Sosyalist İşçi 246 (8 Aralık 2005)

 

Sayfa 8-9 - Orta Sayfa:

Yalancının mumu
nereye kadar yanacak?

Şu anda işgale karşı direne 30 bin silahlı gücün var olduğu söyleniyor. 30 bin silahlı güce destek veren ve
her an ona katılmaya hazır insan sayısı ise 2 milyona yakın.

Son araştırmalar Bush'a ve ABD hükümetinin terörle mücadelesine desteğin tarihlerinde hiç olmadığı kadar düştüğünü gösteriyor. Skandallar birbirini takip ediyor. Her alanda bir yalan dolan ve gizli kapaklı işler açığa çıkıyor. Bush dâhil olduğu Cumhuriyetçi Parti içerisinde de giderek saygınlık kaybediyor. Üstelik Bush'a destek veren diğer ülkelerin hükümetleri açısından da aynı durum söz konusu. Blair çıkartmaya çalıştığı terörle mücadele yasası konusunda tam bir bozguna uğradı.
Irak'ta bataklığa saplanan ABD bir taraftan da Suriye'yi ve İran'ı hedef göstermeye devam ediyor.
Ancak dünyadan destek bulamıyor. Sadece savaş konusunda değil. Geçtiğimiz ay içerisinde çıktığı Ortadoğu, Latin Amerika ve Uzakasya gezilerinde istediği hiçbir ticari anlaşmayı gerçekleştirmeyen ve katıldığı zirvelerden bir sonuç bildirgesi bile çıkmayan Bush'un durumu pek parlak değil.
Bush gidici. Ancak Bush'un gidici olması her şeyi güllük gülistanlık olduğu anlamına gelmiyor. Savaş karşıtı hareketin gücü önümüzdeki dönemi belirleyecek
Irak'ta direniş büyüyor!
Irak direnişi tek merkezde birleşen bir güç değil. Ancak giderek büyüyor.
Şu anda işgale karşı direne 30 bin silahlı gücün var olduğu söyleniyor. 30 bin silahlı güce destek veren ve her an ona katılmaya hazır insan sayısı ise 2 milyona yakın. Üstelik bu rakamlar direnişçiler tarafından değil., bizzat oradaki işgal güçleri tarafından verili-yor.
Bu sayının her gün artma potansiyeli taşıdığı da bilinmez bir durum değil. Günde ortalama 100 kişinin öldüğü bir o kadarının yaralandığı, üretimin tamamen durduğu, halkın sürekli ölüm tehdidi ve işkenceye maruz kaldığı bir ortam var. Yaşam koşulları ise korkunç bir durumda. Yiyecek, içecek sıkıntısı had safhada ve sürekli salgın hastalıklar mevcut.


Her saniye artıyor
Irak savaşı için harcanan para 225 milyar dolar
Bu para ile Amerikan standartlarında:
- 30 milyon çocuğa 1 yıl boyunca okul öncesi eğitim vermek,
- 135 milyon çocuğun bir yıl boyunca ihtiyaçlarını karşılamak,
- 3 milyon 893 bin öğretmenin maaşını bir yıl boyunca ödemek,
- 11 milyon üniversite öğrencisine 1 yıl boyunca burs vermek,
- 2 milyon 30 bin sığınacak yer inşa etmek,
- 9 yıl boyunca dünyada açlık çeken bütün insanların karnını doyurması,
- 22 yıl boyunca AİDS e karşı mücadele etmek,
- 74 yıl boyunca bütün dünyadaki çocukların temel aşılarının karşılanması mümkün..
Sadece Irak savaşına harcanan para ile bile "Başka Bir Dünya" nın mümkün olduğunu görmek mümkün!


31.000’i sivil 110 bin ölü
Irak savaşı başladığından bu yana ölenlerin toplam sayısı 110 bini geçti.
2.000'in üzerinde ABD askeri, 100'den fazla İngiliz askeri öldü.
110 bin Iraklı öldü. Ölenlerin 31 bini sivillerdi.
Irakta her gün toplamda 100’e yakın insan hayatını kaybediyor.
Bu süreçte en az 43 bin kişi yaralandı. Bu 43 bin kişi sadece hastaneye müracaat edenler. Bir de bu olanağa sahip olmayanlar var...
Hiçbir şekilde kayıt altına alınmamış onbinlerce yaralı olduğu tahmin ediliyor.
Kayıpların sayısı net olarak bilinemiyor. Sayıları binlerle ifade edilen insan kayıp.
İşgalciler Irak kayıplarını saymayı reddediyor. Çeşitli gönüllü gruplar morglara kaldırılan insan sayısı ile Irak’lı sivil kayıpları hesaplamaya çalışıyorlar. 31 bin, ABD işgal güçlerinin de kabul ettiği bir rakam.

