Sosyalist İşçi 243 (22 Ekim 2005)

 

Sayfa 8 :

Milliyetçilik: Türk solunun çıkmazı

"Komünistler,ayrıca, ülkeleri ve milliyetleri ortadan kaldırmak istemekle de suçlanıyorlar. İşçilerin ülkesi yoktur. Onlarda olmayan bir şeyi alamayız onlardan." (Komünist Manifesto)

Cengiz ALĞAN

Kapitalizm ülkelerin sınırlarına hapsolmuş, ülke sınırları içinde üretim yapıp malları yalnızca ülke sınırları içinde satan bir sistem değil, dünya çapında bir sistemdir. Ürünleri için durmadan genişleyen bir pazara ihtiyaç duyması, burjuvaziyi yeryüzünün dört yanına yöneltir. Dünyanın her yerine yerleşmek, her yerle bağlantılar kurmak zorundadır.
Son 150 yılda ulusal sanayilerin yerini, artık yalnız yerli hammaddeleri değil, en uzak yerlerden getirilen hammaddeleri işleyen sanayiler; ürünleri yalnızca ülke içinde değil, aynı zamanda dünyanın dört bir yanında tüketilen sanayiler almıştır. Ülke içinde üretilen malların karşılayabildiği eski ihtiyaçların yerini, uzak ülke ve yörelerin ürünlerini zorunlu kılan yeni ihtiyaçlar almıştır. Eski yerel ve ulusal içekapanıklığın ve kendi kendine yeterliğin yerini, çok yönlü ilişkiler ve ulusların evrensel karşılıklı bağımlılığı almıştır. Marks ve Engels, kapitalizmin geldiği aşamayı Manifesto'da aşağı yukarı böyle anlatır. İnternet, cep telefonu gibi modern iletişim cihazlarının, jet uçaklarının ve gelişmiş teknoloji ürünü savaş araçlarının bulunduğu günümüzde, anlatılanlar daha da geçerlilik kazandı.
Nüfusu kentlerde biraraya toplamış, üretim araçlarını merkezileştirmiş ve mülkiyeti birkaç elde yoğunlaştırmış kapitalist sisteme karşı verilecek mücadele de, tıpkı düşmanın yaptığı gibi, dünya ölçeğinde olmalıdır. Sisteme yöneltilen eleştirilerin ulusal çerçevede yapılması, hiçbir şeye değilse, sistemin küresel karakterini görmemeye işarettir.
Egemen sınıfların söylemi
Egemen sınıflar sınıf siyasetinin öne çıkarılmasından hoşlanmaz. Bunun yerine ulusal sınırlar içinde yaşayan herkesin, (her sınıftan insanın) ortak çıkarları olduğunu, ulusal refahın artmasından her bireyin eşit ölçüde yararlanacağını anlatırlar. Oysa Koç Holding her yıl dünyanın en zenginleri listesindeki yerini perçinlerken, Koç Grubu'na bağlı işletmelerde çalışan işçilerin kişi başına milli gelirden aldıkları pay, hiç de anlatıldığı gibi yükselmemektedir. Aksine, Koç'un kasası dolup taşarken emekçilerin alım gücü her geçen gün düşmekte, iş güvenceleri azalmaktadır.
Ama burjuvazi, ulusal çıkarlar, iç ve dış tehditler, düşmanlar, 'milli itibarımız', Türkiye'nin dünyadaki saygınlığı gibi kavramlar yaratarak bu gerçeği gizler, sınıfsal çelişkilerin üzerini milliyetçilik çuvalıyla örterek, sınıf müadelesini engellemenin araçlarını yaratır.
Solun söylemi
Egemen sınıflar, çıkarları doğrultusunda elbette böyle yapacaktır. Aksi olduğunda şüphelenmek gerekir. Ama bu ideolojik hegemonyayı kırmakla yükümlü sol, neden aynı amaca hizmet eden bu söylemi kullanıyor?
Türk solunun daima milliyetçi bir damarı oldu. Erken dönem sol hareketi bir yana bırakıp daha çok bilinen 1960-70'lerden bir örnek verelim. TKP eski genel sekreteri Reşat Fuat, 1968'de, 19 Mayıs bayramı dolayısıyla Türk Solu dergisinin 27. sayısına gönderdiği mesajda şöyle diyor:
