Sosyalist İşçi 248 (4 Şubat 2006)

Sayfa 6:

Filistin seçimleri
Hamas iktidarda
Batı’nın bütün tehditlerine ve İsrail’in bir yandan seçimleri kısıtlama çabalarına, diğer yandan ise Hamas’ı tanımadığını ilan etmiş olmasına rağmen Filistin Parlamentosu için yapılan seçimleri Hamas kazandı.
Hamas’ın kazanması sürpriz değildi ama Fetih’in de kazanma olasılığı olduğu düşünülüyordu. Oysa Hamas Filistin Parlamentosu’nda büyük fark yaparak seçimleri kazandı.
Şimdi ne olacak? İsrail hala Hamas’ı muhatap olarak kabul etmeyeceğini ve dolayısıyla yeni Filistin hükümeti ile barış görüşmelerine devam etmeyeceğini söylemeye devam ediyor.
BM Genel Sekreteri dahil batılı devlet adamları Hamas’dan duydukları telaşı açıkça ifadee diyorlar ve Hamas’ın en azından silah bırakmasını istiyorlar.
Hamas ise silah bırakacağını ama Filistin’i korumak için bir ulusal ordu kuracağını ilan etti. Şimdi batılı devlet adamlarının istedikleri oldu mu, olmadı mı?
Bir taraftan Şaron’un politik hayattan çekilmiş olması ve onun yokluğunda yapılacak İsrail seçimleri ve diğer taraftan da Filistin’de artık yeni bir dönemin başlamış olması Filistin halkı için bir umut kapısının aralanması olabilir ama acaba Hamas gerçekten de İsrail karşısında başarı elde edebilecek ve dünyadan gelen baskılara dayanabilecek mi?
Bilindiği gibi FKÖ ve onu n temel örgütü El Fetih Filistin halkının siyonizme karşı mücadelesini başlatan ve sürdüren örgüttü. Bu niteliğini esas olarak Lübnan’dan çekilirken gösterdi ve daha sonra çok açık bir biçimde Filistin halkından gelen baskı ile batıdan gelen basıncı uzlaştırfmaya çalışan örgüt durumuna düştü.
Filistin Bölgesi kurulduğundan beri ise bu örgüt devlet yönetimini elinde tutmakta ve çeşitli kademelerdeki yöneticileri sayısız yolsuzluğa bulaşmış durumda. Bu niteliğine bir yandan da son iki İntifada’daki kaypak tutumları eklenince halkın gözünde iyice puan kaybetti.
Arafat’ın ölümü ise El Fetih’i tarihinden kopşardı. Zaten bütün diğer tarihi önderleri İsrail tarafından öldürülmüş olan El Fetih Arafat’ın ölümü ile tarihinden iyice uzaklaştı.
Öte yandan Hamas uzun bir süredir açıkça satış olan barış görüşmelerine karşı tutum alırken Filistin halkının talebini yüksek sesle söylemeye devam etti: Mücadele.
Şimdi kim ne derse desin Hamas Filistin Bölgesi’nin hükümetini oluşturacak. Baştan daha radikal bir söylemi olacak ama giderek o da uzlaşmacı olmaya başlayacak. O uzlaştıkça öne Avrupalılar, ardından ABD onun ardından da İsrail’de yumuşamaya başlayacak ve bir ucundan yeninden barış görüşmeleri başlayacak. Bu arada her iki taraf da son pazarlığa başlamadan önce elden geldiğince fazla mevzi kazanmaya çalışacak.
İşin bu noktasında Hamas’ın şansı daha az gibi görünmekte.
Denebili ki El Fetih bir önceki döneme ait kurtuluş hareketi örgütlenmesiydi. Artık dönemi kapanıyor ve giderek bir çok benzeri gibi tarihin derin sularına gömülecek. Hamas ise Müslüman 3. dünyanın tipik örgütlenmesi. Anti-emperyalist söylemli, radikal eylem tarzına sahip, bütün unlara rağmen genç değil, tam tersine oldukça yaşlı önderliklere sahip bir örgüt.
Birçok yerde olduğu gibi Filistinde de halkın itibarını o eski ulusal kurtuluşça hareketlerin değil de İslamcı radikal bir grubun kazanmış olması çok doğal.
Başka yerlerde de olduğu gibi Filistinde de asıl sorun milliyetçiğin batağından kurtulmuş bir solun var olmamasıç
FKÖ’nün yerini Hamas’tan başka kim doldurabilirdi? Sadece ve sadece sosyalist sol!
Gelişmiş ülkelerde reformistlerin krizinin oluşturduğu boşluğu doldurmak için solun yeniden şekillenmesi nasıl acil bir zorunluluksa ulusal sorunun da olduğu az gelişmiş ülkelerde de benzer adımlara acilen ihtiyaç var.
El Fetih gibi Hamas’da çok yakında uzlaşmacı poltikaların izleyicisi, yeni liberalizme teslim olmuş bir hükümet haline gelecektir.
Filistinliler için tek çözüm yeni liberalizme ve emperyalizme karşı uzlaşmaz bir tutum alan, kitle mücadelesinin üzerinde yükselen bir kitlesel alternati.fin inşasıdır.
F. ALOĞLU


