Sosyalist İşçi 262 (28 Ekim 2006)

 

Sayfa 8 :

Macaristan 1956
Stalinizmi yenen devrim
50 yıl önce 10 binlerce Macar Rus tanklarına karşı koydular. Bu olay Doğu Avrupa’da gerçek sosyalizmin bir olasılık olduğunu göstermişti. Aynı şekilde 1956 Macaristan’ı 1917’de Rusya’da başlayan devrimin nasıl karşı devrime dönüştüğünü de gösterdi.
1956’da macaristan ayaklandığında fabrikalarda ve sokakta aşağıdan sosyalizm isteniyordu.
Macaristan’dan önce Polonya ayaklandı. Ruslar Polonya’yı bastırırken Macarlar protesto gösterisine başladılar ve ayaklanma böylece Macaristan’da da başladı.
Macaristan stalinizmin en güçlü olduğu Doğu Avrupa ülkesiydi ve bu nedenle ayaklanma herkesi şaşırttı. İlk gösteriyi öğrenciler yaptı ama onları işçi gösterileri takip etti. Buda-peşte’de polis bile göstericilere karşı dostcaydı.
Rus tankları derhal Macaristan’a girmeye başladı. Günlerce çatışmalar oldu. İktidar reformist İmre Nagy’e geçti. Bu durumda Rus birlikleri geri çekildi.
Macaristan’ın her yerinde devrimci konseyler kurulmaya başlandı.Askeri birlikler, fabrikalar, ğniversiteler kendi konseylerini kuruyorlardı.
1956 Ekim Kasım aylarının Macaristan’ı 1917 yılının Rusyası gibiydi. başkent Budapeşte silahlı işçilerin kontrolündeydi.
Ayaklanma başlayınca talepler de giderek radikalleşti. İşçiler devlet kapitalizmini yıkmak ve sosyalizmi kurmak istiyorlardı. Kimse Batılı bir rejimden bahsetmiyordu.
Ortada gereksiz şiddet ve yağma yoktu.
Kasım başında işçi komiteleri işbaşı yapmaya karar verdi ama üretime komiteler karar verecekti. Ne var ki bu toplantılar hiçbir zaman yapılamadı. Rus egemen sınıfı 4 Kasım günü Macaristan’a saldırmaya karar verdi.
Budapeste’deki bu ikinci çatışma çok daha kanlı oldu. Rus tankları ortalığı yaktı, yıktı. Budapeste’de 2.500 kişi öldü. Bir haftada direniş kırıldı.
Ertesi haftalarda 200 bin insan macaristan’ı terk etti. Ama devrim hala direniyordu. Şimdi konseyler daha da önemliydi.
Ruslar Nagy ve Pal Malater’in yterine Janos Kadar’ı iktidara getirdi. Nagy, Maleter ve yandaşları idam edildiler.
Bu defa işçi konseyleri ile Kadar arasında mücadele başladı ve Aralık ayına kadar sürdü.
Ruslar ve kukla hükümetleri heryerde direnişile karşılaştı.
Bütün temel mallar işçi konseyleri tarafından üretiliyordu ve bu arada çok ilginç bir genel grev yaşanıyordu.
Macaristan’da ikili bir iktidar vardı ama işçi liderleri aslında işgal altında ve sıkıyönetim olan bir ülkede faaliyet sürdürüyolardı.
Birbirleriyle ilişki kurmaya çalışmalarına rağmen Kadar rejimi hare-ketin liderliğini toplamaya ve imha etmeyebaşladı.
Aralık ve Ocak ayında yığınsal tutuklamalar başladı. En çok tutuklanan ve en çok ceza yiyenler işçiler oldu.
1956’da yalanlar üzerine kurulan Macaristan’daki rejim hala yalanlarla devam ediyor. Başbakan yalan söylediğini itiraf ettiği için Macaristan’da büyük gösteriler başladı.
Fakat asıl büyük yalan Rusya’da gelişen ve Macaristan ve diğer Doğu Avrupa ülkelerine yayılan rejimin sosyalist olduğudur. Bu yalan bu “sosyalizme” karşı tek alternatifin pazar ekonomisi olduğunu da söyler.
1956’da işçiler başka bir dünya için savaştılar ve öldüler. Bu başka dünyanın temelinde aşağıdan yeni bir gücü oluşturan, başka bir dünyayı kuracak olan işçi konseyleri vardı.
1989 devrimleri sosyalizm için bir hakaret olan rejimleri yıktı ama yerlerine eski komünist partililerin başında olduğu pazar ekonomisine dayalı rejimler kuruldu.
İşçiler için yaşam daha iyi olmadı. Mücadele hala sürüyor.