Vietnamlıların da meğerse "kitle imha silahı" yokmuş!
ABD Vietnam’a saldırdığında da aynı yalanı söylemişti: “Ellerinde kitle imha silahı var!”
1964'te ABD'nin başlattığı ve yaklaşık 2 milyon Vietnamlı ve 58 bin ABD askerinin ölümüne yol açan Vietnam savaşının başlamasına dayanak oluşturduğu iddia edilen istihbaratın da yalan olduğu ortaya çıktı.
ABD Irak'a müdahale ederken kitle imha silahlarının var olduğunu iddia etmişti. Buna dayanak olarak ta bilim insanı olduğu iddia edilen birinin ifadesi kullanılmıştı.
Daha sonra bu kişinin akıl sağlığının yerinde olmadığı daha öncede buna benzer ama gerçek olmayan ifadeler verdiği Alman istihbaratı tarafından açıklanmıştı. Yıllardır süren ve 110 bine yakın insanın ölümüyle sonuçlana savaşta bir tek kitle imha silahı bile bu lunamadı. Aksine ABD'nin kendisi kitle imha silahları kullanarak on binlerce sivili katletti ve bunu da açık açık ifade etti.
ABD bunu ilk defa yapmıyor. Bir nevi alışkanlık diyebiliriz
Vietnam savaşında da ABD gemilerine torpido ile saldırıldığı gösterilmişti.
Oysa böyle bir saldırı hiç yaşanmadı. Tıpkı Irak'ta kitle imha silahlarının olmaması gibi Vietnam'da da torpido saldırısı söz konusu değildi.


CIA için tüm dünya cezaevi!
CIA'in İngiltere, Almanya da dahil pek çok ülkede havaalanlarını istediği gibi kullanıyor.
Her gün yeni bir haberle işin boyutları daha da büyüyor. Tepkilerde giderek artıyor..
Avrupa Parlamentosu, CIA uçuşları için toplandı. İspanya'da bir yargıç suç duyurusu yaptı.
Hayalet esirler'den 26'sının kimliğini açıklayan İnsan Hakları İzleme (HRW) Örgütü, ABD'nin 11 Eylül 2001 saldırıları, 1998'te Kenya-Tanzanya elçiliklerinin, 2002 Bali'nin bombalanmasına karıştığından şüphelendiği esirlerin, avukat dahil kimseyle görüştürülmeden süresiz tutulduklarını belirtti. Avrupa Konseyi, CIA'in paravan şirketlerine bağlı uçakların sayısını 40 civarında hesaplarken, NY Times ile Guardian gazeteleri 26 uçağın faaliyetleriyle ilgili istatistik verdi. Buna göre, CIA uçakları Eylül 2001'den beri Avrupa havaalanlarına en az 307 iniş yaparken, 96 inişle başı çeken Almanya'yı, 80'le Britanya izliyor.
İspanya'da, yargıç Antonio Garcias, CIA'in yasadışı tutuklama, alıkoyma ve işkence yaptığı iddiasına dair dava açılması için mahkemeye suç duyurusunda bulundu. Avrupa Parlamentosu sivil haklar komisyonu, CIA faaliyetlerine derinlemesine soruşturma açılmasını tartışmak için toplandı. AB Dönem Başkanı Britanya'nın açıklama talep eden mektubuyla ilgili, ABD Dışişleri sözcüsü "Elimizden geldiğince zamanında ve samimi cevap vermeye çalışacağız. Ama Avrupalılara farklı bir savaşta olduğumuzu hatırlatacağız. Avrupa'da son dönemde terör saldırısı olmaması, artık olmayacağını düşünme eğilimi yaratıyor" dedi.
NY Times, Avrupa'daki üslere 100'den fazla esir taşıyan CIA uçuşlarından çoğunun yerel hükümetlerin bilgi ya da rızasıyla yapıldığını iddia etti. Buna göre, İrlanda'ya 33, Portekiz'e 16, İspanya ve Çek Cumhuriyeti'ne 15'er, Yunanistan ve Kıbrıs'a 13'er, Polonya'ya 6, İtalya'ya 5, Romanya ve İzlanda'ya 4'er, İsviçre'ye 3, Fransa ve Türkiye'ye 2'şer, Malta, Estonya, İsveç, Macaristan, Hollanda, Hırvatistan ve Makedonya'ya birer uçuş yapıldı. CIA'in en az 10 uçakla Palma de Mallorca Havaalanı'ndan esir aktardığı iddialarıyla ilgili olarak da yargıç Garcias, suç duyurusunda bulundu..
Küresel BAK: CIA Türkiye'de ne yaptı?
Küresel BAKise yaptığı eylem ile; CIA'nin ölüm ve işkence uçuşlarıyla ilgili, hükümetten, "CIA uçakları Türkiye'de nerelere ve neden inerek günlerce kaldı?" sorularına bir an önce yanıt vermesini; ABD Haber alma Teşkilatı CIA'in ölüm ve işkence uçuşlarına ve bu uçuşlar için Türkiye'deki hava sahasını ve havaalanlarını kullanmaya son vermesini istedi.
Açıklamada, "2005 Mart ayında İstanbul'dan kalkan böyle bir uçağın Kanada'ya gittiği, Kanada gazetelerinde yer aldı. Bakü'den kalkan ve CIA'in paravan şirketi adına kayıtlı olan bir uçağın 15 Kasım 2005 tarihinde İstanbul Sabiha Gökçen Havaalanına inerek 27 saat kaldıktan sonra Amsterdam'a uçtuğu bizzat Ulaştırma Bakanı tarafından doğrulandı. Bakanın açıkladığı gibi, yakıt ikmali için 27 saat çok fazla bir süre olduğuna göre CIA uçağının neden bu kadar süre kaldığı ve bu süre içinde neler yaptığı sorusu yanıtlanmamış olarak kalmaktadır" dendi.


