Sosyalist İşçi 266 (30 Aralık 2006)

 

Sayfa 11 :


DSİP’e katılmaya ne dersiniz?
2006 yılı toplumsal muhalefetin nasıl bir örgütlenmeye ihtiyaç duyduğunu bir kez daha gösterdi. AKP hükümeti, gemi azıya almış bir biçimde kazanılmış tüm ekonomik ve sosyal haklara saldırdı. Mezarda Emeklilik Yasası zaten AKP'den önceki DSP-MHP-ANAP hükümeti zamanında geçirilmişti. AKP bu yasayı yeterli görmeyen IMF ve Dünya Bankası'nın emir komuta zincirinin alt basamağında çalışan bir memurlar birliği olarak emekçilerin cebindeki kefen parasına da gözünü dikti.
Gözü dönmüş özelleştirmeciler
Dünya Bankası başkanı, böbürlenerek, AKP hükümeti döneminde özelleştirme adımlarının tek tek başarıyla atıldığını açıkladı. Bu satırlar yazılırken, Paşabahçe Tekel işçileri özelleştirmelere karşı işyerlerini terk etmeyerek direnişe geçmişti. 2003-2006 yılları arasında çok sayıda büyük işletmede özelleştirmelere karşı direnişler gerçekleşti. Bu direnişlerin büyük çoğunluğu yenildi. Bunu bir nedeni, AKP'nin yeni liberal politikaları uygulama konusundaki kararlılığıydı.
Irkçılar, faşistler ve milletine sevdalı solcular
2006 yılında AKP'ye karşı yaygın kampanyalarla mücadele etmenin önünde bir engel olan milliyetçilik, sırtını orduya, devlet bürokrasisine de yaslayarak zaman zaman çığırtkanlık yapıp hegemonya kurmaya çalıştı. Derin devletin parmağı olduğu çok net ortada olan Şemdinli bombalamasının yanı sıra, Avrupa Birliği müzakere sürecinde Kıbrıs ve düşünce özgürlüğü gibi konularda yaşanan tartışmalarda statükoyu savunarak ciyak ciyak bağıran milliyetçiler emekçi sınıfları bölmeye çalışan en saldırgan odak olarak öne çıktı.
Barış ve demokrasinin düşmanları
Özellikle 2006yılında PKK'nin ateşkes çağrısı bu milliyetçi çığırtkanlığın basıncına maruz kalan AKP tarafından yanıtlanmadı. Barış süreci hala tek taraflı ilerliyor. Bunda, milliyetçilerin, ordunun ve CHP gibi solda yurtseverlik modasını başlatan partilerin yarattığı statükocu ve Kürt düşmanı kurum ve partilerin basıncı kadar AKP'nin bu basınca direnme yeteneği gösterememesinin de rolü var.
Bu basıncı ırkçı mahkeme binaları önü şovlarla siyasi kariyerlerinde sıçrama noktası olarak kullanmak isteyen MHP uzantılı "avukatlar" güruhu ise 2006 yılında televizyonlara çokça çıkmayı başardılar.
Bilcümle ırkçı, yurtsever ve Ke-malist güruh 2006'nın en önemli golünü Orhan Pamuk'un Nobel edebiyat ödülünü alması ve Fransa'nın Ermeni soykırımımı inkar etmenin suç olduğunu yasayla karara bağlamasıyla yediler. Elif Şafak davası sırasında alışılanın tersine aydınlar ve anti faşistler Elif Şafak'la danışmak için bir araya geldiler ve Kerinçsizgilleri tartaklayarak bu güruhun aslında bir avuç ırkçı şamatacı olduğunu kanıtladılar.
Uluslararası Sosyalizm ve savaş karşıtlığı
2006 yılında Türkiye'de aktivistleri meşgul eden en önemli gündem ise savaş politikalarıydı. İsrail Lübnan'a saldırdı ve AKP hükümeti son hızla Birleşmiş Milletler Barış Gücü kapsamında Lübnan'ın işgaline ortak olmaya çalıştı. ABD ise Irak işgaline son hız devam eti. Irak'ta 3.5 yıl içinde işgal sonucunda 650 bin kişinin öldüğünün açığa çıkması ve bugünlerde Bush'un Irak'a yaklaşık 50 bin asker daha göndermeye kara vermesi savaşın en önemli gündem olmasına neden oldu.
