Sosyalist İşçi 229 (13 Ocak 2005)

 

Sayfa 2: Haberler

CHP nereye gidiyor?
Gazeteler günlerdir CHP içinde dönen dolaplar, Deniz Baykal ve Mustafa Sarıgül arasındaki söz düelloları, bu ikisinin arasında kalanların üçüncü bir isim arayışları, rüşvet iddiaları, ile ilgili haberlerle çalkalanıyor. Ve bir oldu bitti havası içinde CHP 29 Ocak'ta Olağanüstü Kurultaya gidiyor.
Baykal ile Sarıgül arasında ise aslında hiç bir politik fark yok. Kavganın düzeyi o kadar düşük ki, ikisi arasındaki tartışmalar kimin kimin ayağını kaydırmaya çalıştığından öteye gitmiyor. Ne Avrupa Birliği, ne SSK hastanelerinin kaşla göz arasında Sağlık Bakanlığı'na devredilmesi, ne de asgari ücret vb. konularda tartışılan hiçbir şey yok. Üstelik parti içinden tartışmaların bu yöne çekilmesi gerektiğine dair dikkate değer bir basınç da yok. Geçen hafta Hurşit Güneş'in, 'partiyi daha sola çekmek için' adaylığını açıklaması yok denecek kadar küçük bir yankı buldu.
Bu gelişmeler, AKP'nin reformcu gibi göründüğü bir dönemde CHP'nin sosyal demokrasi ve sol politikalarla artık bir ilgisinin kalmadığını gösteriyor.
Ancak bu ülkede insanlar, hala daha fazla demokrasi, daha insanca ve adaletli bir yaşam istemeye devam ediyorlar. Şu anda önlerinde bir alternatif olmadığı için bu konudaki umutlarını Avrupa Birliği'ne bağlamış durumdalar. Bu nedenle, halkın demokrasi ve daha adil bir yaşam taleplerini kucaklayacak, onun gözünde görünür, somut bir alternatif olacak yeni bir odak ihtiyacının karşılanması giderek daha acil bir görev olarak önümüzde duruyor.


Paşadan hesap sorulsun
Ankara, Gölbaşı'ndaki, orduya ait Özel Kuvvetler Tesisleri'nin inşaatını ya-pan müteahhit Ali Osman Özmen hakkında, basında çıkan yolsuzluk haberleri sonucunda Genelkurmay Askeri Savcılığı tarafından açılan davada, müteahhidin ev alması için emekli Orgeneral Tuncer Kılınç'a 150 bin dolar "borç" verdiği ortaya çıktı. Fakat ne hikmetse, 2002 yılında alınan bu "borç" halen ödenmemiş. Müteahhit ile Orgeneral Tuncer Kılınç ise bu konuda "helalleşmişler", yani müteahhit Ali Osman Sözen 150 bin doları Tuncer Kılınç'a helal etmiş.
Yine aynı davada, Gölbaşı'ndaki tesisin 1. ihalesinde %280 ve ikinci ihalesinde %75.60 olan keşif artışını Milli Savunma Bakanlığı'na Tuncer Kılınç'ın onaylattığı ortaya çıktı.
Ayrıca, Osman Özmen'in tek işi Özel Kuvvetler Tesisleri inşaatı değildi. Özmen, Marmaris Aksaz Askerî Üs inşaatı, Hava Kuvvetleri alt yapı inşaatı, Yer Altı Kapalı Mühimmat Deposu inşaatı, Askerî Rehabilitasyon Merkezi inşaatı ve Askeri Lojman inşaatı ihalelerini de kazanmıştı.
Ordu ile çok yakın ilişkiler içinde olan Özmen'in evinde yapılan aramada bulunan defterde, ".... komutanın terfi etmesi için randevu; .... komutanın görevlendirilmesi için .... ile görüşülecek" gibi cümleler var. Emekli bir üst düzey komutanın makamında gerçekleşen bir tapu devri de, notlar arasında yer alıyor. Müteahhit Özmen'e ait gözüken 352 binek aracının, sadece 60'a yakınının firma yetkililerince kullanıldığı, 300'e yakın aracın ise, ajandada şifre ile gösterilen asker ve sivil kişilere tahsis edildiği, arabaların vergi, kasko, benzin ve onarım giderlerinin müteahhit firma tarafından karşılandığı bulundu.
Böylece, sürekli olarak en güvenilir kurum olduğu anlatılan ordunun da rüşvet ve yolsuzluk pisliğinden muaf olmadığı ortaya çıkmış oldu. Ordu ile iş adamları ve müteahhitler arasındaki ilişkiler bir an önce açıklanmalı, bu pislik temizlenmelidir.


