Sosyalist İşçi 233 (18 Mart 2005)

 

Sayfa 2: Haberler

SEKA Belediyeye devredildi
51 gündür devam eden SEKA direnişi sona erdi. SEKA'da çalışan 716 işçinin İzmit Büyükşehir Belediyesi'ne devredilmesi, televizyonlardan canlı yayınlarla sunuldu.
Yeni moda özelleştirme
Benzer bir gelişme denizcilik İşletmelerinde de yaşanmış ve günlerce mücadele eden, taleplerini halka duyuran denizcilik işçileri, hakları "korunarak" belediyeye devredilmişti. AKP hükümeti, önümüzdeki dönemde de benzer adımları atacak.
Bu yeni yöntemde kuşkusuz büyük bir sahtekarlık var. AKP hükümeti, bu adımla, bir yandan IMF ve küresel sermayeye yaranmayı başarıyor. Kamusal alanı "çaktırmadan" tasfiye ediyor. Ama bir yandan da işçilere zorbaca saldırmamış oluyor ve uzlaşıyormuş fikri veriyor.
İster denizcilik işletmesi olsun, isterse devasa ekonomik bir birim olan SEKA fabrikası olsun, devletin süvbanse etmediği, kaynaklarını devletin ayarlamadığı bu büyük hacimli yatırım ve kamu hizmeti adımlarını belediyelerin karşılaması mümkün değil.
AKP buna benzer bir adımı da SSK'ları Sağlık Bakanlığı'na devrederek attı.
SEKA'da ne oldu?
SEKA işçileri kararlı bir biçimde direnirken uzun süren ve yalnız kalan tüm direnişlerde olduğu gibi yorgun düştüler. Kuşkusuz SEKA'ya destek ziyaretleri yapıldı. Kuşkusuz bazı günler çeşitli sendikalardan yöneticiler ev işçiler SEKA işçileriyle birlikte geceledi. Hatta 4 Mart'ta olduğu gibi SEKA direnişiyle destek için çok sayıda işyerinde işyerini terk etmeme eylemi gerçekleştirildi.
Bu eylemler gerçekleşirken hükümet ve Türk-İş de boş durmadı ve uzlaşma görüşmeleri yaptılar. SEKA'nın tüm çalışanlarıyla birlikte İzmit Büyükşehir Belediyesi'ne devredilmesi devredilme kararı bu görüşmelerde alındı.
Devri önerisi SEKA işçileri tarafından oylandı. 581 işçi öneriye "evet" oyu verdi. 63 işçi ise "hayır" oyu verdi.
Sonuçta, tüm işçiler yaklaşık iki aydır direndikleri ve yıllardır yaşamlarının ezici çoğunluğunu içinde geçirdikleri fabrikayı, bir daha dönmemek üzere terk ettiler.
Peki sorun, "Bizim SEKA'dan ölümüz çıkar" diyen işçilerin bu sloganlarını unutmuş olması ve direnmemeleri mi?
Kesinlikle hayrı! SEKA işçisi direndi. Üstelik bu direniş özelleştirmelerin, IMF politikalarının ne kadar can yakıcı olduğu ve emekçilerin yaşam standardına doğrudan bir saldırı olduğunu tüm kamuoyunun tartışmasını sağladı. SEKA direnişi bununla yetinmedi ve AKP'nin, sıra işçi sınıfının haklarına geldiğinde ne denli zorba bir sermaye partisi olduğunu bir kez daha gösterdi. Başbakan Recep Tayip Erdoğan bir çok kez polisin müdahale etmesinin gerekli olduğunu açıkladı. SEKA direnişi AKP ile sermayenin yeni liberal politikalarının etle tırnak gibi kopmaz bir bütün olduğunu çok canlı bir mücadeleyle kanıtladı.
4 Mart yaygınlaştırılamadı
SEKA işçileri belediyeye devri önerisini kabul etmezlerse, gerçekten de SEKA'dan cesetlerinin çıkacağını gördüler. Bir yanda polis terörüyle fabrikadan atılmak, bir yanda iş hakları korunarak başka bir alanda çalışmak. SEKA işçilerinin bu ikilemde fabrikada direnişe devam etmelerini sağlayacak tek şey, bu direnişin yaygın bir destek göreceğinden emin olmalarıydı.
Ama SEKA işçileri bundan emin değillerdi. SEKA işçileri sendikalarının ne kadar yanında olduğundan emin değillerdi. SEKA işçileri Emek Platformu'nun hükümete çektiği uarıların ne kadar arkasında duracağından emin değillerdi.
Bugün, SEKA direnişinin 5 Mart'ta bittiğini söylemek mümkün. Emek Platformu 4 Mart'ta SEKA'yla destek için işyerlerinin terk etmeme kararı aldı. Bu karar Türkiye'de bir çok işyerinde çok etkili bir biçimde hayata geçti. Yol-İş, petrol-İş gibi sendikalarda örgütlü çok sayıda işçi, bir çok şehirde işyerlerini terk etmediler. Gece meşaleli yürüyüşlerin yapıldığı bir çok işyeri oldu. SEKA'ya destek duygusu çok yaygın bir duyguydu.
5 Mart'ta ise bu destek daha yaygın bir desteğe dönüştürülmedi. "Her yer bir gün SEKA" oldu. Ama ikinci gün hayat normale döndü.
SEKA direnişi, işçi sınıfının direniş gücünün göstererek sona erdi. Bir fabrikadaki işçilerin bile direnişinin tüm toplumu nasıl etkileyebileceğini bir kez daha gördük. 700 işçinin SEKA'da başlattığı direniş, 70 milyon insanın gündemini belirledi ve hayali gündemler yerine gerçek gündemlerin tartışılmasını sağladı. AKP'yi başka hiçbir eylemin ve gücün yapamayacağı kadar kesin bir biçimde teşhir etti. AKP'nin yeni liberal programın yılmaz bir savunucusu olarak küresel sermayenin hizmetinde çalıştığını gösterdi.