Türkiye'de DSİP'de örgütlü olan uluslararası sosyalizm geleneğinin savunucuları bütün bu gündemleri birleştirmeye çalışarak, savaşa ve yeni liberal politikalara karşı yağılan kampanyalarda aralıksız bir biçimde çalıştılar. Tüm güçleriyle, Küresel Barış ve Adalet Koalisyonu'nun ABD'nin savaş politikalarına karşı sürdürdüğü kampanyalarda yer aldılar. Açılan sokak standlarına, sokakta yapılan imza toplama ve barış kampanyalarına, uluslar arası sempozyumlara, toplantılara katıldılar. 18 Mart'ta Kadıköy'de Irak işgaline karşı, 20 Ağustos'ta yine Kadıköy'de Lübnan'ın işgaline karşı mitinglere katıldılar. 5 Eylül'de bu kez, Ankara'da Lübnan'a asker gönderme tezkeresine karşı mitingde, Küresel BAK kortejinde yürüdüler.
Savaş karşıtlığı bir saplantı olduğu için değil. ABD tüm küresel sermaye adına Irak'ı işgal ettiği ve İran'ı işgale etmeye niyetlendiği için savaş karşıt mücadeleye, dolayısıyla bu mücadelenin Türkiye'deki tek platformu olan Küresel BAK'a tüm güçleriyle atıldılar. ABD'nin Irak'ta yenilmesi tüm dünyada ezilenler açısından başarılması en önemli görev. Latin Amerika'da yükselen yeni liberalizme karşı mücadeleler de, Türkiye'de AKP'nin yönettiği TÜSİAD merkezli yoksullaştırma çabalarına karşı mücadele de, milliyetçi hezeyana karşı mücadele de ABD'nin Irak'ta yenilmesi mücadelesine sıkı sıkıya bağlı.
Şirketlere karşı
DSİP üyeleri 206 yılında Küresel Eylem Grubu, KEG'in düzenlediği iklim değişimine karşı kampanyaya da aktif bir biçimde katıldılar. Dünyanın yaşadığı bu büyük felaketin durdurulması gerekiyor.
İklim değişimine karşı kampanyanın yanı sıra 2006 yılında AKP hükümetinin Genel Sağlık Sigortası Yasası'na karşı yapılan kampanyalara da katıldılar. Bu kampanyanın bir parçası olarak okullarda başlayan "Medikomu vermiyorum" kampanyasında da aktif bir biçimde yer aldılar. 4 Kasım'da KEG'in düzenlediği iklim değişimine karşı 48 ülkede birden gerçekleşen eylemin İstanbul ayağında yer aldılar. 26 Kasım'da İzmir'de sağlık yasasına karşı düzenlenen gösteriye de katıldılar.
Umut dolu bir dünyada…
2006 yılı Türkiye'de savaşa, milliyetçiliğe, ırkçılığa, iklim değişimine, hükümetin yeni liberal politikalarına, sağlık yasasına, okullarda güvenlik şirketlerine, medikoların gasp edilmesine, yine okullarda yemekhanelerin zamlarına, ulaşım ücretlerine, faşistlere, sol milliyetçiliğe karşı mücadeleyle geçti.
Bu mücadeleler, 2007 yılı için umut veriyor. Daha yığınsal, daha radikal mücadelelere hazırlanıyoruz. 2007 yılı dünyada da daha büyük umutlar beslememiz için uygun koşullara sahip. ABD'nin Irak'ta yenilgisi 2007 yılında hızlanacak.
Küresel iklim değişimine karşı, nükleer santrallere karşı mücadele dünyada ve Türkiye'de hızlanacak. Hükümet sağlık yasasını 2007 yılının Temmuz ayında yeniden gündeme getirecek. Yasaya bu kez çok daha güçlü bir biçimde direneceğiz ve yasayı, bu sefer bir daha gündeme getirilmemek üzere çöpe atacağız.
