Sosyalist İşçi 242 (6 Ekim 2005)

 

Sayfa 6-7: Orta Sayfa

Hareket tartışıyor:
Savaş karşıtı hareket ve yeni sol


23 Eylül Cuma günü Taxim Hill Oteli'nde Küresel Barış ve Adalet Koalisyonu'nun düzenlediği 'Savaş Karşıtı Hareket ve Yeni Sol' başlıklı toplantıya, Avrupa'da kurulan yeni sol partilerin temsilcileri katıldı. Toplantıya gösterilen ilgi de çok büyüktü. 200'ü aşkın dinleyici son yıllardaki kitle hareketleri içinden hangi sol siyasi olasılıkların yeşerdiği tartışmasını büyük bir ilgiyle dinlediler. Toplantının moderatörlüğünü SODEV Genel Başkanı Aydın Cıngı yaptı. Toplantıya şu konuşmacılar katıldı: Christina Buchholz (Linkspartei - Almanya), Hakan Tahmaz (Türkiye), Doğan Tarkan (Türkiye), Alex Callinicos (Respect - İngiltere) ve Alman Yeşiller Partisi'nden Martin Böttler.
Toplantıda konuşmacılar kendi ülkelerindeki mücadele deneyimlerinden ve yeni sol partilerin kuruluş süreçlerinden ve yeni bir solun hangi zeminlere dayanarak inşa edileceğinden söz ettiler. Toplantıda "yeni sol" ya da "solun şekillenmesi" kavramlarını kullananlar olduğu gibi, "solun değil, sosyalistlerin yeniden yapılanması gerektiğini" anlatanlar da vardı. Sosyalist İşçi'nin geçen sayısında başlattığımız "Yeni sol" başlıklı tartışmaya, bu sayımızda, Küresel BAK'ın düzenlediği toplantıda yapılan konuşmaları özetleyerek devam ediyoruz. Bu konuşmaların yanı sıra, bu sayımızda, ÖDP Parti Meclisi üyesi Foti Benlisoy'un ve BAK Yürütme üyesi Nuri Ödemiş’in yazıları da 8. sayfamızda yer
alıyor.


Alex Callinicos
"Savaşa ve neo liberalizme karşı hareketin içinde…"

New York'ta yapılan son Birleşmiş Milletler toplantısı tam bir başarısızlıkla sonuçlandı. Hiçbir konuda karar veremediler ve adım atamadılar.
Örneğin, iklim değişikliği konusunda söz verdiklerini yapamıyorlar çünkü ABD izin vermiyor. Geçtğimiz Temmuz ayında İskoçya'da yapılan son G8 toplantısında dünya liderleri yoksulluk ve diğer sorunlarla savaşacaklarına söz vermişlerdi. Son BM toplantısı dünya liderlerinin bu konuda hiçbir şey yapmayacaklarını gösterdi. İskoçya'da söz verdikleri her şeyden şimdiden vazgeçtiler.
Katrina kasırgasının ardından New Orleans'ın televizyondaki görüntüleri gerçekten çok önemli. Eğer iklim değişikliği böyle devam ederse bütün dünyanın geleceği New Orleans gibi olacak.
Bunu engellemek için dünyada varolan güç yapısını değiştirmek zorundayız. Bu güç yapısına egemen olan şirketleri ve hükümetleri durdurmak zorundayız.
ABD Irak'ta kaybediyor
İkinci nokta; ABD Irak savaşını kaybediyor. Irak direnişi yayılarak devam ediyor.
Emperyalizmin oynadığı en son kart her zaman böl ve yönet politikasıdır. Şöyle diyorlar: Irak'ta düzgün bir demokrasi yaratamıyo-ruz, öyleyse Irak'ı yok edelim. Bu gösteriyor ki, savaşa karşı mücadele etmeye devam etmek çok önemli. Yarın İngiltere'de, Amerika'da, dünyanın bir çok başka ülkesinde ve bildiğim kadarıyla İstanbul'da da gösteriler olacak.
Egemen sınıflar kaybediyor
Alman seçimleri çok önemli bir deneyimdi, çünkü şunu gösterdi: Bütün egemen sınıflar kaybediyor. Bu seçimlerde aslında Almanya'da Schröder de Merkel de yenildi.
Fransada hayır oyu sırasında neo-liberalizm yenilmişti. Ve aslında Alman patronları aslında sadece Alman patronlarını değil, aynı zamanda İngiliz patronlarını da temsil ediyorlar. Fransızlar insanların hayır oyu verdiklerini çünkü Türkiye'nin Avrupa Birliği'ne üye olmasını istemediklerini söylediler. Ama bu doğru değildi, insanlar aslında neo-liberalizme hayır dedi-ler. Aynı şeyi İngiltere'de de gördük. Çünkü klasik sosyal demokrat partiler geleneksel politikalarından vazgeçtiler ve neo-li-beral politikalar uygulamaya başladılar.
Politik alternatif kitlesel hareketlerin üzerinde yükselir
Eğer kitlesel bir hareket inşa ederseniz yeni bir politik alternatif oluşmasını sağlayacak bir ortam yaratabilirsiniz. Biz, seçimlere gire-rek kitle hareketine sırtımızı dönmüş olmuyoruz. İngiltere'de Respect sadece parlamentoda olmayacak aynı zamanda hareketin içinde olacak.
Bence sol partiler için bir reçete yok. Ancak bu yeni partilerin ortaya çıkabileceği ortamı yaratmak yani hareketi inşa etmek mümkün ve gerekli. George Galloway ve Lafontene gibi insanların ortaya çıkması çok önemli. Bu hareketin içinde olmak ve bu hareketi inşa etmek çok önemli.


