Sosyalist İşçi 259 (16 Eylül 2006)

 

Sayfa 14 :


MÜZİK: Barışarock
2. Rock'çılar ve politika
25-26 Ağustos tarihleri arasında eşine az rastlanır bir müzik festivali gerçekleştirdik. Adını barış ve rock'tan alan Barışarock eylemcesi 80.000 katılımcısıyla kendisine inanları haklı çıkardı. Kökeninde, bir müzik türü olarak muhalif duruşu ile tanımlanan ve anlam kazanan Rock, uzun yıllardan sonra tekrar canlandığının, uykusundan uyanmaya başladığının sinyallerini veriyor artık, tüm dünyadaki hareketlerin çoğalmasına paralel olarak. Tabi ki bu bir tesadüf değil. Şiirlerin unutulduğu ve kitapların raflara kalktığı 80'li yıllar insanlar üzerindeki etkisini yavaş da olsa yitirmekte.
Rock müziğin tarihine kısaca göz atacak olursak 1950'li yıllarda atom bombasını gören, savaşları yaşamış ve nükleer savaş korkusuyla yaşayan bir gençliğin tamamen tepkisel ve hiçbir politik zemine oturmayan isyanı olarak belirmeye başladığını görürüz.
Geleneksel değer yargılarını kabul etmeyen, savaşmayı reddeden kuşak bilinçli olmasa da büyük bir değişimin öncülerindendi. Fakat endüstrinin uysallaştırma, bünyesine alıp yok etme stratejisi Rock'n Roll'un çabuk tükenmesine yol açtı. '60'lı yıllarda ise daha bilinçli rock müzisyenleri ortaya çıkmaya başladı. Bob Dylan, siyah düşmanlığından, savaşın anlamsızlığından bahseden, protest rock türünün ilk örneklerini verdiği şarkılarıyla "'60 gençliğinin lideri" olarak anıldı. Dünya gençlik hareketleri olarak tanımlanabilecek, başkaldırı ve isyanın en üst seviyeye çıktığı yıllar '60'lı yılların sonudur. Giderek artan nükleer savaş tehdidi, ABD'nin Vietman'a saldırması ve ölen binlerce insan "çiçek çocuklar"ın ortaya çıkmasına sebep oldu. 1969 yılında yarım milyondan fazla insan savaş ve tahakküm karşıtı, barış ve özgürlük yanlısı olarak Woodstock Festivali'ni gerçekleştirdi fakat savaşmayıp sevişen bu "iyi çocuklar" tepkilerine tutarlı bir politik tavır katmadılar-katamadılar. '70'li yıllar bir önceki kuşağın iyimser, pembe düşler içindeki dünyalarının aksine keskinleşti. Artık soğuk savaş yıllarının etkisi en yoğun biçimde yaşanıyor, Kapitalizm ağırlığını iyice hissettiriyordu. Buna paralel olarak da Rock, müzikal açıdan bir o kadar sertleşti.
'80’li yıllarda Rock adına söylenecek çok az söz olması, o dönem adına, her anlamda söylenecek çok az söz olmasından kaynaklanır. '90'lı yılların son dönemleri ise 2. Rock tarihinin başlangıç dönemleridir. Yeniden...
Rock müzik her döneminde başkaldırının, geleneksel düşünce tarzını sorgulamanın, toplumsal baskılara karşı koymanın, savaş karşıtlığının müziği olarak var oldu ve şimdi bu özelliğini geri kazanmakta. Tabi ki kendi içerisinde kuralları, dinamikleri ve estetiği olan bir müzik türünden çözüm üretmesini beklemek çok anlamlı değildir fakat bazı politik çevrelerin yaptığı gibi küçümsemek ve dikkate almamak da doğru değildir.
İlk olarak ortaya çıktığı 2003 senesinde bazı çevreler tarafından ciddiye alınmayan ve itici gücü Rock müzik olan Barışarock, 2006 senesinde 80.000 kişilik katılımcısıyla bunun en iyi örneğidir.
Savaş karşıtlığının 1 Mart'tan sonra en etkin sesi olarak tarihteki yerini almış ve gelecek seneler için etkisini daha da arttıracağını göstermiştir.
80'lerin etkisinden yeni yeni kurtulmaya başlayan yeni kuşağın gerek politik gerekse müzikal bilince bugünden yarına ulaşmasını beklemek doğru değildir tabi ki fakat amatör rock gruplarının 2-3 sene öncesine göre kıyaslanmayacak derece de arttığı, on yıl öncesinin "Rock İngilizce yapılır" iddiasını çürütür şekilde istediği dilde şarkı söyleyen grupların ortaya çıktığı da açıktır.
Hayatın her alanında hissedilen baskılar da artık şarkı sözlerinde açıkça dillendirilmekte. Müzik endüstrisinin, alternatif medya "internetin" gazabına uğraması bu gelişimde önemli rol oynar.
Daha önceleri çuvalla para dökülen stüdyolar herkesin evine kurabileceği bir bilgisayara sığdırıldı. Evimizde kaydettiğimiz bir şarkıyı internet üzerinden yayımlamak ve binlerce kişiye ulaştırmak artık çok kolay. Bu bir açıdan özgürlüktür çünkü "şunu söyleyebilirsin, bunu söyleyemezsin" diyen , tüm derdi sadece para kazanmak olan müzik yapımcılarına bağımlı değiliz artık. Bu da Rock müzisyeni açısından belirleyicidir çünkü muhalif kimliğini koruyabilmek, müzik endüstrisine mümkün olduğunca az ihtiyaç duymak ve kontrol mekanizmalarının dışında var olabilmekle mümkündür.
Tüm bu gelişmelerin sonucunda gerek yerli gerek yabancı Rock gruplarının, tüm dünyadaki politik hareketlerin büyümesine paralel olarak-ki hep öyle olmuştur- daha da büyüyüp çoğalacağını rahatlıkla söyleyebiliriz. Benim dileğim bu artan ve daha da artacak olan muhalif rock gruplarının endüstri tarafından yutulup, evcilleştirilip "kalabalık" haline getirilmemesi olacaktır. Bu sefer olmasın..
Çağatay KADI


