Sosyalist İşçi 246 (8 Aralık 2005)

 

Sayfa 11 :

Brezilya ve uzlaşma
Latin Amerika'nın en büyük ekonomisi olan Brezilya'da da, neo liberal politikalara halkın tepkisi, Lula da Silva'nın İşçi Partisi (PT)'nin başını çektiği bir hükümeti işbaşına getirdi. Ancak, aradan geçen üç yıldan sonra bugün, Lula IMF politikalarına giderek daha fazla teslim oluyor.
2003 Dünya Sosyal Forumu'nda her yer PT bayrakları ve amblemleriyle doluydu. PT'nin sosyal hareketlerin sesi olduğu rahatlıkla söylenebilirdi. Ama Lula stadyumda kitlelere seslendiği konuşmasının ardından, aynı günlerde Davos'ta düzenlenen Dünya Ekonomik Forumu'na uçtu ve orada, Bill Clinton, DB Başkanı ve George Soros ile el sıkışırken fotoğraf çektirdi. Bu durum Lula hükümetinin bir yol kavşağında olduğunun göstergesi olarak yorumlandı: neo liberal politikalarla uzlaşma arayışına girecek, ancak bunu, kendisini iktidara taşıyan yoksul kitlelere rağmen yapacaktı. Bir sonraki sosyal forum toplantılarında ise yuhalanıyordu Lula.
Partinin kuruluşu
Seçimlerde %68 oy alarak iktidara gelen Lula, işçi kökenli. Büyük bir sendikal hareketin liderliğinden geliyor. Zaten kitle tabanını da bu sayede kazandı. PT'nin kuruluşu büyük grevler ve kitle gösterilerinin olduğu bir döneme denk geliyor.
Partinin en önemli vurgusu açıklık ve çoğulculuktu. İçinde troçkistler ve sendikalistler de yer alıyor ama hristiyan gruplar çok yaygın. Kuruluş manifestosunda parlamenter temsil çok önemli bir yer tutuyor. 1990 parti kongresi 'çoğulcu piya-sa sosyalizmi'ni benimsedi.
Mart 1990'da Brezilya, IMF'nin 'yapısal uyum' programlarıyla tanıştı. Sonuç devasa bir enflasyon (1994'e gelindiğinde %2.000), milyonların bir anda yoksullaşması ve büyük bir işsizlik oldu. Eski bir marksist olan Cardoso'nun maliye bakanlığına getirilmesiyle, borca dayalı görece bir iyileşme yaşandı. Ancak 1997 Asya Krizi'yle, yatırımcılar kaçtı, ücretler donduruldu, işsizlik tekrar arttı. 1999'da en zengin %10'luk kesim gelirin %48'ini alırken, en yoksul %10 gelirin yalnızca %8'ine ulaşabiliyordu. Borçlanma bu dönemde arttı. İşsizlik %10'a ulaştı, asgari ücret 60 dolarda kaldı. Büyük şehirlerde şiddet arttı, satın alma gücü düştü, kamu hizmetleri özelleşti, topraksızlara vaadedilen topraklar verilmedi.
Böyle bir ortamda kitleler PT'ye büyük umutlar bağladı.
Ancak, Lula'nın, daha iktidara gelmeden önceki kabine listesine bir göz atalım: Merkez Bankası'na eski DB başkanı ve milyoner bir işadamı olan Henrique Meirelles getirildi. Ekonomi Bakanı ve Gelişme Bakanı da küresel kapitalizm projesine bağlı zenginlerden seçildi. Tarım Bakanı ülkede tarım ticareti yapan en güçlü insanlardan biri.