Christina Buchholz
"Anti kapitalist aktvistlerin ve sendikacıların birliği"

Almanya'da son yapılan seçimlerde aslında hem neo-liberal politikalar, hem de ırkçılık mahkum edildi.
Yeşillerden ve sosyal demokrat partiden oluşan koalisyon yedi yıl önce seçilmişti. Ancak seçmenlerini hayal kırıklığına uğrattı. Bu hayal kırıklığını yaratan uyguladıkları neo-liberal politikalar ve özelleştirme politikaları oldu. Bu politikalar yüzünden Almanya'da zengin ve yoksul arasındaki uçurum arttı.
Shröder: savaşçı ve neo liberal
Schröder Irak'taki savaşa karşı olmasın arağmen Bush'un Almanya'daki askeri üsleri kullanmasına izin verdi ve Afganistan'a asker gönderdi.
Bu politikaların üzerine bu koa-lisyonu oluşturan partiler hem oylarını hem de üyelerini kaybetti-ler.
Son seçimlerde yüzde 34 oyu solcu bir kampanya yaparak kazandılar. Schröder seçim kam-panyasının son dönemlerinde mi-tinglerde çok solcu konuşmalar yaptı, adaletten, barıştan söz etti. Dolayısıyla insanlar hala sosyal demokratları sağa karşı bir alternatif olarak görüyorlar.
Bu seçimlerde aslında sağcılar da başarısız oldular. Örneğin Türkiye'nin AB'ye üye olmasına karşı kampanya yaptılar ama bunda başarılı olamadılar.
Egemenlerin hayal kırıklığı
Linkspartei ise kısa süre içinde yüzde 8.7 oy alarak büyük bir başarı kazandı. Linkspartei aslında, önceden Doğu Almanya'da iktidarda olan PSD ile yaptığımız bir seçim ittifakıydı. Egemenler bu seçimlerde büyük bir hayal kırıklığına uğradılar. Ve bu seçimlerde ortaya çıkan sonuçlar büyük bir mücadele dalgasına yol açabilir.
Linkspartei'yi yaratan anti-kapitalist aktivistlerle hükümetin neo-liberla uygulamalarından rahatsız olan sendikacıların bir araya gelmesi oldu.
Almanya'da politik hava radikalce değişti
Şu anda Linkspartei'den milletvekili seçilmiş olan ve eskiden hükümette Maliye Bakanı olarak görev yapmış olan Lafontene, Schröder seçimleri ilan ettikten iki gün sonra sosyal demokrat partiden istifa etti ve birleşik bir partiden aday olabileceğini söyledi. Whalealternative bunun üzerine tek başına seçimlere girmemeye ve PSD listesinden seçimlere girmeye karar verdi. Amacımız parlamentoya büyük bir sol gücün girmesini sağlamaktı. Önceden parlamentoda iki üyemiz vardı ve şimdi 44 üyemiz var. Dolayısıyla bu Almanyadaki politik havayı değiştiriyor.
1- Sosyal hareketlerin parçası olan bu parti sosyal kesintilere ve özelleştirmelere karşı mücadele edecek.
2- Direnişi genişletmek için parlamenter alternatiflere açık olmak çok önemli.
3- Ortak bir amaç belirleyerek soldaki bölünmüşlüğü aşmak çok önemli. Çünkü ırkçı hareketler de var. Gençlik örgütleri, 2000 sendikacı, anti-kapitalist aktivistler bizi destekliyorlar.
4- Fikirleri açık bir şekilde tartışmanın yolunu bulmalıyız.
İnsanlar başka bir toplum istiyor
Benim yaşadığım Berlin'de onlar SPD ile beraber çalışıyorlardı ve özelleştirme politikasını destekli-yorlardı. Bunu tartışmaya devam ediyoruz.
Nasıl bir hükümete sahip olacağımızı bilmiyoruz. Ancak yeni saldırıların geleceğini biliyoruz. Eski hükümet Afganistan'a asker göndermeye karar vermişti. Bu devam edecek. Dolayısıyla önümüzdeki günlerde nasıl harekete geçeceğimize karar vereceğiz.
İnsanlar başka bir toplum istiyorlar.
Umuyoruz ki Yeşiller ve diğer sol da bu saldırılara karşı mücadele edecek ve yeni bir solu yaratacak.