"Bu yıl Birinci Milli Kurtuluş hareketimizin başlangıcı olan bu günü ilerici Türk gençliğinin ve halkımızın İkinci Milli Kurtuluş gayretleri ve hamleleri içinde, NATO'ya hayır haftasında, idrak ediyoruz. İlerici gençliğin emperyalizme, emperyalizmin yurt içindeki destekçilerine ve işbirlikçilerine karşı giriştikleri bu mücadele Atatürk'ün istilacılara ve yardakçılarına karşı sevk ve idare ettiği anti-emperyalist mücadelenin tamamlayıcı bir parçasını teşkil eder."
Kurucularını kemalist rejimin Karadeniz'de öldürttüğü bir partinin genel sekreterinin kemalizme düzdüğü bu methiyenin arkasında ne yatıyor acaba? Türk Solu dergisi, İşçi Partisi, CHP ve TKP'nin yeni (!) icadı Yurtsever Cephe yukarıdaki alıntıdan çok mu farklı şeyler söylüyor? Devrimci mücadeledeki kararlılık ve azimleri bir yana, Deniz Gezmiş, Mahir Çayan gibi 68 döneminin efsane önderleri, ellerinde Türk bayraklarıyla "Tam bağımsız Türkiye" yürüyüşleri yaparken bu çizgiden ne kadar uzaktılar?
Sosyal demokrasi
CHP'nin bugünkü milliyetçiliği de yeni değil. Mahmut Esat Bozkurt, CHP'nin milliyetçilik anlayışını İsmet İnönü'den alıntılarla, Yeni Sabah'ta, 10 Temmuz 1943 tarihli bir yazısında şöyle anlatıyor:
"Milli Şef ise, bu prensibi birçok beyanlariyle, birçok defalar izah ettiler:
'En büyük harikamız, en yüksek şerefimiz Türk olmaktır' yolundaki vecizelerini bu yolda anabiliriz.
Başvekilimiz Saracoğlu'na gelince, o da gerek Meclis'te gerek kurultayda bir yolunu bularak, bu konuya avdet etmek lüzûmunu duymuş ve: 'Türküz. Türkçüyüz ve hergün biraz daha Türkçü olacağız' gibi güzel sözler söylemiştir. Bu kadar da değil... Türk milliyetrçiliği prensibi, ana kanunumuzun 2. Maddesi'nde yer almış: 'Türkiye devleti milliyetçidir'"
Aynı yerde Bozkurt "Türküm ve yalnız Türklük için yaşıyorum. O kadar ki Türk olmasaydım, kendimi dünyanın en bahtsız adamı sayardım..." da diyor.
Çünkü cumhuriyetin kuruluş ideolojisi milliyetçiliktir ve bunu en yetkili ağız şöyle ifade etmiştir:
"Biz doğrudan doğruya milliyetperveriz ve Türk milliyetçisiyiz; Cumhuriyetimizin mesnedi Türk camiasıdır." (Mustafa Kemal, 29 Nisan 1926, Türk Ocakları delegelerine yaptığı konuşmadan). Ve Türk solu kemalisttir...
Dünyadan örnekler
Milliyetçilik, bu topraklarda kendisine sağlam bir zemin bulmuş olsa da, yalnız Türk soluna özgü değil. Birinci Dünya Savaşı'nda Alman sosyal demokratları, tüm büyük devletler sömürgeler üzerinde egemenlik kurup genişletmeye, küçük ulusları ezmeye çalışırken, hangi hırsızın savaştan galip çıkmasının dünya işçileri açısından daha kârlı olacağı üzerinden taktik belirlediler. Ve bu sayede, dünyanın en büyük işçi sınıfı partisi savaş kredileri lehine oy kullandı. Milyonlarca emekçi savaşta öldü.
Aynı şekilde, İkinci Dünya Savaşı'nda da, tüm dünya solu (Troçkistler hariç), Stalin diktatörlüğünün savaştan muzaffer çıkmasını, anavatan savunması ilkesi çerçevesinde, dünya proletaryasının kazanımı olarak gördü. Ama savaştan sonra işgal edilen ülkelerin emekçi sınıflarına uygulanan baskı ve zulüm görmezden gelindi. Üstelik, kendi hükümrânlıkları altında yaşayan emekçi yığınlar, devlet kapitalisti stalinist rejimleri, 1989'da, yıktıkları duvarın altına gömdüğü zaman bile, bu ülkelerin sosyalist rejimler olduğunu savunmaya devam edegeldiler. Türkiye'de bu akım hala yaygın. Çünkü Türk solu stalinisttir.
AB karşıtlığı
