Sosyalist İşçi 247 (30 Aralık 2005)

 

Sayfa 13 :

Önce eylem vardı

Rosa'nın kitle hareketine yaklaşımı hayatı boyunca değişmedi ve değerlendirmeleri, müdahaleleri önemli derslerle dolu. 1917 Ekim devrimi, 1918 Alman devrimi onun haklılığının kanıtıdır.

Rosa Lüksemburg 1919 Ocak ayında Almanya'da bir askerin dipçiğiyle öldürüldüğünde 50 yaşındaydı. Yenilen devriminin önderlerinden biriydi. Ayaklanan işçi sınıfı yenildiğinde, hayatını sadece Almanya'da değil, bütün dünyada işçi sınıfına bağlamış bir Marksist olan Rosa'da yenildi. Devrimin yenilgisinin bedelini hayatıyla ödedi.
Geriye bugün hala yaralandığımız çok değerli bir birikim bıraktı.
Savaş yanlısı SPD
Bu günlerden geriye bakıp Almanya'da devrim olduğunu söylemek çokları için garip gelebilir. 1918 Almanya'sı ayaklanmaların yılıydı.
Rosa'nın da 1917'ye kadar içerisinde yer aldığı ve ayrılmak isteyenlere karşı içerisinde kalınmasını savunduğa Alman Sosyal Demokrat Partisi SPD dünyadaki en kitlesel işçi partisi idi.
Birinci Dünya Savaşı'nda savaştan yana tutum aldı. Ayrılık bu tutumdan sonra gerçekleşti.1917 yılında SPD bölündü, Rosa'da kendi Örgütü olan Spartaküs Birlik ile beraber SPD'den kopan Bağımsız Sosyal Demokrat Parti (USPD) içerisinde gevşek bağlarla da olsa yer aldı. 29 Aralık 1918'de Alman Devrimi patlak verdiğinde birlik USPD ile ilişkilerini kopardı ve bağımsız bir parti haline dönüştü. Alman Komünist Partisi (Spartaküs).
Bu parti daha sonraki yıllarda kitlesel bir hale geldi.
Kitlesel partide reformizme karşı mücadele
Alman Sosyal Demokrat Partisi önderleri uluslararası alanda marksizmin en önemli temsilcileri olarak görülüyordu ve olağan üstü büyük bir hegemonyaları vardı. 2. enternasyonali belirleyen güç halindeydiler. Özellikle Bernstein ve Kautsky tüm dünya tarafından Marks ve Engels'ten sonra, marksizmi geliştiren ve katkı koyan isimler olarak anılıyordu.
Polonya'da proletarya adlı ihtilalci partiye girmiş ve kısa zamanda bu partinin önder kuramcısı haline gelmiş olan Rosa Lüksemburg, yirmili yaşlarında geldiği Almanya'da SPD içerisinde çalışmaya başladı. Kısa sürede SPD içerisinde bilinen biri haline geldi.
Milyonlarca işçiyi etkileyen ve harekete geçirme yeteneğine sahip olan SPD o dönemlerde devrimcilik, reformizm tartışmasıyla şekilleniyordu. Rosa sonraki yıllar boyunca parti içinde üstelik parti önderliğine karşı (önderlik uluslar arası hareketi de etkiliyor ve çoğunlukla belirliyordu) mücadele etti. Kitlesel hareketin devrimci yanını öne çıkardı ve anlattı.
"sosyal reform mu, sosyal devrim mi?" adlı broşür, Bernstein'in reformist fikirlerini çürüten ve o yıllardan bu yıllara kullanılan bir kılavuz oldu. Bernstein kapitalizmin kendi gelişinin onu uysallaştırıldığı ve Marks'ın iddia ettiğinin aksine eğilimin sürekli refaha doğru olduğunu anlatıyordu.
Rosa sosyalizm özleminin kapitalizmin çelişkilerinden soyutlandığında idealist bir kuruntu haline geldiğini anlatıyordu. Bernstein'in tezini çürüterek, kapitalizmin düz ve sürekli refahı getiren bir gelişiminin olamayacağını, krizlerle bölüneceğini ve bu krizlerinde devrimci dönüşümlerin önünü açabileceğini anlatıyordu. "ya sosyalizm, ya barbarlık" önermesi bu tartışmadan doğdu.
Harekete verilen önem
SPD milyonların partisi olarak ağır ve hantal bir yapıya sahipti ve bu kadar büyük bir örgüt bürokratik bir yapıyla tutucu hale dönüşüyordu. Rosa daima kitlelerin gücüne güvendi ve kitle eylemlerinin dönüştürme, değiştirme gücünü öne çıkardı. Sadece öne çıkarmadı, hayatı boyunca da kitle eylemlerinin içerisinde oldu. Rusya' 1905 Şubat'ında hiç kimsenin beklemediği ve aslında başlaması için çaba harcamadığı bir şekilde, işçiler yığınsal grevlere çıktılar. Ve ekonomik taleplerle başlayan grevler çarlığa karşı politik talepler içeren bir hale dönüştü. 1905 devrimi gerçekleşti. Bu hareketin sonucunda işçilerin işyerlerinden temsilcilerinin katılıyla bölgesel ve Ulasal düzeyde örgütlenmeler oluşturdular, yani Sovyetleri oluşturdular. O günden bu güne bütün devrim girişimleri, ayaklanmalar Sovyet ve benzeri örgütlenmeler yarattı. 1905 ilkti.
Rosa 1905 devrimini coşkuyla karşıladı. Onun kitle hareketinin rolü konusunda SPD önderliğine karşı yürüttüğü tartışmalar ve mücadelede ne derece doğru tutum aldığını kanıtladı bu gelişme.
"Hareket sadece bir yönde, ekonomik mücadelen siyasi mücadeleye değil, fakat aynı zamanda ters yönde de yürür. Her önemli siyasal kitle hareketi zirvesine ulaştıktan sonra bir dizi kitlesel grevle sonuçlanır. Ve bu ilke, sadece belli kitlesel grevlere değil, bütünüyle devrime de özgüdür....."
"Bir kelimeyle ekonomik mücadele hareketi bir siyasal odak noktasından ötekine ilerleten bir unsurdur." (Rosa Lüksemburg-Tony Cliff, syf 35-36)
Rosa'nın kitle hareketine yaklaşımı hayatı boyunca değişmedi ve değerlendirmeleri, müdahaleleri önemli derslerle dolu. 1917 Ekim devrimi, 1918 Alman devrimi onun haklılığının kanıtıdır.
Rosa kendiliğindenci mi?
Rosa'nın SPD'den ayrılıp yeni bir örgüt kurmaktaki isteksizliği, özellikle stalinistler tarafından ciddi bir hata olarak gösterilmiş ve 1918 Alman devriminin yenilgisinin en önemli nedeni olarak tartışıla gelmiştir. Bu doğru bir eleştiri değildir..
Rosa Kautsky ve arkadaşlarına karşı son derece net bir mücadele yürüttü.
Rosa'nın SPD'ye karşı tutumu muhafazakar bürokrat bir önderliğin etkisi altında olan işçi hareketinin acil ihtiyaçlarına göre şekillendi.
Lenin'in örgütlenmeye ilişkin bakışı ve Bolşevik parti örnek gösterilerek Rosa kendiliğindenci olarak suçlanır. Oysa Lenin'in mücadele ettiği koşullar ve karşısındaki güçlerle Rosa'nınkiler çok başka idi. Lenin baskıcı bir çarlık rejimine karşı dağınık bir işçi sınıfı içerisinde örgütlenmenin ihtiyaçlarına göre davrandı.
Rosa kitlesel bir işçi partisi içerisinde bu partinin etkisinden işçilerin kurtulabilmesi için ideolojik bir mücadele yürüttü ve kitlelerin gücüne güvenmek gerektiğini anlattı. Dediği gibi de oldu.
Bizlerin önündeki en temel sorun hala bu. İşçi yığınlarını etkisi altına alan çeşitli düzeylerdeki önderliklere karşı mücadele etmek. Rosa bunun en parlak teorisyeni ve eylemcisi idi.


