Sosyalist İşçi 230 (2 Şubat 2005)

 

Sayfa 11:

GDO'lu ürünler yasalaşıyor
Çokuluslu şirketlerin gözü soframızda

26 Ocak, çarşamba günü GDO'ya Hayır Platfor-mu'nun düzenlediği basın toplantısında, Hükümet tarafından hazırlanmış olan "Ulusal Biyogüvenlik Yasa Tasarısı" eleştirildi. Hükümetin hazırlamış olduğu, biyo-çeşitlilik, gıdaların güvenliği ve sağ-lık gibi son derece hassas sorunları kapsayan yasa tasarısında, halkın yararı değil, ithalatçı ve üretici sermaye şirketlerinin çıka-rının ön plana alındığı gö-rülüyor. Tasarının hazırlanma safhasında, dünya-nın en büyük genetik ola-rak oynanmış ürünler (GDO) üreticisi Monsen-to'nun temsilcilerinin de rol oynadığı anlaşılıyor. Tarım Bakanlığı tarafından 5 Ocak'ta Ankara'da dü-zenlenen ve yasa tasarısı-nın tartışıldığı açık bir top-lantıya, Monsento temsilci de davet edilmiş olmasına karşın, GDO'ya Hayır Plat-formu ve tüketici örgütleri çağrılmadı. Bu durum, hükümetin halkın değil, sermaye şirketlerinin hiz-metinde olduğu kanısını güçlendiriyor.
GDO'ya hayır
Henüz GDO'lu ürünlere yönelik yeterli yasal bir düzenleme olmamasına karşın, uygulamalar bu ürünlerin dışalımını ve piyasaya sürülmesini en-gelliyor. Buna rağmen Tür-kiye'ye 1996 yılından bu yana denetim dışı GDO'lu gıdaların girdiği biliniyor. Çok sayıda bilim insanının bu ürünlerin kullanımının insan sağlığı için son dere-ce riskler taşıdığını belirt-mesine karşın, Hükümet bu gerçeklere gözünü ka-patıyor. Yeni yasa tasarısı GDO'lu ürünlerin alımını, üretilmesini ve satılmasını yasalaştırıyor.
GDO üreticisi şirketler bir çok ideolojik argümanla bu ürünlerin insanlık için ya-rarlı olduğu propaganda-sını yayıyor. GDO'lu ürünlerin "açlığa çare olduğu" argümanı, çokuluslu tekellerin bu ürünleri yaygınlaştırmak için kullandığı en önemli iddialardan biri. Birleşmiş Milletler Tarım ve Gıda Örgütü (FAO) bile, açlığın nedeninin yetersiz tarım alanı veya yetersiz üretim olmadığını açıklamıştır. Sorun paylaşım sorunudur. Dolayısıyla GDO'lu ürünlerin, yaşamın yapıtaşlarını patentleyen çokuluslu şirketlerin kârlarını artırmaktan başka toplumsal bir yararı yok. Binlerce yıldır sürdürülen organik tarım yöntemleri-nin tersine, GDO'lu tarım ürünleri, üreticileri tümüy-le bir kaç şirkete bağımlı kılarken, insan sağlığını da tehdit etmektedir.
Tehdit hızla büyüyor
GDO'lu ürünler hızla ya-yılıyor. Günümüzde dünya üzerinde gerçekleşen soya ekim alanlarının %56'sı, pamuk alanlarının %28'i ve mısır alanlarının %14'ünde üzerinde genetik olarak oynanmış ürünler ekilmektedir. 2003 yılında dünyada toplam 7 milyon çiftçi GDO'lu ürünler ekerken, 2004 yılında bu sayı 8 milyonun üzerine çıktı. Bu çiftçilerin %90'ı ise geliş-mekte olan yoksul ülkelerde bulunuyor.
GDO'lu ürünlere karşı mücadelenin bir çok boyutu var. Bu konudaki müca-deleyi çokuluslu şirketlerin hakimiyetine karşı verilen anti-kapitalist mücadeleye bağlamak gerekiyor. An-cak, GDO'ya Hayır Platfor-mu'nun yürüttüğü türden daha somut, teşhir etme, bilinçlendirme, yasa dü-zenleyici ve uygulayıcıları üzerinde baskı kurma gibi faaliyetler de son derece önemli. Bu çabalar desteklenmeli ve güçlenmesi için çaba harcanmalı.
Çokuluslu şirketlerin ha-kimiyeti kaçınılmaz değil. Daha önce AIDS aşısının patent haklarına karşı Gü-ney Afrika'da verilen mü-cadelede olduğu gibi, çok-uluslu şirketleri dize geti-rebiliriz. Bunun için kararlı bir şekilde mücadele etmek ve küresel mücadelenin bir parçası olmak gerekiyor.