YORUM
ABD İran’a saldıracak mı?
ABD Başkanı George Bush 9 Eylül saldırısı-nın hemen ar-dından dünyada kabaca neler olacağını söylemişti. Onun ifadesiyle “teröre” karşı savaş başlamıştı.
İlk hedef Afganistan ol-du. Bir yandan bu ülke-deki İslamcık rejim, Tali-ban iktidardan uzaklaştırılırken El Kaide’ye de bir darbe vuruldu. İddia edildiği gibi ne Taliban ne de El Kaide yıkılıp, yok edilemedi ama geriletildi.
Afganistan’ın ABD tara-fından işgalinin bir diğer amacı da bu ülkenin çev-resindeki diğer Orta Asya ülkelerine sıkıcza yerleşmekti. Nitekim şimdi bir dizi Orta Asya ülke-sinde ABD üsleri var ve Afganistan’ın kendisi artık ABD ve NATO için büyük bir üs halinde.
Afganistan’ın işagalindeki bir diğer hedef ise Orta Asya petrol ve doğal ga-zının bu ülke üzerinden Güneye sevk edilmesinin garanti edilmesiydi.
Son olarak ise Afganis-tan’ın işgali ile Çin ve Rusya biraz daha kuşa-tılıyordu.
Irak
Irak’a saldırmanın ge-rekçesi Kitle İmha Silah-ları idi. Ne var ki ilk sürüldüğünde de yalan olduğu belli olan bu iddianın tamamen kuru sıkı olduğu işgalden sonra açıkça ortaya çıktı.
ABD Irak’ı işgal ederken çabuk bir zafer ve Irak halkının coşkuyla kendisini karşılamasını bekliyordu. Yanıldı.
İşgalin 3. yılı tamamla-nıyor ve direniş sürüyor. Yakın zamanda da ABD’nin politik bir çıkış yolu bulması pek mümkün görünmüyor.
ABD ordusunun savaş gücü en yüksek 120 bin askeri Irak’a batmış durumda.
ABD Irak’ı igal ederken aslında Afganistan’daki-lere benzer hedeflere sa-hipti. Petrolün kontrolü, ülkenin bölünmesi, diğer orta doğu ülkelerine dö-nük yeni bir üssün oluşturulması ve diğer em-peryalist ülkelere karşı Irak’ın bütünüyle ABD’ye ve ortaklarına ait çokuluslu şirketlere teslimi ve diğer emperyalist ülkelerin Irak üzerindeki etkilerinin azaltılması, ortadan kaldırılması.
Nitekim işgal altındaki Irak’ın ilk sömürge valisi Bremer görevini “kamu kurumlarının tam bir özelleştirmesi, Irak şirketlerinin yabancılar tarafından alınması için bütün engellerin kaldırılması, bütün ticari engellerin kaldırılması, Irak Banka-larının yabancı sermayeye bütünüyle açılması, yabancı şirketlerin kârlarının ülke dışına transferinin önündeki bütün engellerin kaldırılması” olarak tanımlıyordu.
ABD Irak’ta batağa batmış olmasına rağmen şimdi de İran’a saldırmak için hazırlanıyor. Bu as-keri bir hazırlık değil. Vuruşu yapacak güç za-ten komşu Irak’ta. Hazır-lık esas olarak Amerikan kamuoyu için.
Amerikan halkı bugün çoğunlukla Irak’ın işgalini yanlış bulurken İran’a saldırmayı doğru bulanlar şu anda çoğunluk.
İran uzun yıllardır “mol-la rejimi” olarak bütün dünyaya bütün kötülüklerin anası olarak gösterildi. Bu nedenle İran’a saldırırken ABD Ame-rikan ve Dünya kamu-oyunun gözünde daha haklı olacağını düşünüyor ve İran saldırısı Irak’taki batağa batmış durumun üstünü örter diye düşünüyor.
İran’a büyük olasılıkla bir kara saldırısı olmayacak. Önce Birinci Körfez Sava-şı’nda ya da Sırbistan’da olduğu gibi havadan İran bombalanacak. Bütün askeri gücü kırılacak. Ar-dından ambargo uygula-nacak ve sonra belki bir kara savaşı ya da başka yollarla İran’ın bölünmesi...
Ancak İran’a saldırmak ABD için çok da kolay değil. Herşeyden önce böyle bir saldırının mali-yeti çok yüksek. İkinci o-larak İran’a ambargo pet-rol nedeniyle çok kolay değil. Petrol fiyatlarının roket gibi fırladığı koşul-larda dünyanın 4. büyük petrol üreticisine ambargo kolayca delinir.
Afganistan ve Irak’tan sonra ABD daha saldırmadan İran konusunda politik olarak batağa batmış durumda. Ama sonuçta çok sayıda İranlının canı yanacak. Bu kesin!
F. ALOĞLU