Günümüz ve 50 yıl öncesi
Stalinist rejimi yıkan kaotik ama muhteşem devrimden bu yana 50 yıl geçti. 1956’da henüz İkinci Dünya Savaşının anıları tazeydi. 1956’nın devrimcileri 1945 öncesinin otokratik polis devletinin oligarşik kapitalist egemenliğine dönmek istemediklerini iyi biliyorlardı ama aynı şekilde 1950’lerin başında karşı karşıya geldikleri sahte komünizm altında da devam etmek istemiyorlardı.
Daha önceleri savaş öncesinin anti faşist havasını yaşatan ve Komünist Partisi’nin vaadlerine inanan işçiler ve entellektüeller 1989’da artık bu sahte komünistlerden bıkarak pazar ekonomisi ütopyasının ve NATO garantisinin havasına kapıldılar.
50 yıl önce Ekim günlerinin devrimcilerinin çoğu için ortak nokta demokratik sosyalizm idi.
Sanayiyi, bankaları, eğitim sistemini ve sağlığı devletin kontrolünde bırakmak ve devlet kurumlarını işçilerin kontrolüne vermek yaygın bir düşünceydi.
Devrimciler Rusya’nın merkezinde olduğu Varşova Paktı’ndan ayrılarak Rusya ile Amerika arasında tarafsızlık politikasının ilanını istiyordu. Çok partili bir sistem kurmak, serbest seçimler yapmak istiyor fakat işçi sınıfının hegemonyasını da korumak istiyorlardı.
Devrimciler ayrıca diğer Doğu Avrupa ülkeleri ve tarafsız ülkelerle dayanışma içinde olmak istiyorlardı.
4 Kasım 1956 günü devrim Rus ordusu tarafından bastırıldı. Janos Kadar’ın Ruslar tarafından iş başına getirilen kukla hükümeti devrimci hükümetin üyelerini ve eski Komünist Partisi üyesi binlerce insanı hapislere doldururken yüzlercesini idam ederek öldürdü.
Kadar rejimi 1960’ların ortasında rekabeti, eşitsizliği arttırarak tüketimi de arttırdı. Tehditler, cezalandırmalar, ödüllendirmeler ve rüşvetle Macar halkının direncini kırdı.
Kadar rejimi giderek daha liberal pozisyonlara kayarak eski “komünist” katılığını terk etti. İnsanlar Batıya seyyahat edebiliyor, açıkça anti-sovyet olmadığı müddetçe istedikleri kitapları okuyabiliyor ve Kadar rejiminin 1957-58’deki korkunç terör dalgasının üzerinde yükseldiğini söylemedikçe istediklerini konuşabiliyorlardı.
Macaristan’daki son gösteriler bütünüyle aşırı sağcılar tarafından kontrol edilmeye ve kullanılmaya başlandı. Gösterilerde anti komünist sloganlar atılıyor.
İktidardaki yeni liberal politikaların uygulayıcısı orta sol koalisyon 1956’ya sol bir olgu olarak sahip çıkıyor.
Ortasol koalisyonun liderleri eski stalinist bürokrasinin unsurları ve biçimsel olarak “solcu”lar.
Resmi sağ ekonomik politikalarının iktidarda olan karşıtlarının politikalarında farklı olmayacağını belirtiyor.
Aralarında çok fark olmamasına rağmen iki karşı kamp arasında çok gürültü kopuyor. Bazı gözlemciler önümüzdeki günlerde yoğun şiddet olaylarının yaşanmasından korkuyor. Her iki taraf da paranoyak bir korkuya oynuyorlar. Bir taraf “faşist” tehlikeden bahsediyor, diğer taraf ise “komünist” tehdide vurgu yapıyor.
1956 Devrimi’nin geleneği, demokratik sosyalizmi hemen hemen kimse anmıyor.
İşçi sınıfı ise sessiz. Bütün bu mücadelelere Marslıların kendi aralarındaki çatışmalar gibi bakıyor.
Sol entellektüeller bugünlerde korkuyorlar ve bu nedenle sessizler. Aşırı sağcı internet siteleribu aydınların resimlerini, ev telefon numaralarını, e-mail adreslerini basıyor. Sonra yağmur gibi tehditler geliyor.
Hiçbir şey 1956 Macar Devrimi’nin bu seneki 50. yıldönümü kadar üzüntü verici olamaz. Bu sene 1956 büyük yığınlar, cumhurbaşkanı, başbakan, burjuvalar, yeni muhafazakarlar ve aşırı sağcılar tarafından kutlanacak.
Bu da tarihin ironisi!
GM Tamás