Sosyalist İşçi 230 (2 Şubat 2005)

 

Sayfa 5:

Grevler Fransa’yı sarstı
Fransa’da geçtiğimiz hafta bir dizi çok başarılı grev oldu. Hükümetin özelleştirme, işçi sayısını azaltma, çalışma saatlerini uzatma, emekli olacakların yerine yenilerini almayıp, varolan işçileri daha fazla çalıştırma gibi saldırı hazırlıklarına karşı yapılan grev ve gösterileri halkın üçte ikisi destekliyor.
Örneğin demiryollarında 3 bin 500 kişilik küçülmeye yol açacak olan sal-dırı planına karşı direniş sayesinde Fransa genelindeki trenlerin dörtte üçü çalışmadı. Bir posta işçisi ve aynı zamanda troçkist LCR’ın liderlerinden olan Olivier Besancenot mücadele dalgasını şöyle değerlendiriyor:
“Geçen hafta değişik kamu sektörlerinde ulusal çapta grevler oldu. Posta işçileri özelleştirme saldırısına karşı greve çıktı ve radikal ruh halle-rini gösterdi. Bu radikalleşme ana muhafazakar parti lideri Nicolas Sarkozy’nin evinin önünde yaptığı-mız gösteriye bakılarak anlaşılabilir. Ertesi gün demiryolu işçileri gerçekten başarılı bir grev örgütlediler. Trenlerin yalnızca dörtte biri çalışabildi.
Bu iki grev kamu sektörünün diğer kollarında çalışan hizmet sektörü işçilerine de esin kaynağı oldu. Ertesi gün bazılarına yüzbinlerin katıldığı çok sayıda gösteri yapıldı. Anketler özel sektörde çalışan işçilerin büyük çoğunluğunun da grevleri destekledi-ğini gösteriyor. Üstelik hükümetin kamu ve özel sektör işçileri arasına set çekmeye çalışmasına rağmen. Şİmdi soru şu: Bundan sonraki adımımız ne? Cumartesi günü (5 Şubat’ta) sendikalar 35 saatlik çalışma haftasının uzatılması girişimine karşı bir gösteri yapacak. Bu gösteri patronlara ve hükümete karşı hareketleri birleştirmek için bir fırsat. Ancak şu ana kadar protestoların net bir talep ortaya koyduğu söylenemez. Şu an için önemli olan, taleplerimizi ve stratejimizi ortaya koymak için sıradan işçiler arasında demokratik bir tartışma başlatmaktır.”
Besancenot’nun değerlendirmesinin ardından Birgün gazetesi yazarı Ahmet Çakmak’ın konuya ilşkin 26 Ocak tarihli köşe yazısına değinmek istiyoruz. Çakmak pek de bir umut göremediği anlaşılan grev değerlen-dirmesinin ardından şöyle diyor:
“...neoliberalizme parçaları üzerin-den karşı çıkılamaz...küresel ölçekte ve cepheden karşı çıkılabilir. Bunun öznelerini şu anda seçemiyoruz... çünkü uluslararası işçi hareketi diye bir şey yok. Ülkelerin işçi önderlikleri neden doğmuyor, neden biraraya gelerek uluslararası çözümü tartışmıyor, anlamıyorum. Ama şüphelendiğim bir şey var maalesef: (bu) hayatın gerçeklerine uymuyor da ondan.”
Çakmak’ın ‘seçemediği özneler’ şu sıralar Porto Allegre’de Dünya Sosyal Forumu toplantılarında ‘neolibera-lizme küresel ölçekte karşı çıkmanın yolları’nı tartışıyor. Öncesinde de (1999’dan beri) Seattle, Prag, Cenova, Mumbai, Londra, İstanbul vb.’de yaptıkları gibi.” Kapitalizm öldürür, kapitalizmi öldürelim!” sloganıyla hareket eden uluslararası anti-kapitalist hareket uzun zamandır egemenlerin ‘iki süper güçten biri’ diye tanımladığı, yeterince ‘açık seçik’ bir özne durumunda.
Ha, uluslararası işçi sınıfı bu ‘özne’nin büyük bölümünü oluşturmuyor henüz. Ama bunu sağlamak için de sosyalistlerin hareket içinde daha fazla yer alıp tartışması ve işçi sınıfının uluslararası birliğine ulaşacak araçların yaratılmasına katkıda bulunması gerekiyor.
Bugün için görünen o ki uluslararası antikapitalist hareketin dışında kalan hiçbir grup ya da örgüt bu yolda adım atabilme yeteneğine sahip olamaz. Hele bunun imkansız olduğunu düşünen umutsuz sosyalistler hiç...