Lula'nın asgari ücreti 211 real'den 240 real'e çıkardığı doğru. Ama 2002 verileriyle bu rakamın 1.500 real olması gerek. Kamu emekçileri sekiz yıldır zam alamazken, milletvekili maaşları %30 artarak, 6 bin real'den 8 bin real'e çıktı. Bürokratlarla emekçi halk arasında büyük bir gelir uçurumu var.
2002 yılında Amerikalar Serbest Ticaret Bölgesi'ne (FTAA) karşı bir halk oylaması yapılması talebi vardı, ama Lula hükümeti buna karşı çıktı. Halbuki FTAA'ya karşı çıkmak, küresel sermayenin ve neo liberalizmin politikalarına karşı çıkmak demekti.
Lula iktidara gelirken verdiği en temel sözü bile tutmadı. 'Sıfır açlık' söylemini diline dolayan Lula, "Her Brezilyalı günde üç öğün, mükellef bir yemek yiyecek" diyordu. Şu anda 53 milyon insan yiyemiyor.
Topraksız İşçiler Hareketi, MST
Brezilya'da PT'ye destek veren önemli hareketlerden biri de MST. Toprak sahipleri yıllarca, askeri rejimlere dayanarak, topraksızları ucuz işgücü olarak kullandı. Bu insanlar daha sonra, Amazonlar'da işlemesi güç toprakları işgal etmeye başladılar. 1970'lerin ikinci yarısından itibaren bu işgaller direnişin temel biçimi haline geldi ve bütün ülkeye yayıldı.
23 eyalette örgütlü ulusal bir hareket MST. 250 binden fazla aileye ekilebilir toprak sağladı. Üretim ve ticaret alanında 400'den fazla derneği var. Tarım, et ve süt ürünleri alanında 49 kooperatife, 20 bin kişinin çalıştığı 96 işletmeye sahip. 450 civarında teknisyen ve sosyal yardım uzmanı var. 1.200 okulunda 150 bin çocuk, 3.800 öğretmen tarafından eğitiliyor. 30 kadar radyo istasyonu var. PT'yi destekliyor ama bağımsız durmayı yeğliyorlar. İşsizleri ve topraksız işçileri kapsamayan sendikalara da mesafeliler.
Bunlar elbette hiç de küçümsenmeyecek direniş başarıları. Ama MST'yi sosyalizmin nüveleri olarak görenler yanılıyor. Her şeyden önce, küresel pazar için üretim yapan bir yapının sosyalizmi kurması beklenemez. Zaten onların da böyle bir iddiası yok. 250 bin aile önemli bir sayı. Ama Brezilya nüfusu 170 milyon. Yani MST nüfusun ancak 170'te birine yetiyor. Ayrıca toprak sahiplerinin %1'i hala, ekilebilir toprakların %50'sine sahip.
Son olarak, Brezilya'nın dünya ticareti içindeki payı %1. Tüm ihracatının %23'ü de ABD'ye bağımlı. Bu durumda önerilen 'alternatif piyasa' (ulusal sermayelerin ittifakı), saldırgan küresel yayılmacılık karşısında ancak bir fantezi olarak kalır.
Lula zenginliğin kökten bir yeniden dağılımı programına sahip değil. Çünkü sınıf düşmanlarıyla ittifak halinde sınıf mücadelesi verilemez. Ama yine de kitle hareketiyle aşağıdan basınç yaratmayı sürdürmek gerek. Zaten verilen sözlerin yerine getirilmediğini gören ve muhalefete geçtiği için partiden atılan milletvekilleri PT'nin solunda, 'Sosyalizm ve Özgürlük Partisi'ni kurdular. Brezilya'da sol bir muhalefetin büyüyeceği bir dönem yaklaşıyor.