Rosa üzerine iki kitap
Diğer devrimci önderlerin aksine Rosa'nın eserleri Türkçeye daha az çevrilmiştir. Bunda Tarihi çarpıtan stalinizmin rolü büyüktür.
Tony Cliff’in Rosa Lüksemburg adlı kitabı son derece açık ve anlaşılır bir dille Rosa'nın marksizme yaptığı katkıları ve tarihteki rolünü anlatıyor ve en temel tartışmalara cevap veriyor.
Hala okumadıysanız, tarihi kavramada ve tahlil etme yeteneği olağanüstü olan bu büyük devrimcinin düşüncelerini ve hayatını Tony Cliff'in kaleminden mutlaka okumalısınız.
Kitabı okurken hem Rosa'yı, hem Ekim Devrimi’ni ve Alman Devrimleri’ni kavrayacak, hem de o günden bu güne gelişen kitle hareketlerinin karakteri üzerine Cliff'in kendi çözümlemelerinin çarpıcılığını da fark edeceksiniz.
Peter Nettl’in Rosa Luxemburg adlı biyografisi de oldukça yararlı. Peter Nettl Rosa’nın yaşamı ile birlikte dönem de tarihsel bir bakış anlatıyor. Cliff’in kitabından çok daha kapsamlı olan bu biyografi2de Rosa’nın fikirlerini anlamak için çok yararlı bir eser.

Rosa Lüksemburg
Tony Cliff- Z Yayınları, 125 sayfa- 3 YTL

Rosa Luxemburg
Peter Nettl,700 sayfa