Bush'un "özgürlük" savaşı yemini
Irak'taki direnişin devam ettiği, birkaç Irak'lı çocuğun daha Amerikan ordusunun silahlarıyla öldürüldüğü dakikalarda Bush ikinci başkanlık dönemi yeminini etti. Bush konuşmasında 27 kez "özgürlük" kelimesini kullanırken aynı dakikalarda Irak halkı da kendi özgürlüğü için mücadele ediyordu.
6 bin polis ve 2 bin 500 askerin görev yaptığı yemin töreninde, kortejin iki yanı göstericilerle dolup taştığı için resmi geçit töreni koşar adımlarla hızlı bir şekilde yapıldı.
Bush konuşmasında, "Nesiller boyunca bağımsızlığın vazgeçilmezliğini vurguladık. Kusursuz bir hükümdar olamayacağı gibi kimse de köle olmayı hak etmez. Ülkemizi yaratan bu idealleri geliştirmek görevimizdir. Bu atalarımızın büyük başarısıdır. Bugün için de temel görevimiz değişmedi.Yani, ülkemizin güvenlik gereksinimi. " dedi.
Protestolar her yerde
En büyüğü Washington ve San Francisco'da olmak üzere Bush'un yemin töreni günüde Amerika'nın her yerinde protesto gösterileri düzenlendi. Ayrıca, Atlanta, Portland, Las Vegas, Santa Cruz, Philadelphia, Austin, New Orleans, Baltimore ve Ohio'da da gösteriler düzenlendi. Bu gösterilere toplam olarak yaklaşık 100 bin kişi katıldı.
Protesto edilen sadece savaş değildi
Gösterilerde öne çıkan sloganlar sadece savaş ile ilgili olanlar değildi. ABD ekonomisini krize sokan iç borcun bu yıl 550-600 milyar dolara varması bekleniyor. Bu nedenle Bush'un önümüzdeki dönemde gerçekleştirmek istediklerinin başında sosyal sigorta sistemini ortadan kaldırmak geliyor. Dolayısıyla bu gösterilerde sık sık "Savaş değil sağlık!" türü sloganlar da atıldı.
Ayrıca önümüzdeki dönemde Amerikan gençleri için zorunlu askerliğin gündeme gelmesi bekleniyor.


Sri Lanka neden bölündü?
Birçok yorumcu tsunami felaketinin etkilerinin Sri Lanka'ya barış getireceğini umuyordu. Sri Lanka orduları Tamil'in sığınma kamplarına girerek yardımların bu kamplara ulaşmasını engellemeye başlamasıyla bu umutlar sona erdi.
İki taraf arasındaki bu savaş sömürgecilik döneminden beri devam ediyor.
1948'de Sri Lanka bağımsızlığını kazandıktan sonra, yeni hükümet tarım işçisi olan Tamillerin oy haklarını ellerinden aldı. Bu arada sosyalist hareket hiçbir zaman bu ezilen topluluklar arasında köprü olmayı beceremedi. SFLP (Sri Lanka milliyetçi partisi)'nin lideri Banda-raneke Budismi resmi din ilan etti ve daha önce Seylan olan ülkenin adını Sri Lanka olarak değiştirdi. Buna cevap olarak, LTTE kuzey doğuda bir gerilla grubu örgütledi. 1977 seçimlerinde Tamil Birleşik Özgürlük cephesi kuzeydeki ve güneydeki tüm parlamento koltuklarını ele geçirdi.
1983'te 13 askerin LTTE tarafından pusuda öldürülmesinden sonra anti-tamil'ciler yaygınlaştılar ve savaşın büyümesine neden oldular.
Hint ordusu 1987'de müdahale etiti ve LTTE ile çatışarak 1990'da onları geri çekilmeye zorladı.
1990'larda hükümet tekrar saldı-rıya geçti ve kuzeyin büyük kısmını harap etti. LTTE ise buna karşılık başkent Colombo'yu bombaladı ve başkan Kumaratunga'yı 1999'da yaraladı. Başbakan Bandaraneke 2001'de seçimleri kaybetti. Nisan 2003'te görüşmeler sona erdi ve Kasımda başkan hükümeti feshetti. Seçimlerden sonra yeni bir koalisyon hükümeti oluştu.
Sri Lanka hükümeti tsunami felaketini kendi otoritesini korumak için kullanarak tekrar LTTe'ye saldırdı.Ayrımcı politikaları ve etnik temizlik çabaları ise Sri Lanka'yı bir felakete uğratmaya devam ediyor.Esas trajedi ise sosyalist partilerin 'hükümetlerinin' milliyetçi politikalarına ses çıkarmamaları.
Bu felaket herkese 'yeter' deme şansını verdi.Eğer Sri Lanka sosyalistleri bu duruma ses çıkarmayacaklarsa,başarı şansı çok az.


Pakistan
İşçilerin mücadelesi diktatörü sallıyor
Pakistan’da iki büyük sendika ve büyük politik partilerin liderleri, işçilerin özelleştirme karşısındaki direnişini desteklemek için bir araya geldi. Karaçi Elektrik Anonim Şirketi’nin özelleştirilmesine karşı yü-rütülen mücadele iki aydır aralıksız sürdürülüyor.
Özelleştirme karşıtı yüz-lerce elektrik işçisi, geçen hafta Karaçi'de yeni bir gösteri düzenledi.
Protestolar aralık ayında başladı. Hükümetin her özelleştirme girişiminde, büyük protestolar başlıyor ve satış erteleniyor.
Devlet şirketlerinin satılmasıyla elde edilen para petrol alımı, özellikle de ordunun ihtiyacını karşılamak için kullanılıyor.
Müşerref'in ABD'nin emperyalist savaşlarını desteklemesi ve sürdürdüğü neo-liberal politikalar, Pakistan toplumunu çok büyük huzursuzluğa sürükledi.
İşçilerin şimdiki ayaklanması, sömürüye karşı uzun süreli suskunluğu kırmış görünüyor. Direniş ve ayaklanma daha da yayılacak.