Destek ziyareti değil dayanışma
SEKA direnişi boyunca çok sayıda destek eylemi gerçekleşti. Çok sayıda sol grup, milletvekilleri, konfederasyon başkanları SEKA işçilerine desteklerini gösterdiler. Destek ziyaretleri kuşkusuz çok önemli. Destek verilen işçilerin yalnız olmadığı duygusunu güçlendirir. Sınıf dayanışmasının önemini bir kez daha gösterir
Fakat bir direnişin kazanması için atılması gereken daha gerçekçi adımlar vardır. Bir yandan direnişçi işçiler desteklenirken, diğer yandan da direnişin kazanması için bir dizi adımı aynı anda atmak zorunludur. Direnişin kazanması destek ziyaretlerine değil, bu adımların atılıp atılamamasına bağlıdır.
Bu adımların en başında ise, direnişin politikasını tüm işyerlerinde, tüm sendikalarda, tüm okullarda, tüm mahallelerde yaygın bir biçimde anlatmaktır.
Neden bir direnişin başladığı, işçilerin neden fabrikayı terk etmediği, SEKA'nın park yapılmasının ne demek olduğu, SEKA'nın neden özelleştirilmeye çalışıldığı, öğretmenlerin, sağlık çalışanlarının, yol işçilerinin, öğrencilerin ve tüm çalışanların haklarıyla SEKA direnişi arasındaki bağlantının ne olduğu yaygın bir kampanyayla anlatılabilmelidir. SEKA direnişinin kazanmasının, AKP'ye, küresel sermayeye ve emekçileri sömüren sermaye sahiplerine nasıl bir darbe vuracağını anlatan bir kampanya çok önemlidir. SEKA işçileri fabrikalarında direnirken İstanbul'da, Ankara'da, İzmir'de ve her yerde SEKA'nın kazanması için kampanyalar yapmak, milyonlarca bildiri dağıtmak, sokak standları açmak, kamuoyunun ilgisi çekmek çok önemlidir.
Üstelik bu adımlar da yeterli değildir. SEKA direnişinden yola çıkarak bütün mücadeleleri birbirine bağlamak için başka adımların da atılması gerekir. Tekel işçilerinin mücadelesi SEKA işçilerinin mücadelesine, SEKA işçilerinin mücadelesi eğitim emekçilerinin mücadelesine ve bütün mücadeleler bugünün en önemli politik halkasına, savaşa karşı mücadeleye bağlanmalıdır.
SEKA direnişi Irak direnişiyle bağlantısını kurabilmelidir. ABD'nin Irak'ta yenilmesiyle, SEKA'nın AKP'yi yenmesi arasında ilişki kurulabilmelidir.
Tüm mücadeleleri birleştirmeye çalışan bir kampanya örülemezse Bush Bağdat'ta, tayip SEKA ve sağlıkta vurmaya devam edecek.