Türk solu, örneğin Avrupa Birliği'ne karşı çıkarken, emekçilerin çıkarlarına aykırılığını değil, ulusal çıkarlara aykırılığını gerekçe gösterir. Avrupalı şovenist ve ırkçıların yaklaşımlarını dayanak alıp AB'ye karşı çıkan solcular, bir marksistin şovenizme karşı çıkması gerektiği gibi değil, bir Türk şovenistinin bir Fransız ya da Avusturyalı şoveniste karşı çıkışı biçiminde karşı çıkıyorlar.
Milliyetçilik kazanabilir mi?
Herhangi bir kamu kuruluşunun özelleştirilerek yabancı sermayeye satılmasını, diyelim milliyetçi bir çıkışla (örneğine rastlanmıyor ama) engellediniz. Bu neye hizmet eder? Emekçi yığınların kafasında yerli sermayedarların sömürgenliğini gizlemeye değil mi? Kuruluşun yabancı sermayeye satılmamış olmasından dolayı rahatlatacağınız emekçinin cebine eskisinden bir kuruş fazla para girmediğinde, ona hangi masalı anlatırsanız anlatın, sizi dinlemez. Eviniz soyulduğunda hangi hırsızın 'malı götürdüğü' değil, o malı yeniden almak için harcamanız gereken emek miktarı ve zamanı önemlidir. Üstelik ulusal çıkar safsatasına inanmış olsa dahi, bu çıkarı en ulusalcı grubun, yani faşistlerin en iyi koruyacağına inanmaması için ne gibi bir sebep var?
Enternasyonalizm
Oysa F.Engels, Londra'daki Uluslar Bayramı makalesinde:
".....bütün ülkelerdeki proleterlerin çıkarları birdir, düşmanları aynıdır, mücadeleleri aynıdır. Proleterler, büyük çoğunlukları ile artık, karakterleri açısından, ulusal önyargılardan kurtulmuşlardır. Tüm manevi gelişmeleri ve eylemleri bakımından aslında hümanizm ve milliyetçilik düşmanıdırlar (anti-nasyonalisttirler)", diyordu.
Çünkü bu büyük devrimci önder enternasyonalistti. Kapitalizme karşı mücadelenin ancak dünya çapında başarıya ulaşabileceğini (tıpkı Marks, Lenin ve Troçki gibi) daha o zamandan öngörebilmişti.
Enternasyonalizm, yani işçi sınıfının dünya ölçeğindeki hareketinin çıkarlarını savunmak için dayanışma, bir ülke sınırları içine gömülerek yapılamaz. Hele de, gelişmiş ülke işçilerinin, azgelişmiş ülke işçilerinin sömürüsünden pay aldığı tezine sığınarak hiç yapılamaz. Ama Türk solu daima böyle yapar. Çünkü Türk solu enternasyonalist değil, milliyetçidir.
Üstelik sadece ekonomik konularda değil, bu ülkenin en hassas siyasal/sosyal sorunlarında da öyledir. Ermeni konferansını ve 6-7 Eylül sergisini MHP'li faşistlerle birlikte basar, Orhan Pamuk ceza aldığında alkışlar, Kürtler gösteri yaptığında linç girişimlerine sesini çıkarmaz, Kıbrıs için "Ya taksim, ya ölüm" diye sokağa çıkan ilk Türk solu olur, patronlara değil yabancı patronlara karşı çıkan yine Türk soludur.
Türkiye'de emekçi yığınların bir türlü ayağa kalkmadığından yakınan eski kafalı Türk solu, aslında bu kalkışın önündeki barikatın yapı taşlarından biridir. Bu konunun enternasyonalizm, yeni anti kapitalist hareket, milliyetçiliğin kökenleri ve milliyetçiliğe karşı mücadele gibi bağlantılarını başka yazıların konusu olmak üzere şimdilik bir kenarda bekletirken; sözü, Süleyman Demirel'in milliyetçilik anlayışına bırakalım. Belki bizim solcuların kulağına küpe olur:
"Milliyetçi olmak kimsenin inhisarında (tekelinde) olmamalıdır. Komünistlerin dışında herkesin milliyetçi olması lazımdır. Burada milliyetçiliği, beynelminelci misin (enternasyonalist misin), yoksa milliyetçi misin tasnifinin dışında aramak lazımdır. Beynelminelcilik bu gün sedece komünistliktir. Yani millet unsurunu tümüyle kaldıracak, sadece idare sisteminin bir parçası haline geleceksiniz. Ve millet olmayı bir dava halinden çıkaracaksınız" (Süleyman Demirel, 1971 Buhranı ve Aydınlığa Doğru, 1972, Ankara)

