebilmek demek.
Irak'ta direnişçilerin kazanması, Amerika'nın diğer ülkelere saldırmasının oldukça güçleştirecek. Zaten Bush bugünlerde İran'a saldırmaktan söz etmeye başladı bile.
Ayrıca eğer Irak direnişi kazanırsa, emperyalizme çok büyük bir darbe vurulmuş olacak.


Irak hükümeti kimlerden oluşuyor?
Ayad Allawi
Irak'ın, Amerika tarafından atanan Irak hükümet konseyi tarafından, Amerikalı hükümet görevlisi Paul Bremer'in isteği üzerine seçilen yeni başkanı.
Allawi zengin bir ailenin çocuğu olarak doğdu ve genç yaşta Baas partisine katıldı. 1976'da Saddam ile arası bozuluncaya kadar bu partini üyesi olarak kaldı.
İngiltere'de sürgünde bulunduğu yıllarda İngiliz Gizli servisi ve CIA ile yakın ilişkiler kurdu. 1979'da eski Baas generallerini Irak Ulusal Mutabakatı adı altında bir araya getirmeye başladı.
1991'de Kuveyt'in işgalinin ardından, Saddam Hüseyin'in Amerika ve İngiltere ile arası bozulduğunda, İngiltere ve Amerika parayı Allawi'nin Irak Ulusal Mutabakatı'na vermeye başladılar. Bunun karşılığında Allawi, her iki ülkenin ajanlarına ihtiyaç duydukları bilgileri verdi.
Saddam Hüseyin'in 45 dakika içerisinde harekete geçirebileceği kitle imha silahlarına sahip olduğu iddiası bu bilgilerden bir tanesiydi.
Amerikan birlikleri Bağdat'ı ele geçirirlerken Allawi Irak'a döndü.
Irak Araştırma ve Çalışma Merkezi tarafından yapılan araştırmaya göre Allawi en önemli 17 Irak'lı politikacı arasında en az sevileni. Irak halkının %61'ı Allawi'ye karşı.
Falah el-Nalcib
Yeni İçişleri Bakanı. Irak ordusuyla yakın bağları olan bir ailenin üyesi. Amerika'da mühendislik eğitimi aldı. Halkı, düzeni sağlamak için Irak'ta savaş kanunları uygulamakla tehdit etti.
Hazem Shaalon
Savunma Bakanı. Saddam Hüseyin ile arası bozulmadan önce Irak Emlak Bankası'nın başkanlığını yapıyordu. Direnişçiler tarafından işgal güçlerine karşı yapılan bir saldırının ardından, "Eğer gerekirse bu insanların ellerini ve boğazlarını keseceğiz" dedi.


HABERİN
ARKASI
Doğal olmayan felaketler
Son yıllarda “doğal” felaketlerin sayısında ciddi bir artış var. Çeşitli yardım kuruluşlarının ve Kızıl Haç’ın yayınladığı istatistiklere göre 2003 yılında yaklaşık 700 felakette 50 bin insan yaşamını kaybetmiş. Bu felaketlerin insanlara verdiği hasar ise muazzam.
Amerika’nın Florida eyaletine arka arkaya çeşitli adlar verilen fırtınalar geliyor. Milyonlarca insan kıyı şeridinden içerilere taşınıyor ama gene de ölümlerin önü alınmıyor.
Florida’yı vuram fırtınalar Karayib denizindeki çeşitli adaları da vuruyoırlarlar. Oralardaki tahribat çok daha ağır ama ne yazık ki başta Küba olmak üzere Karayib adalarındaki tahribatın boyutları basına pek yansımıyor.
Hem yetkililer hem de basın bu felaketleri “doğal” olarak niteliyorlar. Yani insanlar doğanın bazı güçleri karşısında çaresizler. Ancak bu büyük bir yalan ya da büyük bir saptırmaca.
Çeşitli bilimciler dünyanın ısınmakta olduğunu ısrarla söylüyorlar. Bunun bir sonucu olarak da felaketlerin sayısı artıyor.
Kuzey Atlantik Okyanusu’nun ısısınınm arması dünyanın kuzey yarımküresindeki felaketlerin başlıca nedeni.
Amerika’nın Miami şehrindeki bir araştırma merkezine göre Kuzey Atlantik’te deniz yüzeyinin ısısı 9 derece artmış durumda. Amerika’da arka arkaya gelen fırtınaların en azından bir nedeni de bu.
Türkiye’de de son aylarda karşılaşılan aşırı sıcaklar ve bu arada gerçekleşen yoğun yağmurların da en azından bir nedeni dünyanın ısınmasına bağlanabilir.
Öteyandan fırtınaların nedeni pek de “doğal” olmadığı gibi ölümlerin nedeni çok büyük ölçüde doğal değil. Her felakette çok sayıda inasanın ölmesi, muazzam maddi kayıplar asıl olarak kapitalizmden kaynaklanıyor.
Bugün dünya nüfusunun altıda biri çok kötü konutlarda yaşıyor. Bu insanlar her türden felakette zarar görmeye çok açık bir durumdalar.
Örneğin Venezü-ella’da 2000 yılında gerçekleşen büyük çamur kaymasında ölen 30 bin insan asıl olarak kötü yerleşim koşullarının sonucu olarak yaşamlarını kaybettiler.
Oysa 1 milyar insanın çok daha iyi koşullarda konutlara sahip olması mümkün. Her yıl silahlanmaya harcanan kaynaklar yüz milyonlarca insanın konut sorununu, sağlık sorununu çözmeye yeter.
Silaha harcanan kaynak insanlık için harcanmaya başlansa bir kaç on yıl içinde dünyanın çehresid eğişir ve felaketlerin verdiği tahribat en aza indirilebilir.
Tabii, kapitalistlerin ve kapitalist yaşam biçiminin doğaya verdiği zararın engellenmesi, dünyanın pisletilmesi ve ısısının yükselmesinin durdurulması ise felaketlerin sayısını ciddi ölçüde düşürecektir.
Kısacası, “doğal” denen felaketler aslında insan yapımı. Kapitalist bir ürün.
O vakit “doğal” afetlere karşı en etkin mücadele kapita-lizme karşı mücade-ledir.
Sadık DURU