Bu yıl, Barışarock gibi, Türkiye Sosyal Forumu gibi etkinliklerin içinde aktif bir biçimde yer aldık. Bütün bu etkinliklerde, tüm gösterilerde, toplantılarda, KESK'in yılın sonuna doğru gerçekleştirdiği ve on binlerce insanın katıldığı iş bırakma eylemlerinde açığa çıkan bir ihtiyaç var. Mücadeleye istekli, ama geçmişin köhnemiş, milliyetçi, bürokratik aygıtlarından olabildiğince uzak duran, solu, yeni bir solu, yeni, birleşik, radikal ve kitlesel bir solu isteyen, işçi sınıfı ezilenlerin küresel dayanışmasını her şeyin üstünde tutan, kazanma umuduyla mücadele eden gençler ve kadınlar bütün bu eylemlerde, aktivizme dayalı bütün bir süreç içinde bir araya geliyor. Şekilleniyor. Radikal ve kitlesel bir yeni sol, bu şekillenmenin içinden çıkacak. DSİP, 2007 yılında önüne, yeni bir solun şekillenmesi için daha yaygın kampanyalar yapma görevini koyuyor.
Kitlesel bir sol partinin kurulması, DSİP'in temel hedefi. Bu hedef gerçekleştiğinde DSİP de sönülmenmiş olacak. Umut dolu bir dünyada, DSİP'in sönümlenmesini hızlandırmak için DSİP'e katılmaya ne dersiniz?
Şenol KARAKAŞ


Bence başka bir dünyada…
Gecede 3.5 milyon kişinin aradığı 'Çark-ı Felek' gibi TV yarışma programları olmayacak. Büyük ödüller dağıtacağını vaat eden bu tür programların en ünlüsüydü herhalde Çark-ı Felek. Mehmet Ali Erbil gibi gelmiş geçmiş şebeklerin en beceriklisinin sunduğu yarışmada sürekli cinsel tacizler yaşanır, sunucu telefonla katılanlara daima belden aşağıya çalışır, milyonlarca insanın kendisini dinlediğini bilen insanlar "Ne olur Memedali Beey! Yardım edin Memedali beey!" diye yalvarırlardı.
Memedali Beey de kimi zaman ufak tefek hediyeleri 'yarışmacıların' önüne kemik parçaları gibi atıverirdi. İnsan aşağılanmasını zirveye taşımanın yanı sıra bu yarışmalar başka bir dünyanın sadece mümkün değil, aynı zamanda zorunlu olduğunu da kanıtlıyor.
Her gece 3.5 milyon insan telefon başına geçip saatlerce bir yarışmayı arıyor, telefonu düşürebilen 'şanslı bir azınlık' yalvar yakar pazarlık ediyor, bunlardan yalnızca birkaçı başarılı olup fırın, TV, müzik seti gibi, kurtuluşa götürmesi mümkün olmayan, kıytırık hediyeler kazanıyor. Kimi zaman da otomobil gibi daha büyük hediyeler kazananlar da çıkmıyor değil. Ama şanssız çoğunluğun telefon faturaları umutsuzluğun aşılmaz barikatlarını daha da yükseltiyor.
3.5 milyon insanın büyük ödül olan eve sahip olabilmek için her gece bu rezilliği yaşaması ve seyretmesi ne uğruna? Bir barınak. Kira derdinden kurtulup gelecek kaygısını biraz hafifletmek için katılıyor insanlar bu yarışmaya.
Oysa barınma insanın en temel ihtiyaçlarından biri. Yaşadığımız sistem insana bu en temel ihtiyacını bile sağlamadığı gibi, bir de bunu yarışma konusu yapıyor. Zaten yarışma kavramının kendisi insanı kendisine ve çevresine yabancılaştırıyor. Üstüne bunu bir de yalnızca kafasını sokacak bir yer için yapan insanın trajedisi ekleniyor.
Bence sosyalist toplum her şeyden önce en temel insan ihtiyaçlarını halledecek. O zaman biz de oturup Memedali Beeylerin o evlerin inşaatına çimento, kum ve demir taşıdığını zevkle izleyebileceğiz.