Hakan Tahmaz
"Çoğulcu, demokratik ve sosyalist bir sol odak"

19 yüzyıl perspektifinden başka bir dünyayı yeniden inşa etmek mümkün değildir. Reel sosyalist rejimlerin çökmesi bunu gösterdi. Bu yeni sol:
1- Çoğulcu yapılara tahammül etmeli
2- Enternasyonalist olmalı
3- Daha demokratik olmalı
4- Pozitif ayrımcı olmalı
5- Emek egemen bir dünyayı ve kapitalizm yerine başka bir dünyayı amaçlayan bir sosyalizmi hedeflemeli
Yeni bir tartışma değil
Bu tartışma, Türkiye'de bugüne ait bir tartışma değil. Kuruçeşme'den bu yana devam ediyor. Bu tartışmalarda biz önemli kazanımlar elde ettik. Bu kazanımların üzerine basarak geleceği inşa edebiliriz. Sosyalizmin yeniden yapılanmasını uzun bir süreden beri tartışıyor ve bunun çözülmediğini tespit ediyorsak "bunun çözümü nedir?" sorusunu bir kez daha sormalıyız.
Küresel BAK tarzı kampanyaların sayısı artmalı
Türkiye'de değiştirici dönüştürücü toplumsal hareketlerin varlığından söz etmek mümkün değildir. Bu noktadaki en önemli deneyimimiz Küresel BAK'tır. Solun yeniden yapılanması Küresel BAK tarzı örgütlenmelerin değişik alanlarda ortaya çıkmasıyla mümkün olacak.
Hareket güçlenmeden sol güçlenemez
Bütün solun krizde olduğu dönemde, solun geleceği toplumsal hareketlerin geleceğine bağlıdır. Güçlü bir sendikal hareket, gençlik hareketi olmadığı sürece güçlü bir sol olamaz. Sol gündemin dışında kalır. Bence önümüzdeki görev, bu toplumsal hareketleri inşa etmektir
Solun sekterizm virüsünden kurtulması gerekir. Küresel BAK'ta yaşadığımız bir süreç vardır. İnşa etmeye çalıştığımız bir hareket içinde herkes kendisini inşa etmeyi hareketi inşa etmenin önüne koyarsa demokratik bir hareket inşa etmek mümkün olmaz.
Dolayısıyla solun yapması gereken hareketi inşa etmektir.
Sosyalistler sekterizm hastalığından kurtulmalı
Kısa süre önce Türkiye Sosyal Forumu hazırlık toplantısı yaptık. Eksiklikleri vardı ama önemli bir deneyimdi.
Bu tartışmaların içinden çıkan bir başka şey ÖDP'nin kuruluşuydu. Ama ÖDP bu ihtiyaca yanıt veremedi. Sekterizm virüsü sosyalist hareketin yeniden yapılanmasının önüne engel oldu.
Sosyalist hareketin yenide yapılandırılmasında toplumdaki inandırıcılık sorununu aşmak çok önemlidir. Bugün toplum sola inanmıyor. Sol inandırıcı bir zeminde bir araya gelmelidir.
Sol inandırıcılığını yeniden kazanmalıdır
Bugün demokrasi savunuculuğu AKP'ye kaldı. Türkiye'de güçlü bir sol odak oluşturmak başka bir dünya isteyenler için bir zorunluluktur. Bu olanaklıdır. Küresel BAK benzeri ama Küresel BAK'tan daha geniş politik hareketleri inşa edebildiğimiz oranda, hayatımızı baştan aşağı değiştirmeyi kabul ederek bu solu inşa edebiliriz. Türkiye solu Manisadaki çiftçilerle, siyanürlü altına karşı mücadele eden köylülerle, parasız sağlık isteyenlerle buluşmanın yolunu bulabilirse yeni bir sol inşa edebilir ya da sosyalist hareketi yeniden yapılandırabilir. Bunun için de söz ayrıştırır eylem birleştirir ilkesini temel alarak sosyalist bir odak oluşturabiliriz.


