Sosyalist İşçi 275 (17 Mart 2007)

 

Sayfa 4-5: Orta Sayfa


ABD DEFOL

Bu hafta ABD ve müttefiklerinin Irak’a saldırısının dördüncü yıldönümü bütün dünyada gösterilerle protesto edilecek. Türkiye’de de Küresel Barış ve Adalet Koalisyonu, BAK, 17 Mart’ta İstanbul Kadıköy’de olacak. Sendikalar ve kitle örgütleri BAK mitingine katılı-yorlar.

İşgalin kanlı bilançosu
ABD’nin Irak’a saldırmasından bu yana 655 bin Iraklı sivil yaşamını kaybetti. 3 milyon 400 bin Iraklı ise evlerini terk ederek başka bölgelere göç ettiler. Bunlardan 600 bini ülke dışına kaçmak zorunda kaldı.
Irak bugün ABD saldırısı öncesinden her açıdan daha kötü durumda. Bu nedenle Iraklıların yüzde 99’u işgale karşı olduğunu söylüyor. Yüzde 1’i ise işgali olumlu buluyor.
İngiliz işgal ordusunun yaptırdığı bu ankete göre Iraklıların yüzde 90’ı bugünkü durumun Saddam döneminden daha kötü olduğunu söylüyor. Yüzde 95 insanların güvenliğinin daha kötü olduğunu söylerken yüzde 79 ekonomik durumun daha kötü olduğunu söylüyor.
İngiliz işgal ordusunun yaptırdığı bu ankete cevap verenlerin yarısı kendilerini sadece Müslüman olarak tanımlarken yüzde 34’ü Şii, yüzde 14’ü ise Sünni olarak tanımlıyor.
Gerçekten de bugün Irak’ta herşey çok daha kötü.
Enflasyon yüzde 25. İşsizlik birçok bölgede yüzde 60. Ortalama olarak ise yüzde 30 civarlarında ve yükseliyor.
Gıda yetersizliği çeken çocuklar tüm çocukların yüzde 25’i.
Bağdat’a günde ancak 6 saat elektrik veriliyor. Tüm ülke ortalaması ise günde 9 saat. Oysa işgal öncesinde bütün Irak’ta 23-24 saat elektrik verilebilmekteydi.
Elektrik olmadığı için su ve kanalizasyonlar çalışmıyor ve Bağdat dahil bütün Irak’ta büyük bir su sorunu var.
İşgal öncesinde 34 bin doktor vardı. Bunların 12 bini yurtdışına kaçtı, 2 bini öldürüldü.

İşgale ABD ordusu da karşı
ABD’nin Irak’taki askerlerinin yüzde 72’si 6 ay içinde Irak’tan toptan çe-kilmek gerekir diyor. Bu oran geri hizmetlerdeki askerler arasında daha çok.
Amerika’da ise nüfusun sadece yüzde 28’i bu savaşın kazanılabileceğine inanıyor. Geri kalan yüzde 72 savaşı şimdiden kaybedilmiş olarak görüyor.
ABD genel kurmayı, birçok önde gelen generali ise Vietnam benzeri bir koşulla karşı karşıya olduklarını anlatıyor.
İngiltere’de “derhal çekilmek gerekir” diyenler yüzde 61. Ve bu basıncın sonucunda İngiltere 2008’e kadar bütünüyle geri çe-kilme kararı aldı. Ancak İngiltere’deki savaş karşıtları derhal çekilmek konusunda ısrarlı.

Direniş artıyor
ABD yetkilileri bugüne kadar 50 bin civarında direnişçi öldürdüklerini iddia ediyor ve bugünkü direnişçi sayısını 20-30 bin olarak tahmin ediyorlar.
ABD’nin bu iddialarına rağmen direniş her geçen gün güçleniyor. 2004’te işgal güçlerine karşı günde 14 saldırı yapan direniş hareketi 2005’te günde 70, 2006’da ise günde 180 saldırı gerçekleştiriyor. Yani yılda 60-70 bin saldırı gerçekleşiyor.
İşgal güçleri bugüne kadar 3.450 kayıp verdi. Bunların 3.190’ı Amerikalı. Yani her gün 2-3 işgalci asker ölüyor.
İşgal güçlerinin hizmetinde olan Irak polisi ise 6.500 kayıp verdi.
ABD ordusu işgal başladığından bu yana 23.500 ağır yaralı verdi.
Ancak en önemlisi, gerek Amerikalı gerekse İngiliz askerlerin yüzde 30’u görev süreleri bitip evle-rine döndüklerinde uzun süreli sinir krizleri geçirmekteler ve tedavi altına alınıyorlar.
Bugün Irak’ta 156 bin Amerikalı, 7.100 İngiliz ve 7 bin diğer ülkelerden işgal askeri var. Bush son olarak geçen ay 21.500 yeni asker göndermişti ve şimdi 8 bin yeni asker daha göndermek istiyor. Askeri yetkili-ler Mayıs ayında Bush’un daha fazla asker göndermek isteyeceğini ifade ediyor.
Bu arada Irak’ta 100 bine yakın kontratlı Amerikan personeli var. Bunların 48 bini “güvenlik görevlisi” adı altında faaliyet gösteren paralı asker. Bush yönetimi bu kontratlı özel ordu askerlerinin sayısını da arttırmayı planlıyor.