Mardin-Kızıltepe
Katiller hala serbest

Mardin Kızıltepe'de 31 yaşındaki Ahmet Kaymaz ile oğlu 12 yaşındaki Uğur Kaymaz'ın uğradığı yargısız infazın ardından açılan davada, dört polis memuru 'kaçma ihitmalinin bulunmaması' nedeniyle serbest bırakıldı. Bilindiği gibi Meclis'in oluşturduğu araştırma komisyonu Kızıltepe'de yaşanan olayın bir yargısız infaz olduğu yolunda kanıtlara ulaşmış ve kamuoyuna bu kanıtlarla ilgili açıklamada bulunmuştu. Açılan davada sanık polis memurları için beşer yıl hapis isteniyor.
Davada sanıkların serbet kalmasından daha sansasyonel bir durumu hazılanan iddianame yarattı. Neredeyse sanıkları savunan nitelikte bir iddianamenin, Mardin Emniyet Müdürlüğü'nün yürüttüğü delil toplama çalışmasının sonucunda oluşturulması nedeniyle taraflı ve hukuka aykırı olduğu söyleniyor. Ko-nuyla ilgili açıklama yapan Diyarbakır Barosu Baş-kanvekili avukat Tahir Elçi şöyle diyor: "Doğru olma-yan sahte deliller düzenlenmiş olabileceği şeklinde şüphelerimiz var."
Bu arada savcılık, olay sırasında silah kullanmadığı belirlenen altı polis ile Emniyet Müdür Yardımcısı Kemal Dönmez hakkında takipsizlik kararı verdi. Ayrıca, emniyetin avukatları, polislerin can güvenliği gerekçesiyle davanın başka bir ile alınması için girişimlerde bulunuyor.
Davanın kamuoyunun gündeminden düşürülmesi için harcanan çabalara rağmen konuyla ilgili kamuoyu duyarlılığı giderek artıyor. Kaymaz ailesine destek için Mardin Barosu'ndan 25 avukat davaya katılacak. Mardin'de konuyla ilgili eylemler de devam ediyor.


Faşizmi yenebiliriz!

Kendisini merkez sağ olarak tanıtan ve faşist bir tehdit olarak görülmeyen MHP, üniversitelerde ırkçı faşist yüzünü tekrar göstermeye başladı. Kasım ayının başından itibaren birçok üniversitede öğrenciler bazı saldırılara maruz kaldılar. Tokat'ta oruç tutmadığı gerekçesiyle bir öğrenci nehre atılırken, Marmara Üniversitesi’nde faşistler satırlarla iş başındaydılar.
Benzer saldırılarla DTCF öğrencileri de karşı karşıya kaldılar. Ramazan ayında yemekhanenin basılmasıyla başlayan olaylar biber gazlı saldırılarla devam etti. Yaşananlar devrimci-faşist çatışması değil, tüm öğrencilere yönelik faşist baskıydı.
Yapılanları teşhir amacıyla tüm öğrencileri kapsayan anti faşist bir kampanya yapıldı. Üç gün süren kampanyanın ana sloganı "ırkım insanlık, vatanım tüm dünya" olarak belirlendi ve bu sloganın basılı olduğu rozetler satıldı. Kampanya süresince asılan afişlerde faşistlerin tüm özgürlüklere düşman olduğu vurgulandı. Hazırlanan duvar gazetesinde, dünya ve Türkiye tarihindeki ırkçı katliamlar resimlerle teşhir edildi. Şiir ve müzik dinletisiyle devam eden kampanya, Şaban İba'nın konuşmacı olduğu "Faşizme neden karşıyız?" isimli panelle son buldu.Yaklaşık yüz kişinin katıldığı panelde, faşizmle nasıl mücadele edileceği tartışıldı. Faşizmin gerçek yüzünün anlatıldığı kampanyada, bu baskılardan kurtulmanın ancak kitlesel mücadeleyle gerçekleşebileceğinin önemi bir kez daha ortaya çıktı.
Diğer üniversitelerde de benzer kampanyalar örgütleyerek, birleşi mücadeleyle, bu faşist saldırıları yok edebiliriz.
Sağ-sol çatışmıyor, faşistler saldırıyor, öğrenciler direniyor!
DTCF Sosyalist işçi okurları