Bush’un desteği giderek azalıyor!
2 Kasım 2004 ABD seçimlerinde oyların % 51'ini alarak ikinci kez başkan olan Bush'un desteği düşüyor.
11 eylül sonrasında desteği % 90'lar civarında olan Bush giderek güç kaybediyor.
ABD genelinde yapılan CNN/USA Today/Gallup anketi de ABD Başkanı George W. Bush'a olan destek oranının yüzde 37 ile başkanlık döneminin en düşük seviyesine gerilediğini ortaya koydu. Destek her ay ortalama % 2 oranında düşüyor.
Buna göre Başkan Bush'un izlediği terörizmle mücadele politikasına destekte de radikal bir düşüş yaşandı.
Amerikan halkının yüzde 49'u Bush'un terörle mücadele politikasını tasvip etmezken, yüzde 48'i bu politikalara destek veriyor.
Bu konudaki destek oranının ABD tarihinde ilk kez yüzde 50'nin altına düştüğü belirtiliyor. 2001 Kasımı'nda Başkan Bush'a olan destek oranı yüzde 87 iken, terörizmle mücadele yöntemini tasvip edenlerin oranının da yüzde 86 idi..
Yüzde 60'ı Irak'ta savaşa değmediğine inanırken, yüzde 38'i bunun tersini düşünüyor. Bu oranın iki ay öncesine göre yüzde 7'lik bir gerileme anlamına geliyor.
Halkın yüzde 49'u Bush'un güçlü bir başkan olduğuna inanırken, yine yüzde 49'u ise Bush'un zayıf bir başkan olduğunu düşünüyor. Halkın yüzde 50'si Bush'u sevmediğini söylerken, bunların yüzde 6'sı Bush'tan nefret ettiğini kaydediyor. Ankette Başkan Bush'a mı yoksa eski Başkan Bill Clinton'a mı daha çok güvendikleri sorulan katılımcılardan yüzde 48'i Clinton'a daha fazla güvendiğini ifade ederken, yüzde 36'sının tercihi Bush'tan yana oldu. Yüzde 15'lik kesim ise Bush ile Clinton'a olan güvenlerinin eşit olduğunu söyledi.
Amerikan halkının ilk kez yarısından fazlası Bush'un dürüst olmadığını (yüzde 52) söylerken, Bush'u güvenilmez bulanları oranı ise yüzde 46 oldu. Kongre'de Demokratların çoğunluk olmasını isteyenlerin oranı yüzde 46 iken, Cumhuriyetçilerin çoğunluk olmasını isteyenlerin oranı yüzde 34'te kaldı.