KİTAP
Çiçekler Susunca

Yaşanarak yazılan bir
12 Eylül romanı
Atilla Keskin’in yaşadığı olaylardan yola çıkarak yazdığı dördüncü kitabı da yayınlandı. Çiçekler Susunca bir 12 Eylül romanı.
Atilla Keskin 12 Mart öncesinde THKO’da, daha sonra TDKP’de çalıştı. Bu örgütlerin önde gelen yöneticilerinden oldu. 12 Eylül sonrasında yurtdışında büyük bir grup arkadaşı ile birlikte TDKP’den ayrıldı.
Kitap yazmaya son senelerde başladı. Sahip olduğu deneyleri, birikimi anı niteliğindeki romanlarda ifade etmeye başladı. Keskin’in 12 Mart ve 12 Eylül’ü anlatan kitapları kuru ajitasyon değil. İnsandan yola çıkan, yaşanan onca acı olayın içindeki her türlü sevimliliğide yansıtan kitaplar.
İlk Kitabı Acılara Yenilmeyen Gülümseyişler idan edilen yoldaşlarını, dağlarda vurulan THKO militanlarını anlatıyor. Bir kuşağın devrimci miltanlarının ruh haline herhalde en iyi yansıtan kitaplardanbir tanesi. Çünkü Atilla keskin’de aynı kuşağın kararlı devrimcilerinden birisi, üstelik en önde gelenlerinden ama o hiç bir zaman kendi rolünü abartmıyor. kendisini öne çıkarmıyor. Bir devrimci olarak son derece mütevazi.
Son kitabı Çiçekler Susarken 12 Eylül’ü anlatıyor. 26 yıl sonra 12 Eylül’ü değerlendiriyor. Gene çok mütevazi ve gene çok içerden bir aktarım.
kahramanlık hikayelerinden çok yaşanan acıları, dağılan yaşamları ele alıyor. 12 Eylül topluma öyle bir korku sardı ki herkes sustu diyor ve kitabının mesajı da “susan çiçekler asla açmazlar.”
Atilla Keskin 25 yıl kaldığı sürgün hayatından Türkiye’ye döndükten sonra da Dostlar kitabını yazdı. Dönüşünde karşılaştıklarını, izlenimlerini anlattı bu kitabında. 25 yıl sonra döndüğünde tutuklanıyor. Üstelik artık Alman vatandaşıolmasına rağmen tutuklanıyor. Sonra ki giriş çıkışlarında da tutuklanıyor. Uzun süre yurtdışında yaşayan birçok siyasi mülteci gibi.
Türkiye solunun son 35 yılda yaşadıklarını bu sürecin önde gelen bir unsurundan en mütevazi bir aktarımla okumak isteyenler Atilla Keskin’in hem son kitabını hem de öncekikitaplarını okumalı.

Çiçekler Susarken
Atilla Keskin, Gendaş Yayınevi