Çağla OFLAS
F. Levent ŞENSEVER




GDO ve patentler
GDO'lar sadece gıdaların yapısıyla oynanma değil, aynı zamanda bir hakim olma tekniğidir. Patent hakkı ise bu hakimiyeti sağlayan en önemli araçtır. Günümüzde GDO'lar özellikle tekniği ön plana çıka-rılarak, hem teknik hem de ürün olarak patent kapsamında korunabiliyor. Genetik yapısı değiştirilen ürünler patentleniyor. Çünkü bu çalışmaları yapan şirketlerin temel ka-zancı, patent bedeli tahsil etme üstüne kurulu. Örne-ğin sadece mikroorganizma bile patent kapsamın-da şirketin sahip oldu-ğu bir ürün olabilmektedir. Oysa aynı mikroorganizma doğada milyonlarca yıldır kimsenin malı olmadan yaşıyor.
Gen, bulunması ve ta-nımlanması çok zor oldu-ğu ve büyük yatırımlar ge-rektirdiği için, genler ko-nusunda araştırma yapıp, bunlar üzerinde oynaya-rak, patent almayı ancak büyük çokuluslu şirketler başarabiliyor. Avrupa Pa-tent Sözleşmesine göre bir genin işlevini ortaya çıka-rıp, bunu ispatlamak koşuluyla patent hakkı tanınıyor. Oysa normal olarak patent sadece yenilik özelliği taşıyan ve sanayide uygulanabilirliği olan bu-luşları korumak için veriliyor. Doğada bulunan genler için verilen patent hakkı, biyolojik zenginliklerde tüm insanlığın ortak kullanım hakkını ortadan kaldırmakta ve bu nedenle meşru değildir. Bunun adı biyolojik korsanlıktır.
Öte yandan tarımsal üretimin en temel ve en eski yöntemlerinden olan, ken-di ürününden gelecek yıl için tohumluk ayırma gele-neği ve hakkı da, patent kısıtlaması nedeniyle orta-dan kaldırılmaktadır. Zen-gin gen kaynaklarına sahip yoksul ülkelerin sahip ol-dukları kaynaklar üzerin-deki patent hakları yavaş yavaş sanayileşmiş bir kaç ülkenin ve bir kaç çokuluslu şirketin elinde toplanmaktadır.
Ticaretin serbestleştiril-mesi AB'ye üyelik ile birlikte bir sorunluluk olacak. Yani ticarete konu olan biyoteknoloji ürünleri de "serbest ticaret" gereği Tür-kiye'ye yasal olarak girebilecek.


Ulusal Biyogüvenlik Yasası'na yöneltilen eleştiriler:

GDO'ya Hayır Platformu'nun hazırlanan Ulusal Biyogüvenlik Yasa Tasarısı'nı eleştirdikleri noktalardan bazıları şunlardır:
l Yasa tasarısının 'izleme' başlıklı tanımında yapılan düzenleme, son taslak metninde çıkarılmıştır. Bunun GDO'lu ürünlerin izlenmesine imkân vereceğini düşünerek, yeniden yasa metnine konulması gerekmektedir.
İz sürebilirlik açısından, çevreye bırakılan (ekilip dikilen) veya piyasaya sürülen GDO'lu ürünün ilk ithalatçısı ile yurtiçindeki ilk üretcisine kadar her aşamada geriye dönük takibinin belirlenmesi, tanımlanması gerekmektedir.
l Tasarıya "geleneksel ürünlerin üretilmesi veya tüketicinin seçme özgürlüğünün ortadan kaldırılmaması" ifadesi eklenmelidir.
l Yasa halkın bilgilendirilmesi ve katılımı yapılmadan çıkarılmak istenmektedir. Bu hem uluslararası hem de ulusal yasalara aykırıdır.
l 'Yasaklar' başlığı altında düzenlenen tasarının 11. maddesinin b bendinde bahsi geçen 'küçük çocuk' kavramı ile kastedilen yaş grubu tasarıda tanımlanmamıştır.


Biyolojik "zenginlik"
Aktarılmış genler doğal bitki türlerine atlayarak, bulundukları çevredeki doğal türlerde genetik çeşitliliğin kaybına neden olmaktadır. Böylece yabani türlerin doğal yapılarında sağmalara neden olup, ekosistemdeki tür dağılımını ve dengeleri bozmaktadır.
Türkiye'de GDO konusunda en fazla dikkat edilmesi gereken konulardan biri bu. Türkiye, biyolojik çeşitlilik ve tür sayısı bakımından zengin bir ülke. Türkiye'de bulunan 11 bin bitki türünden 2 bin kadarı, başka hiçbir yerde bulunmayan endemik tür. Bitki ve hayvan türleri açısından sahip olunan zenginlik, aynı yeraltı kaynakları ya da tarihi kültür gibi insanlığın en önemli zenginliklerini oluşturmaktadır.
Modern tarımda kullanılan ve birbirlerinin genetik yönden kopyası olan çeşit-ler, geniş alanlarda tek tip olarak yetiştiriliyor. Bu yetiştirme yöntemi, yani "mo-nokültür", çeşitli ekonomik avantajlar sağlamasına rağmen, biyolojik ve ekolojik açıdan bir dizi önemli soruna da yol açı-yor. Örneğin, monokültürdeki tek tip bi-reyler hastalıklardan da aynı derece etkileniyor. Ortaya çıkan bir hastalık tüm tü-rü etkileyecek şekilde hızla yayılabiliyor.
Monokültür yayıldıkça yediğimiz ürünlerden aldığımız besin ve damak tadı da tek tipleşiyor. Modern tarım yöntemlerinin yol açtığı etkiler yüzünden zaten yeteri kadar azalmış olan çeşitlilik, bu kez de GDO'nun tehditi altında giriyor. Çünkü GDO'ların aktarılmış genleri, çevresinde bulunan ve geleneksel yöntemlerle üretilen diğer ürünlere de denetim dışı bir şekilde geçebiliyor.
Arılar ve rüzgar, GDO'lu polenleri alıp, komşunun geleneksel ekiminin üzerinde bırakıyor. GDO karşıtlarının "Frankeş-tayn gıda" olarak nitelendirdiği, kolera bakterisinin genini taşıyan yonca, tavuk geni taşıyan patates, akrep geni taşıyan pamuk, balık genli domates gibi gıda-ların doğal çeşitliliğe verdikleri zarar, yeni "Frankeştaynlar" ortaya çıkarırken, özellikle alerjik vakalarda büyük sıçrama yaşanıyor.

Kaynak:
GDO'ya Hayır Platformu açıklaması