Sosyalist İşçi 229 (13 Ocak 2005)

 

Sayfa 17:

Kapitalizmde kadın:
Büyük değişimler eşitlik getirmedi

Marx'ın çalışma arkadaşı Friedrich Engels kadına uygulanan baskının sınıflı toplumlar kadar eski olduğunu ileri sürer. Bu baskı, kadını toplumun ekonomik yönetiminden dışlayan ailenin yapısından doğar. Kadının kapitalist sistemde ücretli çalışmaya başlaması baskıya son vermedi. Tersine baskı arttı ve yoğunlaştı. Bununla birlikte, Engels kadınlara çalışma fırsatının verilmesinin cinsel egemenlikten kurtuluşa doğru bir yol olduğunda ısrar ediyor.
İngiltere'deki kadınlar Match Girls, The Suffragettes, Ford makine işçileri, Grunwicks işçileri ve diğerlerinin mücadelelerine çok şey borçlu. Bugün eğitim ve çalışma alanlarında, siyasal yaşama katılımda ve ödemelerde eşitliğe, ayrıca boşanma, evlilik dışı ilişki, ve gebelikten korunma ve kürtaj gibi haklara, kağıt üzerinde bile olsa sahibiz. Küçük bir azınlık ise kadın hareketinin kazanımlarından çok iyi biçimde faydalandı. Bugün müdürlerin %25'i kadın. Ama çoğu kadın, bırakın kurtuluşu eşitlikten bile gülünç derecede uzakta. Kadınlar, hizmet sektörünün alışılmış düşük ücretli işlerinde çalışıyor ve aynı zamanda çocuk bakımı ile de uğraşıyor. Parlamentodaki ve yargı alanındaki kadın sayısı oldukça düşük. Kürtaj hakkı tehlikede. Bugün biz vücutlarımızın bizim esas değerli yanımız olduğuna ilişkin fikirlerin tuzağına düşüyoruz. Hala çok sayıda kadın dövülüyor ve tecavüze uğruyor.
Dünya genelinde de kadınların durumu kötü. Yeni sanayi devrimi Asya, Afrika ve Latin Amerika'da geleneksel yaşamı paramparça etti. Böylelikle kadınlar süratle işçi sınıfının içine itildi. Bazı Pakistan sanayilerinde kadınlar emek ordusunun %60'ını oluşturuyor. Gana veya Sierra Leone'deki kadın fabrika işçileri hakkında nadiren bir şeyler duyabiliyoruz, bununla birlikte onlar yine de oradalar. Göçmen kadın işçilerin sayısı da artıyor. Hastanelerde, okullarda, bürolarda çalışıyorlar, bazıları ise hizmetçilik ya da fahişelikten geçimini kazanıyor. Engels'in söylediği gibi, kadınların emek ordusuna kitlesel katılımı eşitsizliği veya cinsel baskıyı otomatik olarak ortadan kaldırmadı. Kadınlar sömürüye kesin olarak daha açıklar, çünkü aile içindeki görevleri kırdan kentlere sürüklenenlerin aleyhine işliyor. Ayrıca ailelerini geçindirecek kadar kazanamıyorlar, kızlar yoksul ailelerin kısıtlı kaynaklarından küçük paylar alabiliyor. Bu, onların eğitim hizmetinden ve sağlık bakımından erkek çocuklardan daha az yararlanmaları ve temiz suya daha az erişim olanağı demek.
Ucuz işçiler olarak yeni rolleri kadınları eski cinsiyetçi yaklaşımlardan da kurtarmıyor. Üçüncü Dünyadaki giyim ve elektronik fabrikalarında, gebe kadınlar işten atılma tehlikesiyle karşılaşıyorlar. Kadınlara yönelik taciz, şiddet ve aşağılama örnekleri çok fazladır. 1999'da Pakistan'da kadınların ücretleri erkeklerin ortalama %50'sini, Güney Kore'de %52'sini ve Japonya'da %44'ünü yakaladı. Engels'in sanayi devrimimiz sırasında anlattığı kadınlar gibi, bu kadınlar da şiddete maruz kalıyor, barakalarda yaşıyor, çok az yoksulluk parası alıyor, ya da hiç alamıyor.
Kadınlar sadece acı çekmiyor. Engels'in öngördüğü gibi, mücadele de ediyorlar. Kadın işçiler eve para götürebilmek istiyor. Dağılmış ailelerde geleneksel rolleri kabul etmiyorlar, ya da mutsuz evliliklerden kaçıyorlar. Çoğu kulübelerde yaşayan Güney Koreli kadınlar demokratik sendikalarda önemli görevler alıyorlar. Kitlesel mücadeleler ile kadınlar adet dönemlerinde bir gün izin hakkı kazandılar ve 500 kişiden fazla işçi çalışan yerlerde zorunlu bakımevleri açılmasını sağladılar. Gana'da araba fabrikalarında çalışan kadınlar daha yüksek ücret ve gece vardiyasında çalışmamak için mücadele ettiler. Hindistan'da kadınlar topraksızların barajlara karşı mücadelesinde merkezi roller alıyorlar. Londra'daki Canary Wharf temizlikçilerinin sendikalaşma mücadelesi içinde göçmen kadınlar büyük rol oynadı. Her yerde genç kadınlar savaş karşıtı mücadelenin ön saflarında durdu. İşçi sınıfı ve anti-kapitalist hareket ile kadın hareketinin birleşmesi gerçek kurtuluş yolunda atılmış bir adımdır.