Doğan Tarkan
Emekten yana, sınırsız özgürlüğü savunan ve Türk milliyetçiliğine karşı bir sol

Ben hem Hakan'dan daha umutluyum, hem de birliği sosyalistlerin değil solun birliği olarak algılıyorum. Geçtiğimiz 3 Kasım seçimlerinde biz bir fırsat kaçırdık. DSP-MHP-ANAP hükümeti sırasında hükümet çok yıpranmıştı ve elimize önemli bir fırsat geçmişti. Sol bu seçimlerde küçük bir ittifak kurdu ancak bu ittifak sosyal demokrasiyi dışladı ve Kürtlerle sosyalistlerin ittifakı haline geldi. Daha sonra yerel seçimlerde bunu gidermeye çalıştık ama artık çok geçti.
Hareket Türkiye'de de var
Sorun sosyalistlerle sosyal demokratların her türlü örgütlenmesini bir araya getirmek değil. Bizim ittifaklarımız genellikle:
1- Seçim ittifakı oluyor. Son günlerde acele bir şekilde bir araya gelip ittifak yapmaya çalışıyoruz.
2- Seçimler bittikten sonra bu ittifak hiçbir şey yapmıyor.
3- Bu ittifak somut bir öneri geliştirmiyor. Solun ve Kürtlerin oylarının azalmış olması bunun göstergesidir.
Demek ki başka bir şey yapmak gerekiyor.
Türkiye'de bir hareket olup olmadığı tartışılıyor. Türkiye dünyadan bağımsız çok özgün özelliklere sahip değil. Tabii ki baskıcı bir rejim yaşamış olması, insanların eylemlerden korkuyor olması gibi etkenler var. Ancak bu hareketin Türkiye’de olmadığı anlamına gelmiyor.
Hareketi büyütmek, mücadeleleri birleştirmekten geçer
Örneğin bu ülkede insanların yüzde 85'i savaşa karşı. Ama en büyük gösteri, 1 Mart 2003'de yaptığımız 100 bin kişilik gösteriydi. Gösterideki rakamlara göre bakarsanız başarısız diye görebilirsiniz. Ama ilk gösteri olan 1 Aralık eylemini düşünürseniz, onun ardından onlarca küçük, yerel eylem oldu ve hareket patladı.
Örneğin anti-kapitalist bir festival olan BARIŞAROCK'ı ve genetiğiyle oynanmış gıdalara karşı olanından nükleer silahlanmaya karşı olanlarına kadar bir çok kampanyayı, özelleştirmeye karşı mücadele eden işçilerle birleştirebilirsek bu hareketi daha da büyütebiliriz.
Harekete geçebilecek yepyeni bir kuşak var
Sorun bütün bunları bir araya getirmektir. Böylece ortaya devasa güçler çıkabilir.
Dün sadece sosyalistlerin ilgi duyduğu alanlara ilgi duyan yeni bir kuşak var. Harekete geçirilmesi gereken bu kuşaktır.
Türkiyedeki hareketin eksikleri bence şunlardır:
Yeni ortaya çıkan kuşakla, işçi mücadelelerine katılan işçileri bir ayara getiremedik. Ama bu gençlerin bu işçilerle yan yana gelmeyeceğini düşünürsek sadece umut-suzluğa kapılırız. Sadece solcular olarak yan yana kalırız.
Mesela bu yıl DİSK Barışarock'a büyük bir katkıda bulundu. Başka sendikalar da aynı adımı atarlarsa büyük bir başarı sağlarız. Bunu geliştirebildiğimiz ve siyasal bir forma dönüştürdüğümüz takdirde başarılı oluruz.
Yeni sol:
1- Emekten yana tutum almalı.
2- Neo-liberal politikalara karşı çok net tutum almalı.
3- Sınırsız bir düşünce, örgütlenme ve eylem özgürlüğü savunmalı.
4- Türk milliyetçiliğine karşı açık tutum almalı.
5- Özgürlükleri sınırsızca savunmalı, yani türbanlı kadınları da savunmalı.



