Sosyalist İşçi 230 (2 Şubat 2005)

 

Sayfa 3:

BAŞYAZI

Kerküklü soydaşlar!
Bir yandan devletin bütün organları, diğer taraftan basın ve Kemalistlerin kontrolündeki her türlü kurum Kerkük'te Türkmen soydaşlarımızın haklarının yendiğini anlatıyorlar. Hep bir ağızdan Kürtlerin bir devlet kurma olasılığından dehşetle bahsediliyor.
Soydaşlarımız hikayesi ikide birde zaten karşımıza çıkar. Kıbrıs'ta, Bulgaristan'da, Orta Asya'da. Nerede Türk ya da Türk'e benzer bir şey varsa tüm milliyetçiler "soydaşlarımız" diye çığlık atar.
Peki, Türkiye'deki resmi ideoloji Kürtler için ne der? Tabii ki Kürtler de "soydaşımızdır" yani Türk'tür. Peki Irak'ın Kuzeyinde kendilerine Kürt diyenler soydaşımız değil mi? Onlar soydaşımız değilse Türkiye'de yaşayan Kürtler nasıl soydaşımız olur? Yok eğer Kuzey Irak Kürtleri soydaşımızsa o vakit bu telaş niye? Bırakın devletlerini kursunlar. Bunda Türkler için ne zarar var?
Ne var ki süreç tam böyle değil. Kimileri ABD'nin Irak'ı işgalinin son tahlilde bu sonucu yarattığını ve dolayısıyla ABD işgalinin olumlu yanları olduğunu da vurguluyorlar.
Böyle düşünenlerin ileri sürdüğü bir başka nokta ise seçimler. Seçimlerin Irak'ta olumlu bir adım olduğu ileri sürülüyor. Ne var ki gerçek böyle değil.
Irak nüfusunun önemli bir kısmı seçimlere katılmadı, katılamadı. Bu seçimler sadece önümüzdeki dönemde daha da sert bir direnişin olacağını gösteriyor.
Irak'ta tek bir çözüm var: ABD'nin yenilerek Irak'tan çekilmesi.


CHP Kongresi’nin gösterdikleri
CHP Kongresi kavga-dövüş bitti. Baykal zar-zor başkan seçildi ve hemen tasfiyelere başladı. Öyle görülüyor ki CHP kısa zamanda boşalacak. Bu kongreyi CHP’nin bittiği an olarak görmek mümkün.
Bundan sonra büyük olasılıkla Sarıgül ve takımı CHP’den ayrılacak ve Genç Parti havalı yeni bir parti kuracak. Livaneli ve benzerleri kısa zamanda küsüp partiden ayrılacaklar.
Geride kalanlar ise hızla batacaklar. Meydan bütünüyle AKP’ye kalacak.
Sosyal demokrasinin bu hali solda yeni bir kitlesel partinin ne kadar gerekli olduğunu gösteriyor. Şu anda solda, emekçi kitleleri toparlayabilecek bir odak yok. Oysa emekçi yığınların böyle bir partiye ihtiyacı giderek daha da artıyor.
Emekçiler için bir çekim merkezi olabilecek bir sol alternatif var olan solun birliğinden doğmaz ama bir başka alternatifin yükselmesi mücadele içinden yükselmesi mümkün.Biz bu seçenekten yanayız.