Portekiz
Sol Blok başkanlık seçimlerinde %5 aldı

Portekiz'de geçtiğimiz günlerde yapılan başkanlık seçimlerine Sol Blok'un adayı olarak katılan Francisco Louça %5.3 oy toplamayı başardı. Sosyalist Parti'yle kendi deyimiyle 'stratejik işbirliği' yapan Cavaco Silva ise %50.6 oy aldı.
Ancak Sol Blok aktivistlerinin yaptığı kampanya sonucu, diktatörlüğe karşı 1974'te gerçekleşen devrimden beri yapılan en büyük gösterilerden biri yaşandı. Ayrıca, 300 bin oyla, Sol Blok'un kuruluşundan beri (yedi yıldır) alınan en iyi ikinci sonuç elde edildi. Portekiz'de önümüzdeki üç yıl başka seçim yok. Sol Blok ise iktidarın toparlanmasına izin vermeden solu mobilize etme kararını aldı. Böylece Avrupa'nın bir ülkesinde daha solun doğru kampanyalarla büyük başarıların önünü açabileceği kanıtlandı.

Nepal
Demokrasi için genel grev hayatı durdurdu
Himalaya Dağları’nın tepesindeki Nepal’de Krallığa karşı geçen hafta yapılan genel grev ülkeyi baştan aşağı sarstı.
Muhakefet partilerinin geçen perşembe günü gerçekleştirdiği genel greve katılım çok yoğun oldu.
Genel grev gününde kralın mutlaki yönetimine karşı çok büyük, yığınsal sokak gösterileri gerçekleşti.
Genel grev Nepal kralı Gyanendra’nın kendi iktidarını sağlamlaştırmak için düzenlediği seçimlere adaylarını ilan ettiği gün yapıldı.
Polis bütün ülkede göstericilerle çatışırken çok yerde göstericilerin üzerine ateş açtı.
Giderek büyüyen yoksulluk ve demokrasinin hiçbir biçimde olmaması ülkede Maocu gerilla hareketinin büyümesine yol açıyor.
Maocu gerillalar 10 yıllık mücadelenin sonucunda artık ülkenin %10’unu kontrol ediyorlar.
Seçimler gelecek Çarşamba günü yapılacak ama bütün büyük partiler seçimleri boykot ediyor.