Sosyalist İşçi 262 (28 Ekim 2006)

 

Sayfa 2 :


Edip Başer görevden alınmalı
AKP hükümetince terörle mücadele koordinatörlüğüne atanan Orgeneral Edip Başer, bütün askerler gibi konuşmaya ne kadar meraklı olduğunu gösterdi. Avrasya Stratejik Araştırmalar Merkezi'nin İstanbul'da düzenlediği toplantıda konuşan Edip Başer ne kadar demokratik ve "erkek" olduğunu da gösterdi.
Konuşmasında, kendi görevinin PKK ile yurt dışında mücadele etmek olduğunu vurgulayan emekli general, Türkiye içinde terörle mücadelenin Türkiye'nin kendi denetiminde olduğunu söyleyerek, dinleyenlerin "haydi yaa" demelerine neden olacak tespitlerde bulundu.
ABD'nin terörle mücadele için özel temsilci atamasını kabul etmek zorunda kalanların, ikide bir de "kendi terörümüzü kendimiz hallederiz" demeleri oldukça komik.
Özellikle Kürt hareketinin son haftalarda ilan ettiği ateşkes sürecinin önemini koruduğu bir dönemde, dönemin önemini kavramayan, konuşmaya ve politikaya şiddetle merak duyan bu türden askerlerin panellerde konuşmaları, ateşkes sürecine zarar vermekten başka hiçbir işe yaramaz. Edip Başer'in aynı toplantıda, Diyarbakır Belediye Başkanı Osman Baydemir'le ilgili sözleri ise kabul edilemez.
Osman Baydemir'in yer altı kaynaklarını değerlendirme sorumluluğunun belediyeye devredilmesi önerisini, "Batman petrollerini bize verin" şeklinde yorumlayan Başer, konuşmasında haddi olmayan bir biçimde, "Bu benim şahsi görüşümdür ancak ben olsam o belediye başkanını görevden alırdım" dedi.
Askerlerin ve devlet görevlilerinin şahsi görüşlerini bildirmelerine artık bir son verilmeli. Atanmışların seçilmişleri aralıksız bir biçimde tehdit etmelerine bir son verilmeli.
Başer, lüzumsuz bir görev için hükümet tarafından atanan emekli bir askerdir, o kadar. Os-man Baydemir ise Diyarba-kır halkının oylarının ezici çoğunluğuyla seçilen Bü-yükşehir Belediye Başkanı-dır. Baydemir'e akıl verecek en son insan Başer'dir.
Edip Başer hızla görevden alınmalıdır.
Ateşkes sürecini zora sokan her adım teşhir edilmelidir.
Demokrasinin sınırlarını daraltan asker ve bürokrat konuşmalarına bir son verilmelidir.

RTÜK Fransız mallarını boykot çağrısı yaptı
Sana ne oluyor RTÜK?
Fransa'da kabul edilen Soykırımı İnkar Yasası çok sayıda garip tepkiye neden olurken, en garip tepki RTÜK'ten geldi. Radyo Televizyon Üst Kurulu yöneticileri bir öfke seline kapılarak, radyo ve televizyonlara Fransız kaynaklı medya ürünlerini yayınlamama tavsiyesinde bulundu.
Fransa'da yasanın geçmesi, Türkiye'de devlet yöneticilerinin ve bir dizi kurumun ne kadar seviyesiz olduğunu zaten gösterdi. RTÜK ise bu konuda, tıpkı sansür konusunda da olduğu gibi bayrağı kimseye bırakmadı.
Öncelikle, RTÜK gibi bir kuruluş, kendinde böyle bir hakkı nereden buluyor? Fransız kaynaklı medya ürünlerinin yayınlanıp yayınlanmamasına nasıl karışabiliyor?
RTÜK'ün sergilediği bu cüretin şüphesiz ki milliyetçilikle çok sıkı bir bağı var. Fransa'nın yasayı geçirmesiyle yukarıdan aşağıya medya araçlarıyla öyle bir milliyetçi abartmayla karşılaştık ki, RTÜK böyle saçma sapan bir tavsiyede bulunabilmeyi çok doğal görüyor olmalı. Nasılsa herkes Fransız düşmanı! Nasılsa herkes Fransız mallarına düşman! Öyleyse çorbada benim de tuzum olsun!
Milliyetçilikten gözü kararanlar en başta şu gerçeği gizliyorlar. Catherine Denavue, Gerard Depardıu, Alain Delon gibi sanatçıların filminin Fransa'da meclisin çıkarttığı yasayla ilgisi nedir? Catherine Denavue geçtiğimiz yıllarda Türkiye'de düzenlenen film festivallerinde başarı ödülü verilmişti. En iyisi o ödülü geri almak değil mi?
Üstelik, RTÜK'ün bu tavsiyesinde başka saçmalıklar da var. "Fransız kaynaklı" ne demek? Örneğin, Fransa'da üretilen ama İngilizce söylenen bir şarkı Türkiye radyolararında çalılanabilir mi? Ya da Fransa'da hazırlanan ve Fransa'nın çıkardığı soykırım yasasını kınayan bir oyun Türkiye'de radyolarda yayınlanabilir mi?
Kısacası, RTÜK bir tek sen eksiktin. Milliyetçi çorbada artık senin de tuzun var.