Gerçek cinsel özgürlüğü kazanmak mümkün
Friedrich Engels kadınların kurtuluşu üzerine yazdıklarında sadece eşitlikten bahsetmiyor; cinsel ilişkilerin ekonomik ihtiyaçlar veya boğucu ahlakçılık tarafından yönlendirilmediği, özgürce yaşanabildiği bir dünyayı anlatıyor. Engels, Victoria İngiltere'sinde cinselliğin çeşitli görünüşleri olduğunu kavrayabilen küçük bir azınlığa dahildi.
Bugün kadınların yaşamlarındaki değişimler cinsellik ve aile ilişkilerine yönelik yargılarda ufak değişmelere yol açtı. Küresel çapta tek başına yaşayan annelerin sayısı her yıl artıyor. 2020 yılında İngiltere'de ailelerin %40'ını kadınlar idare ediyor olacak. Fakat tek başına olan anneler, genellikle dünyanın en fakir insanları arasından çıkıyor. Geçmiş bir Dünya Gıda Programı raporunun gösterdiği gibi, "çok yoksul" kategorisine dahil olan aileler içerisinde, kadınlar tarafından idare edilen ailelerin oranı erkeklerce yönetilenlerin iki katını oluşturmakta. Bu durum sadece Güney ülkeleri için değil, aynı zamanda zengin Kuzey için de geçerli. Neoliberal politikalar çocuklara ve yaşlılara yönelik sosyal fonlarda kesintiler yapılmasını öngörüyor. Orta sınıf aileler, kendi çocuklarını bırakmayı göze alabilen çoğunlukla Güneyli çalışan kadınlarca idare ediliyor. Avrupa Birliği'ndeki göçmen hizmetçilerin oranı 1984 ve 1987 arasında %6'dan %52'ye kadar yükseldi. ABD'de, taşrada yasal çalışan dadıların %40'ı göçmen, ayrıca yasadışı olanlar eklendiğinde bu sayı daha da artıyor. İşçi sınıfı ailelerinde ise erkekler ev işleri ve çocuk bakımıyla 30 yıl öncesinde olduğundan daha fazla uğraşıyorlar, kadınlar ise daha az çalışıyor. Ancak çalışma saatlerinin artması ve kaynak yetersizlikleri sebebiyle ilişkilerdeki gerilim de artıyor.
Kişilik
"Erkekler ütü yapar mı" ya da "kadınlar erkeklerden daha akıllı olamazlar" türünden aileye dayanan cinsiyetçi kalıplar hâlâ varlığını sürdürmektedir. Bunlarla birlikte, bedenlerimizin metalaştırılması gerçek bir kurtuluşa ilişkin bütün umutlara zarar veriyor. Cinselliğin açıkça ifade edilebilmesi eski günlerin utancından ve sefaletinden çok daha iyidir. Fakat kişiliklerinden soyutlanmış nesneler olarak hala reklamcılık ve porno sektörlerinde kullanılmaya devam ediyoruz. "Göğüslerimiz ne kadar büyükse o kadar çekiciyiz"i anlatan Jordan kuralı hâlâ kabul görüyor. Kate Moss bizi sıskalığın modern kadın ideali olarak sattığından beri dans kulüplerinden çıkmıyor. "Post-feminist" yazarlar ise bize bunun bir kurtuluş olduğunu yutturmaya çalışıyorlar. Böylelikle genç kadınlar kendileri için ideal olan açlık sınırına ulaşmak için uğraşıyor, göğüs ameliyatları için para biriktiriyorlar, fakat buluştukları kişi onlara tecavüz ettiğinde nasıl, nereye şikayet edebileceklerini bilmiyorlar. Çocuk yaşta gebelik ve cinsel yollarla bulaşan hastalık oranları tavana vururken, cinsel eğitim ahlakçı ve aile temelli normlara bağlı kalmaya devam ediyor. Milyonlarca kadın açısından cinsel açılma korkunç bir biçimde ekonomik baskılarla birleşiyor. 1995 Bejing kadınlar konferansında ise, küresel çapta her on şehirli kadından biri yaşamının her hangi bir bölümünde fahişelik yaptığı gösteriliyor.
Şiddet
Arnavutluk gibi bir ülkenin ekonomik çöküşü, 100,000 genç kadının genelevlere veya yol kenarlarına sürüklenmesi anlamına geliyor. Başka ülkeler ise seks turizmine bel bağlıyor. Tayland'da 500,000'e yakın kızın seks endüstrisi içinde çalıştığı tahmin ediliyor. Kadınlar bu korkunç şiddete maruz kalmaya devam ediyor. İngiltere'de her hafta iki kadın ya eşleri ya da eski eşleri tarafından öldürülüyor. Kadınların ev dışında ücret karşılığında çalışmaya henüz yeni başladıkları toplumlarda, kadınları vurmak hâlâ erkeğin hakkı olarak görülüyor. Çoğu zaman kadınlar da kendilerine biçilen rolleri kabul ediyorlar. Bugün, 1950lerde olduğu gibi, on binlerce kadın erkeğinizi nasıl ele geçirebileceğinizi ya da elde tutabileceğinizi anlatan dergileri satın alıyor. Bugün elde olan, sadece daha az yemek pişirme süresi, biraz daha çeşitli cinsel akrobasi ve plastik cerrahi. Bunda normal olan hiçbir şey yok. Engels insanların yanlış

Elane HEFFERNAN