Venezüella
Chavez’in Bolivarcı devrimi!

Diğer Latin Amerika ülkelerinden daha ileri bir deneyim yaşanıyor bu ülkede. Ülkenin lideri Hugo Chavez Latin Amerika'nın yeni kahramanı olarak görülüyor.
Venezüella'da 1987'de, ucuz ulaşım gibi çok sıradan taleple başlayan bir öğrenci hareketi vardı. Hükümet 60 kişinin öldüğü çok ağır bir saldırıyla cevap verdi. Hareket geri çekildi. Yeni akımlar ortaya çıktı. Bunlar reformist partilere uzak, gerilla geleneğinden de farklı yeni hareketlerdi. 1989'da Karakas'taki bir ayaklanmanın ardından bunlara yeni yerel örgütlenmeler eklendi.
1990'ların ortalarına kadar ülkeden 300 milyar dolar tutarında bir sermaye kaçtı. Büyük sermayedarlar mali kurumları ve bankaları ele geçirdi. Ancak yatırıma değil, çeşitli finansal operasyonlara yöneldiler. Halk yoksullaştı ve sonunda binlerce kişinin öldüğü isyanlar yaşandı. Hareket geriye çekilirken ardında yeni bir akım bıraktı: eleştirel marksizm, özgürlük teolojisi, siyah hareketi, yerli hareketi, sosyal akımlar ve Bolivarcı devrimcilerin biraraya geldiği çok geniş bir yelpaze.
İktidardaki Chavez'in savunduğu Bolivarcı Devrim 1992'de Chavez'in başarısız darbe girişimi sonrası yeniden ortaya atıldı. 1994'te cezaevinden çıkan albay Chavez, ordudaki yandaşlarına, sistem karşıtı ve popüler bir hareket önerdi.
2000 yılında başkan seçildiğinde, yukarıda anılan taban örgütlenmesi, bir işçi bölgesinde, tüm Venezüella'dan Hristiyan örgüt liderleri, siyah grupları, yerli hareketleri ve işçilerin katıldığı bir toplantı düzenledi. Hatta, popüler bir gerilla lideri olan Douglas Bravo da katılanlar arasındaydı. Toplantıda Chavez iktidarına karşı nasıl tutum alınacağı tartışıldı. Alınan karar, hükümeti daha ileri hamleler yapmaya zorlamaktı.
Başarılı adımlar atıldı. Eğitim Kongresi toplandı ve eğitimin demokratikleşmesi, öğrencinin daha aktif rol alması, öğretmenin rolünün geri plana çekilmesi sağlandı. Ancak, bakan değişince, bu süreç 'donduruldu'.
Sonrasında, "Devrimci olduğu varsayılan hükümetin yasal kurumları ve bürokrasisi çerçevesinde daha ileriye gidilemez" sonucuna varan 13 Nisan adlı bir hareket doğdu. Bu grup taban örgütlenmesinin yayılıp genişletilmesini savunuyor.
Chavez ileri hamleler yaptı. Arjantin'e mali yardımda bulundu. Küba ile yaptığı anlaşmalar sonucu eğitim ve sağlığı parasız hale getirdi. Bölgesel bir petrol örgütü kurarak Latin halkların dayanışmasını sağlama gayreti içinde. Bu yaz yayına başlayan bir Latin TV projesi var. Bolivarcı Devrim'in yayılması en önemli hedefi gibi görünüyor. Troçki'nin "Sürekli Devrim" kitabını okuduğunu ve "ülkelerin sorunlarının ulusal çerçevede çözülemeyeceği" tespitini doğru bulduğunu söylüyor. Dünya Sosyal Forumu kapanış konuşmasında anti kapitalizm ve sosyalizmden sözetti.
Beş temel slogana sahip:
1) Anti emperyalist bir evreye giriyoruz.
2) Katılımcı demokrasi yoluyla halk iktidarını geliştireceğiz.
3) Ordu yerine halk ordusu kuracağız.
4) Devrim içinde devrim yapacağız.
5) Son vurguları ise anti kapitalizm ve sosyalizm.
Gecekondu bölgelerini mafyanın denetiminden çıkarıp mahalle komitelerine devretmek gibi uygulamalar halkın hayatında iyileşmeler yaratıyor ve kitle hareketinin kendine güvenini artırıyor.
Ancak Chavez hükümetinin içinde aşağıdan demokrasi projesine düşman unsurlar da var. Söylemi kendi iradesinden değil, aşağından kitle hareketinin basıncından kaynaklanıyor. Örneğin halk ordusu fikri sokakta üretilmiş bir sloganın sonucu. Ayrıca Venezülla, dünyada petrol rezervleri ve üretimi açısından beşinci sırada. Yani Chavez, diğer Latin liderlerin aksine, uygulamalarında kullanabileceği önemli bir gelire sahip. Sonuçta Chavez ordu bürokrasisinden gelen, darbe girişimcisi, eski bir subay. Yine de kitle hareketinin gücünü kanıtlayan iyi bir örnek Vene-züella. Chavez ABD'nin düşman ilan ettiği tüm ülkelerle (örneğin bazı Ortadoğu ülke-leri) iyi ilişkiler geliştiriyor.


Ayaklanma ve devrim
Latin Amerika'da kapitalist sistemden bütünlüklü bir kopuştan değil, ancak, o da bazı ülkelerde, egemen sınıflar ve emperyalizmden kısmi bir kopuştan söz edilebilir. Özel mülkiyetin toptan devrilmesi diye bir durum söz konusu değil. Tüm Latin Amerika'da kitle hareketinin ateşi birtakım reformlarla söndürüldükten sonra, kapitalist sistemin gerekleri yerine getirilmeye başlanıyor.
Üstelik, küçük gruplar varolmakla birlikte, muhalefetin başını çekecek, geniş yığınları arkasından sürükleyecek, kitlesel, radikal bir devrimci örgüt de, Latin Amerika'nın hiçbir ülkesinde yok.
Bütün bu etkenler yaşanan ayaklanmaların devrime gitmemesinin nedenleri. Ayaklanma devrim değildir. Ama devrimlerin hazırlığı olabilir. Latin Amerika'da kitle eylemleri solu iktidara taşıyor, bu sol sağcılaşmaya başladığında onun daha solunu iktidara getiriyor. Tabanda kendi öz örgütlenmelerini yaratıyor. Çeşitli reformları kazanıyor. Bu reformlar, en alttakilerin hayatında önemli ilerlemeler sağlıyor. Liderlerini, politik alanda radikal tercihler yapmaya zorluyor. Örneğin Chavez'i petrolü devletleştirmeye ve ABD emperyalizmine kafa tutmaya zorluyor. Sol ve kitleler yepyeni deneyimler biriktiriyor. Başka bir dünyanın ipuçları yanında, o dünyanın nasıl kurulacağının ipuçları da keşfediliyor. Latin Amerika yoksullarına gereken şey, Türkiye'de bizim ihtiyaç duyduğumuz ile aynı şey: başka bir dünya isteyenlerin sesi olabilecek, kapsayıcı, kitlesel, radikal bir devrimci örgüt.