Türkiye'de ırkçılık var mı?
Türkiye'de "Türkiye'de ırkçılık yoktur" biçiminde yaygın bir inanç var. Böyle düşünenler ırkçılık olmamasının köklerini Osman-lıya dayandırmaya çalışmaktadırlar. Son olarak DSP eski başkanı Bülent Ecevit ODTÜ'de verdiği bir konferansta bu inancı tekrarlayarak "Avrupa!da ırkçı olmayan tek ülke Türkiye2dir" dedi.
Ecevit'in bu iddiası koca bir yalandan başka bir şey değil.Osmanlı döneminde Irkçılık olmadığı iddiası da aynı şekilde koca bir yalan. Bütün Hıristiyan azınlıkların çeşitli yurttaşlık haklarının kısıtlı olması Os-manlı'da ırkçılık olmadığı iddiasını çürütmektedir.
Bugün ise kısaca Kürtlere, Ermenilere, Rumlara ve Yahudilere karşı geliştirilen ırkçılık, siyah derili insanlara zenci denmesi, "Arap gibi" terimi ve benzerleri hep ırkçılığın çeşitli görüntüleridir.
Irkçılığın bir başka biçimi ise Türklüğün yüceltilişidir. Bilindiği gibi ırkçılık bir ulusun yüceltilmesi ve aynı zamanda diğer bütün ulusların küçümsenmesidir. Türklüğün yüceltil-mesi doğal olarak bütün düğer ulusların küçültül-mesine dayanmaktadır.


Asgari ücret net 350 milyon
Beş milyonu aşkın işçiyi ilgilendiren asgari ücret, net 350 milyon lira olarak belirlendi. Ayrıca ikinci altı ayda zam yapılmayacak. Asgari ücret 16 yaşından büyük işçiler için brüt 488 milyon 700 bin lira, net 350 milyon 153 bin lira olacak.
Türk-İş tarafından yapılan araştırmaya göre ise, 2004 yılı Aralık ayında açlık sınırı 513 milyon 931 liraya, yoksulluk sınırı ise 1 milyar 562 milyon 101 bin liraya yükseldi.
Türkiye'de asgari ücret ile çalışan işçi sayısı 5 milyonun üzerinde.
Hükümet asgari ücrete %10 zam yaparak enflasyon oranında zam yaptığını iddia ediyor, ancak bu doğru değil, İstanbul Ticaret Odası'nın yaptığı açıklamaya göre 2004 yılı enflasyon oranı%10.6'dır. Dolayısıyla çalışanlar açısından gerçek bir kayıp söz konusudur.
Ayrıca 150.5 katrilyon liralık 2004 bütçesinin 66 katrilyon lirası faize, 5.2 katrilyon lirası silahlanmaya gitti. Milli Savunma Bakanlığı ve Jandarma Genel Komutanlığı'nın bütçe içindeki payı ise %8.7'dir. Dolayısıyla hükümet, bütçenin %47.3'ünü rantiyeye ve silahlanmaya, %8.7'sini güvenlik harcamalarına ayırıp, asgari ücret ile yaşamak zorunda olan 5 milyon işçiyi açlık sınırının altında yaşamaya mahkum ediyor.