Türkiye sağlığı en kötü 20 ülkeden biri
UNICEF’e göre Türkiye dünyada sağlığı en kötü 20 ülkeden birisi. Türkiye’nin bütçeden sağlığa ayırdığı pay ancak yüzde 3.5. Bu oranla sağlığa hiçbir yeni yatırım yapılmadığı gibi eldeki yatırımlar dahi korunamyıyor. Bu nedenle devletin verdiği sağlık hizmetleri her geçen gün daha da kötüye gidiyor.
Sağlığa yatırım yapılmaması aslında yeni liberal politikaların bir sonucu. Sağlıkta şimdi özel sektör gelişiyor.
Doktor başına 800 hastanın düştüğü Türkiye’de kimi hastanelerde doktorlar günde 70-80 hastaya bakmak zorunda kalıyorlar. Bu arada bir doktorun ücreti sadece 900 dolar.
Bu arada 5.848 sağlık ocağından 773’ünde doktor yok.


Duygusal polisler!
Son günlerde yakın çevresine, "Bizim için düğmeye basıldı" diyen Başbakan 6 Mart kadın eylemine yönelik polis vahşetine de düğmeli bir açıklama yaptı.
Başbakan eyleme katılanları bölücülükle suçladı. Daha tehlikeli olan açıklaması ise kadınlar gününün tarihiyle ilgili yaptığı açıklamaydı. Erdoğan, "Kimse sormuyor. Ayın 6'sı mı, yoksa 8'i mi Dünya Kadınlar Günü'ydü?" dedi. 6 Mart'ta Avrupa Birliği Troyka toplantısı olduğu için göstericilerin 8 Mart'ı değil 6 Mart'ı gösteri günü olarak seçtiklerini ima etti.
Polisin saldırganlığını ise "Polisimiz zaman zaman duygusal olabiliyor" diyerek yumuşatmaya çalışan başbakan aynı anda basını da gammazlık yapmakla suçladı.
Türkiye medyasının ABD’yi örnek almasını da isteyen Erdoğan, 11 Eylül'deki haberciliği hatırlattı. 11 Eylül saldı-rılarıyla ilgili ABD televizyonlarından örnek verdi ve "Allah aşkına bana söyler misi-niz, televizyonlarda bir şey görebildiniz mi? Hemen kestiler attılar" dedi.
Başbakan'a göre 6 Mart'ta toplantı yapan ve kadınlara yönelik şiddeti eleştiren AB Troykası hatalı, eylemi 8 Mart değil de 6 Mart'ta yapan kadınlar hatalı, polis şiddetini televizyonlardan yayınlayan gazeteciler gammaz. Herkes elbirliğiyle AKP'ye karşı kumpas içinde! Bir tek cop ve biber gazıyla saldıran, yere düşen kadınların üzerinde tepinen polis duygusal ve haklı!
6 Mart'ta kadın eylemine yönelik polis saldırısı ve başbakanın bu saldırıyı meşrulaştırmaya çalışması, AKP'nin sıra işçi haklarına, hakları için mücadele eden emekçilere ve kadınlara geldiğinde, ağzındaki baklayı nasıl bir hırsla çıkardığını gösterdi.
AKP için demokrasi, AKP'nin istediklerinin yapılması özgürlüğüdür.