GÖRÜŞ
Morallileşmeli mi olmalı, moralsiz mi?
Her zaman olduğu gibi, hem bütün dünyada hem de ve özellikle Türkiye'de, hepimiz zaman zaman moral bozukluğu yaşıyoruz. Savaş karşıtı hareketin, neoliberalizme karşı hareketin, iklim değişikliğini engelleme hareketinin ve saymakla bitmeyecek kadar çok muhalefet hareketinin militanları, en keskin devrimci olanlarımız dahil, bazen havanda su dövdüğümüz, boş yere çabaladığımız hissine kapılmadan edemiyoruz.
Irak savaşına karşı milyonlarımızla yürüdük, savaşı engelleyemedik. Bush'un yalanları ortaya döküldü, Amerikalılar adamı yine başkan seçtiler. Blair ömrü boyunca taşımaktan kurtulamayacağı "Bush'un köpeği" damgasını yedi, hâlâ başbakan. İklim değişikliği, küresel ısınma, Afrika'da açlık ve AIDS, Avrupa'da ırkçılık, öyle devasa, öyle korkunç sorunlar ki, güçlerimiz yetmiyor, çaresiz kalıyoruz, dünyayı değiştiremiyoruz. Elde ettiğimiz başarılar devede kulak gibi görünüyor.
Bütün bunlarda bir gerçeklik payı olduğu için, bazen karamsarlığa kapılmamız doğal. Dahası, olayları uzun bir sürecin küçük küçük parçaları olarak görmeyip, her bir olayın genel gelişmeler çerçevesindeki yerini değil de gündelik önemini ön plana çıkaran bir bakış açısı karamsarlık eğilimini daha da güçlendiriyor. Bu bakış açısı bir de tek bir ülkenin sınırları içinde hapsolup kalınca, karamsarlık kaçınılmaz oluyor.
İşimizin gerçekten zor olduğunu safçasına gözardı etmemek kaydıyla, karamsarlığa, demoralizasyona gerek olmadığını düşünüyorum. İki nedenle.
Birincisi, dünyanın bugünkü halinden çıkarı olanlar olduğuna göre, her mücadelede olduğu gibi, dünyayı değiştirme mücadelesinde de hesaba katılması gereken sadece bizim neler yaptığımız, ne durumda olduğumuz değil. Mücadelede iki taraf olduğuna göre, ne durumda olduğumuzu tartarken, başarı olasılığımızın ne olduğunu hesaplarken (ve moral bozukluğuna kapılmadan önce) karşı tarafın durumunu da düşünmek gerekir.
Karşı taraf, yani dünyanın bugünkü halinden çıkarı olanlar, başta Amerika ve İngiltere'deki kesimleri olmak üzere dünya egemen sınıfı, bugün 1968-75 döneminden beri olmadığı kadar zor durumda. Devrilmesine ramak kaldı demiyorum, yıkılmak üzere demiyorum, ama dünya çapında baktığımız zaman hem ideolojik hem ekonomik olarak (ve elbet askerî olarak) ciddi sorunlarla karşı karşıya. Tüm planları Irak'ta kumlara saplandı, Latin Amerika kazan gibi kaynıyor, neoliberal politikaların inandırıcılığı ve dünya halkları tarafından kabul edilirliği sıfıra düştü, vs, vs. Bu genel tabloyu görmeyince, birkaç düzine CIA uçağının niye ciddi bir kriz yarattığını anlamak mümkün değil. Güçlü ve sorunsuz bir egemen sınıfın gülüp geçeceği sorunlar, bugün, genel durum sorunlu olduğu için, ciddi krizlere yol açıyor. Yani muhalefetin işini kolaylaştırıyor, başarı şansını yükseltiyor.
İkincisi, dünya egemen sınıfının yaşadığı sorunlar, henüz ciddi, örgütlü, kitlesel bir işçi sınıfı muhalefetiyle karşılaşmadan yaşıyor olduğu sorunlar. İşçi sınıfı her yerde direnmeye çalışıyor, ama sınıf mücadelesi hiçbir yerde 1968-75 yıllarının düzeyinde değil. Mücadeleler kısmî, yerel ve kısa süreli. Daha bu kadarıyla bile bu kadar zor duruma düşen egemen sınıf, işçi sınıfı sahneye çıktığı zaman ne durumda olacak?
Evet, işçi sınıfı sahneye çıkmayabilir, geç çıkabilir, çıktığı zaman yenilebilir. Bütün bunlar olabilir. Ama olmayabilir de. İşçi sınıfı silkinebilir, beş yıldır sürmekte olan uluslararası muhalefet hareketiyle güçlerini birleştirebilir, birlikte dünyanın tozunu atmaya başlayabilirler. O zaman kimin karamsar ve moralsiz olacağı çok açık.
Roni Margulies