AKP'ye güveniyorum!
Türk egemen sınıfına çok güveniyorum. Birincisi, Ermeni soykırımının kabul edilmesini sağlayacaklar. İkincisi, Kıbrıs sorununun şu veya bu şekilde çözülmesini sağlayacaklar. Üçüncüsü, Kürt sorununa barışçı bir çözüm getiril-mesini sağlayacaklar. Bu üçüncüsü en zorlusu olduğu için, Kürtler açısından en sınırlı ve ancak kabul edilebilir bir çözüm olacak, ama olacak.
Aynı konularda AKP hükümetine de çok güveniyorum. Bu üç sorunun çözülmesi için gerekli bütün adımları atacaklar. Yavaşça atacaklar, her aşamada TÜSİAD'ın desteğini sağlamca arkalarına aldıktan sonra atacaklar; atarken "vatan, millet" edebiyatını eksik etmeden, ulusal çıkarlardan söz ederek atacaklar, ama atacaklar.
Egemen sınıfa duyduğum güven, bu sınıfın demokrasiye, insan haklarına, azınlık haklarına ve uluslararası yasalara önem verdiğini düşünmemden kaynaklanmıyor. Hiçbirine zerre kadar önem vermiyorlar elbet. Ama kendi çıkarları bu sorunları çözmelerini gerektiriyor. Ve kendi çıkarlarını benden daha iyi bildiklerinden kuşkum yok. Avrupa Birliği'ne girmek istiyorlar, bir. Dünya egemen sınıfı içinde saygın bir yer işgal etmek istiyorlar, iki. Kürdistan'a rahat rahat yatırım yapıp kâr etmek istiyorlar, üç. Kıbrıs'ta sadece kuzeyde değil, adanın her yanında top koşturup kârlarına kâr katmak istiyorlar, dört. Sorunlar çözüldüğünde kaybedecekleri hiçbir şey yok, kazanacakları çok şey var.
Hükümete güvenim de, kezâ, AKP'nin demokratlığına inanmamdan değil. Bu hükümet, seçildiği günden beri tüm icraatlarıyla büyük sermayenin hükümeti olduğunu kanıtladı. Allah'la, cinler ve perilerle, kendisine oy veren milyonlarca yoksulla hiçbir ilişkisi olmadığını birkaç on bin Cumhuriyet okuru ve birkaç yüz İşçi Partili dışında herkese kanıtladı. Artık silâhlı kuvvetler ve genel kurmay başkanı bile, milli istihbarat ve derin devlet bile buna ikna oldu. İkna olmadıkları yerde, hiç şaşmam, TÜSİAD istişare kurulundan bir delegasyon gidip generallerin kulağını çekiyordur.
Kısacası, bu hükümet büyük sermayenin tüm ihtiyaçlarına şu ana kadar cevap verdi, bundan sonra da vermeye devam edecek. Sermayenin kârlılığının önündeki saçma sapan sorunları çözecek.
Marks'tan öğrendiğim kadarıyla, bir ülkede, sınıflar arasındaki güç dengesinin izin verdiği ölçüde, egemen sınıfın istedikleri olur. Türkiye de nihayet doğru dürüst bir ülke olmaya başladı; generallerin, mafya babalarının, hortumcuların, korucuların yönettiği bir ülke olmaktan çıkmaya, Koçlar'ın, Sabancılar'ın, TÜSİAD'ın yönettiği bir ülke olmaya başladı. Ve ülkeyi bunların adına, bunların çıkarına AKP yönetiyor.
Bütün bunlar bizim için ne anlama gelir? Kürt, Ermeni, Kıbrıs ve demokrasi sorunlarıyla ilgili taleplerimizi alabildiğine dayatmak, hükümete basınç uygulamak, zaten yarı açık olan bu kapıları var gücümüzle, becerebildiğimiz kadar kitlesel olarak omuzlamak gerek. Bu konularda adım attığı sürece, hükümeti Emin Çölaşan'lara, Özdemir İnce'lere, Attila İlhan'lara ve tüm diğer neandertal Kemalistlere, sözde "laik cephe"ye karşı korumak gerek.
Ama aynı zamanda, egemen sınıfın kârlılığının önündeki en önemli engelin saçma sapan sorunlar değil, işyerlerindeki mücadele olduğunu unutmamak gerek. Demokrasi yolunda adımlar atar ve geniş kitlelerin gözünde kredi kazanırken, AKP bir yandan neoliberal siyasetlerin uygulanması, özelleştirme, sendikasızlaştırma alanlarında da egemen sınıfın taleplerinin doğrudan uygulayıcısı.
Süleyman Demirel kolaydı. Tayyip Erdoğan daha zor. Attığı olumlu adımları desteklemek ama aynı zamanda işyerlerinde şiddetle direnmek kıvraklığını göstermek bize kalmış.
Roni Margulies