Irak 4 yıldır işgal altında
İŞGALE HAYIR
SAVAŞA HAYIR!

Savaş karşıtları daha savaş başlamadan harekete geçti. Sayısız gösteri yapıldı. 15 Şubat 2003’te dünyanın en büyük göste-risi gerçekleşti. Milyonlarca insan binlerce kentte savaşa hayır dedi.
İngiltere’de, İtalya’da, İspanya’da milyonlarca insanın katıldığı gösteriler yapıldı. Amerika’da savaş karşıtları ilk gününden itibaren savaşa hayır dedi. El Kaide saldırısı ile yıkılan İkiz Kuleler’in dibinde gösteri yapıldı.
O günden bugüne Amerika’da savaş karşıtı hareket güçleniyor. 27 Ocak’ta başkent Washington’da 500 bin kişi savaşa hayır dedi ve Amerikan ordusunun derhal geri gelmesini istedi.
24 Şubat’ta ise bu defa Londra’da 100 bin kişi aynı talebi öne sürdü.
Şimdi 17 Mart’ta küresel bir eylem var. Dünyanın hemen her yerinde savaş karşıtları sokağa çıkacak ve ABD ve müttefiklerinin Irak, Afganistan ve Lübnan’da sürdürdükleri işgalleri protesto edecek.

Tayfun Mater
17 Mart’ta sadece işgalin yıldönümü olduğu için çıkmıyoruz sokaklara. Irak'ta çok önemli gelişmeler yaşanıyor. Her gün yüzlerce insan ölüyor. Bunun nedeni ABD işgali. ABD'yi Irak'tan çekilmeye zorlamalıyız. Bunu küresel bir savaş karşıtı hareket başarabilir. Geçtiğimiz haftalarda Cindy Seeehan'ın gelmesiyle birlikte kampanyamız hız kazandı. Çünkü gerçek bir uluslararası barış buluşması örgütledik.

Yıldız Önen

"Dön evine Bush" sloganıyla çok uzun bir süredir kampanya yapıyoruz. Kampanyanın başlangıcında yüz günde yüz toplantı hedefi koymuştuk. Bu hedefi yakalamış olmak çok büyük bir başarı. Bu toplantılarda ABD işgalinin arka planı, Bush'un İran'a saldırma planları, İncirlik Üssü'nün işgaldeki rolü, savaş karşıt hareketin gücü gibi çok sayıda konuyu binlerce savaş karşıtıyla birlikte tartıştık.

Şenol Karakaş

17 Mart'ta Amerika'da çok büyük bir gösteri olacak. Hareket Amerika’da her gün büyüyor. ABD ve İngiltere'deki savaş karşıtı hareket çok önemli. Biz bir yandan bu ülkelerdeki savaş karşıtı dostlarımıza destek oluyoruz bir yandan Irak halkının direnme gücünü artırması için kampanyalar yapıyoruz. Bu yüzden 17 Mart Kadıköy mitingi de çok önemli. 17 Mart’ta “Hepimiz Iraklıyız” sloganını haykıracağız..