Auschwitz tarihte hüzünlü bir sayfa mı?
Bundan 60 yıl önce bu sıralar, Kızıl Ordu askerleri ulaştığında, Auschwitz toplama kamplarında (aslında yanyana iki kamptan oluşur, çünkü ilk kurulan kamp 'ihtiyacı' karşılama-ya yetmemiştir) yüzbinlerce Yahudi çoktan öldürülüp yakılmıştı bile. Bu kamp Avrupa genelinde kurulmuş ve Nazilerin Yahudi soykırımı fabrikala-rına dönüştürülmüş onlarcasından biriydi ama en ünlüsüydü. Bugün hala, tarihin en vahşi katliamını hatırlatan cehennemi bir abide gibi yerin-de durmakta ve turistik seyahatlerde, insanların yaşanan vahşeti daha iyi anlayabilmeleri için sergilenmektedir.
Ancak, Auschwitz ve diğer katliam kampları, biraz nostaljik bir anlam yüküyle, müzeler olarak varlıklarını sürdürseler de bunları zamanında inşa edip, insan öğüten fabrikalar gibi çalıştıran ideoloji ve toplumsal hareket, hem bu kampların bulundu-ğu Avrupa ülkelerinde hem de Türkiye'de insanlık düşmanı bir teh-dit olarak sürüyor. Bu yüzden, kamp-ları gezip 60 yıl önce yaşananları acı bir hüzünle hatırlayarak eve dönmekten çok, dünyanın herhangi bir bölgesinde aynı zihniyetin ürünü açıklamalar ya da gelişmeler yaşandığında, bu kampları hatırlayıp, hemen ve yerinde tepkiler örgütlemek önem taşıyor.
Anti-semitizm yaşıyor
11 Eylül saldırıları sonrasından beri, bilindiği gibi, tüm dünyada müslümanlara karşı bir önyargı yerleştiril-meye çalışılıyor. Bütün müslümanlar terörist, bütün müslüman ülkeler de dünyanın baş belası şer eksenleri olarak tarif ediliyor. Pompalanan bu ırkçılığın sonucu olarak, dünyanın en yoksul ülkelerindeki yurtlarından zo-runlu göçerek gelişmiş ülkelere git-meye çalışan göçmenler için hayat iyice çekilmez hale getiriliyor. Demokrasisi en gelişmiş Avrupa ül-keleri göçmen karşıtı yasaları uygulamaya sokuyor ve bu da her ülkenin ırkçı-faşist partilerinin elini güçlen-diriyor.
Örneğin günümüzün en ünlü faşistlerinden, Fransa'daki Ulusal Cephe lideri Le Pen iki hafta önceki açıklamasında "Nazilerin Fransa'yı işgali insanlık dışı değil, normaldir" buyurdu (bu işgalde yalnızca Yahudilerden 70 bin kişi ölmüştü). Aynı faşist lider daha önce de "Gaz odaları tarihte bir teferruattır" demişti.
Hollanda'da İslam karşıtı bir kısa film çeken yönetmen Van Gogh'un öldürülmesinden sonraki ırkçı dalga benzer bir örnek. Avusturya, İtalya, Belçika, Hollanda ve Fransa'da faşist partiler yüksek oy oranlarına sahip. Türkiye'deki muadilleri de boş durmuyor. Son olarak Fener Rum Patrik-hanesi'nin denizden haç çıkarma töreni karşısında, Türkiye'nin en büyük faşist partisine bağlı ülkücü-faşist militanlar Haliç'te kayıkla gezip, uğursuz bayraklarıyla töreni sabote etmeye çalıştılar. Üstelik parti lideri Bahçeli Adana'da yaptığı konuşmada bunu savunmakla kalmayıp tehditler savurdu: "Zamanında atalarımızın yaptığını yaparız!".
Son dönemde ulusal kanallarda yoğun biçimde misyonerlik faaliyetleri, yabancılara toprak satışı, yabancı dilde eğitim gibi konuların işlenmesi tesadüf değil. 1990'ların başından beri ABD televizyonlarında İslamla ilgili her haberin arkasından bir terörist ey-lem haberinin verilmesi, müslümanların dizi filmlerde daima 'potansiyel tehlike' olarak resmedilmesi, bu konuda bir bilinçaltı yaratma çabalarının ürünü. Türkiye'de de yılbaşı gecesi, bir ulusal TV kanalında, Yahudilerin lanetlenmiş bir kavim olduğu, tüm Yahudileri katletmenin müslümanla-rın boynunun borcu olduğu anlatıldı. Farklı düşmanlar ilan ediyor olsalar da hepsinin beslediği/beslendiği kaynak aynı: ırkçılık ve faşizm.
Son bir örnek: 1998'de İnsan Hakları Derneği eski başkanı Akın Birdal'ı altı kurşunla öldürmeye çalışıp, 19 yıl ha-pis cezası alan ve dört yıl yatıp çıkan, para-militer örgüt Türk İntikam Tuga-yı kurucu üyesi Semih Tufan Gülaltay geçtiğimiz günlerde, "Bugün olsa aynı şeyi yaparım. Hain olan ve hainliğini gizlemeyenlerin alenen cezalandırılmasından doğal bir şey yoktur" açıklamasını yaptı. Sırf Türklerin yeterin-ce anlatılmadığını düşündüğü için türkolog olan bu soy-faşistin kurduğu Ulusal Birlik Partisi, bugün 42 ilde örgütlenmesini tamamlamış durumda ve kurultaya hazırlanıyor. AKP'nin tökezlemesini aportta bekleyen %9'luk MHP, onlardan kopup politi-kayı sürdüren Yazıcıoğlu'nun faşist BBP'si, Mehmet Ağar'ın DYP'si ile AKP içinde politika yapan faşist kadrolar ve cezaevinden çıkıp şimdilik dergi çevresi olarak, çeşitli ünlüle-rin ve mafya babası Sedat Peker'in mali desteğiyle taban bulmaya çalışan Korkut Eken hareketi de Türkiye'deki faşist gruplardan. Auschwitz geçmişin tozlu sayfalarına gömülü acılı bir hikaye değil, her an hatırlanması ve hatırlatılması gereken bir ta-rihsel belge. Tehlike sürüyor!
Cengiz ALĞAN