Biri bizi "tık"lıyor
İnternete göz altı
Devletin, telefon konuşmalarımıza, cep telefonlarına, ev telefonlarına müdahale ettiği ve konuşmalarımızı dinlediği zaman zaman açığa çıkan skandallar olarak hafızalarımızda. Hatta bu skandallara, "Telekulak" adı verilmiş ve devletin böyle bir müdahaleye hakkı olmadığı, sivil yaşama bu müdahalenin yasa dışı olduğu tekrar tekrar hatırlatılmıştı.
Devlet şimdi yeniden iş başında. Geçtiğimiz hafta, Emniyet Müdürlüğü İstihbarat Daire Başkanlığının, internet servis sağlayıcı firmalardan kullanıcıların ayrıntılı bilgilerini istediği anlaşıldı. Emniyet genel müdürlüğü hiçbir yetkisi olmamasına rağmen, vatandaşların internet işlemlerine dair bilgileri istemesi tümüyle yasa dışıdır.
Polis, tüm Türkiye'deki internet kullanıcılarının bağlandıkları IP adreslerini, IP adreslerine bağlanan kullanıcıların kim olduklarını, IP adresleri üzerinden gerçekleşen canlı bağlantı bilgilerini ve kim kiminle ne zaman mesajlaştı gibi bilgileri bir yazı ile, internet servis sağlayıcılarından istedi.
Bu türden özel bilgileri polisin istemeye hakkı yoktur. Polis, bu konuda yetkili kurum değildir. Özel yazışmalar ancak mahkeme kararıyla istenebilir. İsteyebilecek olan kuruluş ise Telekomünikasyon İletişim Başkanlığı'dır. Polisin, bu süreçle hiçbir ilgisi yoktur. Bizler, internet üzerinden yaptığımız hiçbir iletişimin hiçbir kurum tarafından izlenmesini istemiyorken, polisin hiçbir yetkisi, hakkı olmadan interneti göz altına almasına izin veremeyiz.


Asgari ücretli aç
Türk-İş’in son yaptığı bir araştırmaya göre yoksulluk sınırı 934 YTL olarak saptandı. Bu durumda asgari ücret ancak 19 gün beslenmeye olanak veriyor. geriye kalan 11 gün ise açlık var. Beslenildiği söylenen 19 gün de ise söz konusu olan aslında yoksulluk.
Türk İş araştırmasına göre 4 kişilik bir ailenin zorunlu gıda harcaması 593 YTL’yi buluyor. Zorunlu gıda harcaması bu ay geçen aya göre yüzde 1.66 artmış durumda.
Aynı araştırmaya göre geçen yıla göre bu sene sadece gıda için 51, temel ihtiyaçlar için ise 165 YTL daha fazla harcamak gerekir.
Oysa asgari ücret artışı bir yıl için 30 YTL idi.
Türk İş araştırması geçtiğimiz bir yıl içinde yüzde 12.91 artmış.
Bu arada önü
müzdeki günlerde 2007’nin asgari ücretini tesbit edecek olan Asgari Ücret Komisyonu toplanıyor. Türk İş bu komisyonda var.
Asgari Ücret Komisyo-nu her sene toplanarak yeni asgari ücreti tesbit ediyor, kısa bir tartışm aoluyor ve sonra komik bir artışla yeni asgari ücret yürürlüğe giriyor.
Sendiklar asgari ücret için mücadele etmeden, hiç değilse asgari ücret üzerindeki vergilerin kalkması için mücadele etmediği sürece Türkiye işçi sınıfını örgütlenme yeteneği artmayacak.


Türk-İş yöneticileri daha çok CHP’li
Türk-İş’e bağlı 33 sendikanın 4.500 yöneticisi arasında yapılan bir araştırmaya göre Türk İş yöneticilerinin yüzde 21.39’u CHP’li. CHP’yi yüzde 17.3 ile AKP izli-yor.
Türk-İş yöneticilerinin yüzde 17.1’i ise siyasi olarak MHP’yi tercih ederken yüzde 5.7’si DYP’yi, yüzde 3.2’si ANAP’ı, yüzde yarımı ise DSP’yi tercih ediyor.
Türk İş yöneticilerinin yüzde 8.6’sı ise diğer partileri tercih ediyor.


KİM NE DEDİ?
"İlk kez Türkiye'nin bir belediye başkanı bir Avrupa platformunda, 'Güneydoğu Anadolu'nun, Batman'ın petrol zenginlikleri ve hidro enerji kaynakları oradaki yerel yönetimin kontrolünde olmalı ve yerel yönetim, oranın kaynaklarını kendisi kullanmalıdır' diye bir açıklama yaptı. Bir kez daha ortaya çıkmıştır ki, dağdaki teröristle kentteki siyasetçi aynı siyasi projenin etrafında çalışmaktadır"
Deniz Baykal, CHP Genel Başkanı, Diyarbakır Belediye Başkanı Osman Baydemir'in bir açıklaması üzerine."Dağdan inin, ovada siyaset yapın. Çiçekler açsın, böcekler dolaşsın. Bunlar güzel şeyler ama Türkiye'nin bir gerçeği var. Arkamızda 30 bin vatandaşımız var."
Deniz Baykal, CHP Genel Başkanı, Mehmet Ağar’a karşı konuşmasından