Kaynaklar:
Komünist Parti Manifestosu, Marks/Engels, 1848
Ulusal Sorun ve Ulusal Kurtuluş Savaşları, Lenin, Sol Yayınları, 1993
Düşünceler ve Aforizmalar, Marks/Engels, Yeni Dünya Yayınları, 1975
Gerçek Marksist Gelenek, John Molyneux, Z Yayınları, 1997
Milliyetçilik, Modern Türkiye'de Siyasi Düşünce, Cilt 4, 2002
Milliyetçilikler, Montserrat Guibernau, Sarmal Yayınevi, 1997

Alıntılar:
"....çağımızda İngiltere'de de, Fransa'da da, Amerika'da da, Almanya'da da aynı olan sanayi çalışması, yani çağımızda sermayeye kölelik, proleterde ulusallığın zerresini bırakmamıştır." (Komünist Manifesto)

"Komünistler, proletarya hareketini biçimlendirmek ve kalıba dökmek üzere kendilerine özgü hiçbir sekter ilke koyamazlar."
Komünistler, öteki işçi sınıfı partilerinden yalnızca şu noktalarda ayrılırlar: 1. Farklı ülkelerin proleterlerinin kendi ülkelerindeki mücadelelerinde, her türlü ulusallıktan bağımsız olarak, bütün proletaryanın ortak çıkarlarını vurgular ve öne çıkarırlar. 2.İşçi sınıfının burjuvaziye karşı mücadelesinin geçmek zorunda olduğu çeşitli gelişme aşamalarında, her zaman ve her yerde bütün bir hareketin çıkarlarını temsil ederler." (Komünist Manifesto)

"....Şimdiye kadar, bütün ülkelerin çeşitli emek dallarında çalışan işçiler arasında yetersiz dayanışma bulunması ve çeşitli ülkelerin işçi sınıfı arasında kardeşçe birliği olmaması yüzünden, bu amaca yönelik bütün çabalar başarısızlıkla sonuçlanmıştır. (K.Marks, Cemiyetin Geçici Tüzüğü)

"Paris Komünü yenilgiye uğradı. Çünkü, hiçbir büyük merkezde, Berlin'de, Madrit'te ve benzeri yerlerde, aynı zamanda ve Paris proletaryasının güçlü hareketine eşdeğerde, büyük devrim hareketleri patlak vermedi. (K.Marks, Lahey Kongresi Üzerine)

"Proletaryanın burjuvaziye karşı zaferi, aynı zamanda, zamanımızda halklar arasında düşmanlık yaratan ulusal ve endüstriyel çelişkilerin tümünün ortadan kalkması demektir. Bu yüzden, proletaryanın burjuvaziye karşı üstünlüğü, aynı zamanda, bütün baskı altındaki ulusların kurtuluş sinyalidir. (K.Marks, Polonya İçin)

"Eski dünyanın, uluslara baskı dünyasının, ulusal kavganın ve ulusal içe kapanıklığın karşısına, işçiler yeni bir dünya koyuyorlar; bütün ulusların tüm çalışan sınıflarının birliği dünyasını, içinde insanın insana en küçük ölçüde baskısına ve hiçbir ayrıcalığa yer olmayan bir dünyayı koyuyorlar. (Lenin, Pravda, 10 Mayıs 1913)

"Sınıf bilinci taşıyan işçiler... ulusalcılığın her türüyle en sert biçimde savaşırlar." (Lenin, Put Pravdi, 10 Mayıs 1914)

"Ağır basan ulusal şovenizme karşı bir ölüm-kalım savaşı ilan ediyorum. Bu lanet olası çürük dişimden kurtulduğum zaman, o ulusal şovenizmi, geriye kalan sağlam dişlerimle yiyeceğim!" (Lenin, ilk yayınlanışı Pravda, 21 Ocak 1937 -yazılış tarihi 6 Ekim 1922, ulusal şovenizmle savaş konusunda siyasi büroya not)

"Liberaller arasında köklerini derine salan ve yaygınlaşan karşı devrimci eğilimin, emperyalizmin, ulusalcılığın, şovenizmin, kısacası her türlü gericiliğin savunucusu olarak demokrasiye karşı duran bu eğilimin ortaya çıkış nedeni, para babalarının bencil sınıf çıkarlarıdır." (Lenin, Nisan 1913, Seçme Eserler)

"Bir liberal, proletaryanın burjuvaziye karşı savaşımının temel sorun olarak görülmesinden hoşlanmaz. Liberal, demokrasiye ve sosyalizme ait sorunlardan dikkatleri uzaklaştırmak için ulusal savaşım ateşini yakmaya ve körüklemeye çalışır.
"Gerçekte 'Avrupa yaşamının sorunları'nda sosyalizm ilk sırayı, ulusal savaşım ise dokuzuncu sırayı alır."
.......
"Proletaryanın bir dünya görüngüsü olan sosyalizm savaşımını, Doğu Avrupa'nın ezilen uluslarından birinin kendisini ezen gerici burjuvaziye karşı verdiği savaşımla karşılaştırmak bile gülünçtür." (Lenin, Nisan 1913, Seçme Eserler)

"Türkçülük, bütün Türklerin tek devlet halinde birleşerek her bakımdan bütün milletlerden ileri ve üstün olması ülküsüdür. Bunun değişmez iki unsuru vardır: Irkçılık, Turancılık" (N.Atsız, Orkun, 8 Ocak 1952, sayı:68