GÖRÜŞ
Menemen yemekten kaçınanlar
Konusu ister nükleer fizik ister farmakoloji olsun, herhangi bir yazımda Hürriyet gazetesinden, üstelik de olumlayarak alıntı yapacağımı hiç düşünmemiştim. Bugün yapacağım! Ahmet Hakan'ın 'İyi bir cumhurbaşkanı için 20 temel nitelik' başlıklı yazısında bu niteliklerin bazıları şöyle:
"Hükümet ile sürekli çatışmalıdır.
Ülkesine Nobel ödülü kazandırmış yazara bir kutlama telgrafını bile çok görmelidir...
Kürt sorunundan laiklik sorununa her konuda MİT'in çizgisinin bile gerisinde kalmalıdır.
Dört tarafımız düşmanla çevrili paranoyasını olaylara bakışta temel kalkış noktası kabul etmelidir.
Çok sesli medyayı, 'ihanete prim veren medya' olarak algılamalıdır.
Cumhuriyet gazetesi okumalı, Kanaltürk seyretmelidir.
Anayasal kurumlara atadığı üyelerin "Kayıtlı CHP üyesi" olmalarına dikkat etmelidir.
'CHP eksenini' kucaklayarak, '70 milyon'u kucakladığını düşünmeli, geri kalanları '70 milyon'un içinde saymamalıdır.
Menemen yemekten özenle kaçınmalıdır".
Bu niteliklere Sezer'den bile daha eksiksiz bir şekilde sahip olan tek Türk Deniz Baykal'dır kuşkusuz. Tayyip Erdoğan da Ahmet Hakan'ın yazısını okumuş ve benim gibi düşünmüş olmalı ki, ikide bir cumhurbaşkanlığı seçimini gündeme getiren ve AKP adayının henüz açıklanmamasını korkunç bir şeriatçı komplosuymuş gibi sunan Baykal'a şu çağrıda bulunmuş:
"Senin adayın varsa açıkla. Kendine güveniyorsan kendin çık. Kendini açıkla. Bak bakalım parlamento sana ne kadar itibar ediyor".
Hem Baykal'a hem tüm 'laik cephe'ye neler olacağını anlatmak, içlerini rahatlatmak isterim. AKP son dakikaya kadar adayını açıklamayacak. Son dakikada, Tayyip Erdoğan dışında bir aday açıklayacak. Bu aday cumhurbaşkanı seçilecek. Erdoğan ülkeye, kamuoyuna ve özellikle TÜSİAD'a dönüp "Bakın", diyecek, "bu herifler aylardır gerginlik yaratıyor, biz ise seçilmiş hükümet olarak işimizi yapıyoruz, Türkiye'nin iyiliği için çalışıyoruz. Ben cumhurbaşkanı olabilirdim, ama önemli olan o değil, önemli olan istikrar". Ve AKP hem halkın hem egemen sınıfın gözünde yine puan toplayacak, kazançlı çıkacak. Sonra, Kasım ayında, AKP yine seçilecek.
İkinci AKP hükümeti, tıpkı birincisi gibi, ikili bir nitelik taşımaya devam edecek. Bir yandan, IMF'nin ve TÜSİAD'ın neoliberal ekonomik programını uygulayacak; özelleştirme, "sağlıkta dönüşüm", sendikasız-laştırma gibi uygulamalarla çalışan kitlelerin düşmanı olmaya devam edecek. Öte yandan, seçim nedeniyle ara verdiği reformcu uygulamaları tekrar gündeme getirecek, Kürt sorununda adım atacak, 301'i kaldıracak, yani normal koşullarda ve normal bir ülkede sosyal demokrat bir partiden beklenen işleri yapmaya devam edecek.
CHP, 'laik cephe' ve solun geniş kesimleri, hükümetin bu ikili niteliğini çakamadığı için, karşılarında hayali bir "şeriatçı" ve/veya "gerici" hükümet gördükleri için, sürekli olarak AKP'nin ekmeğine yağ sürüyor. Makul ve sağduyulu emekçi bir seçmen, hükümetin ekonomik politikalarına muhalefet etmek, sosyal reform politikalarını ise desteklemek ister; hükümet ve üyelerinin "dindar" olmasına ise hiç itirazı yoktur, ilgilenmez bile.
Erdoğan'ın cumhurbaşkanı seçilme veya istediğini seçtirtme hakkını korumak gerekir ki, "sağlıkta dönüşüm"e inandırıcı bir şekilde muhalefet edilebilsin. Aksi taktirde, CHP ve Baykal örneğinde olduğu gibi, maksadın üzüm yemek değil bağcıyı dövmek olduğunu herkes görüyor, muhalefetin hiçbir inandırıcılığı olmuyor.
Muhalefet edilmesi gereken şeylere muhalefet etmeyen, desteklenmesi gereken şeyleri desteklemeyen, sadece bağcı dövmeye çalışanlar, kimin dayak yiyeceğini hem cumhurbaşkanı seçiminde hem genel seçimlerde görecek.
Roni Margulies