Sosyalist İşçi 275 (17 Mart 2007)

 

Sayfa 6 :



Rosa Lüksemburg:
Devrimci bir anti kapitalist

Rosa Lüksemburg. Polonyalı bir devrimci. İlk gençlik yıllarından başlayarak tüm yaşamını sosyalizm mücadelesine adadı. Sürgünde, cezaevinde ve kitle gösterilerinde aralıksız mücadele etti. Bir örgütçü, bir teorisyen, bir devrimci olarak yaşadı. Bir devrimci olarak, polise, karşı devrimcilere, milliyetçilere tek bir taviz vermedi. Almanya'da 1919 devriminin yenilgisinin sonucunda öldürüldü.

Gerçek Marksist gelenek
Rosa Lüksemburg'un hayatı, gerçek marksist geleneğin geliştirilmesi için verilen mücadeleyle geçti. Gerçek marksist gelenek, kapitalizmin devrimci eleştirisi üzerinde yükselir. Anti kapitalisttir. Kapitalizm yıkılmadan özgürlüğün, eşitliğin ve insanca bir yaşamın, doğayla uyumlu bir toplumsal örgütlenmenin mümkün olmadığını anlatır.

İşçi sınıfının gücü
Rosa Lüksemburg da tıpkı diğer büyük devrimciler gibi, kapitalizmin kendi kendine yıkılmayacağını; toplumsal bir güç, işçi sınıfı harekete geçmeden sosyalizmin kurulamayacağını anlattı. Sosyalizm ne parlamentoyla, ne de akıllı insanların kitleler adına hareketinin ürünü olarak değil, ancak ve ancak, kitlelerin kendi eylemiyle kurulabilir. Kapitalizmin zinciri, bu zincirin dövüldüğü yerde kırılmalıdır der.

Kapitalizmi devirmek gerek
Rosa Lüksemburg, işçi sınıfının devrimci gücünün değişim için gereken potansiyeli barındırdığını vurguluyordu. Sosyalizm, işçi sınıfının eseridir, akıllı partilerin değil. İşçi sınıfının sermaye ilişkisini parçalamak için vereceği mücadele olmadan, işçi sınıfı kolektif üretim, mücadele ve zekasıyla kapitalist sistemle bağlarını kopartacak nihai mücade-leye girişmeden, kapitalizm devrilemez.

Reformlar için mücadele
İşçi sınıfının kapitalizmi devirmek için, egemen sınıfın fikirlerinin hegemonyasından kurtulması gerekir. Egemen sınıfın fikirlerinden kopmanın sadece tek bir yolu var: mücadele! Rosa Lüksemburg bu yüzden reformlar için verilen mücadeleye bütün devrimcilerden çok daha büyük bir özen gösterdi. Reformlar için mücadele, işçi sınıfının genel yaşam ve demokrasi standartlarını korumak ya da yükseltmek için verdiği mücadeledir. İşçiler ancak bu mücadele içinde aile, din, polis, ordu, mahkemeler, medya, cinsiyet ayrımcılığı gibi tüm alanlarda egemen sınıfın kokuşmuş fikirlerinden ve alışkanlıklarından kopabilirler.
Bir işçinin kendisini bir ülkenin vatandaşı olarak değil de uluslararası kapitalizmin sömürü mekanizmasına bağlanmış uluslar-arası bir sınıfın, işçi sınıfının parçası oluğunu kavraması ancak mücadele içinde mümkün olur. Bu yüzden reformlar için ve-rilen mücadele, sosyalizm mücadelesinin okuludur.

Kitle eylemleri
Rosa Lüksemburg'un anti kapitalist mücadeleye yaptığı en önemli katkılardan birisi kitle grevlerinin gücüyle ilgili yaptığı tespitlerdir. 1905 yılında Rusya'da başlayan devrimci dalgayı yakından izleyen Rosa Lüksemburg, ekonomik ve siyasi kitle grevleri ve eylemlerinin sistemi sarsan devrimci özelliklerini, sendikaların rolünü, sendika bürokrasisi ve reformistlerin mücadele içindeki konumlarını bugün hala geçerli olan berrak bir eserle, anlattı. Sendikalar ve reformist parti ve sendikaların tutucu yöneticileri aşağıdan sert bir mücadele dalgasının etkisi olmadan, kolay kolay yerlerinden kımıldamazlar. Tek tek işyerlerinde, giderek ulusal çapta tüm işkollarında patlayan genel grev dalgası, ne kadar basit bir talep uğruna başlamış olursa olsun bütün kurumları sarsmak, işçileri uyandırmak, egemen sınıfın tüm kesimlerini telaşa sürüklemek zorundadır. Milyonlarca işçinin kolektif gücünü ve egemen sınıfın güçsüzlü-ğünü göreceği alan, kitle grevleri alanıdır. Üstelik kitle grevleri ekonomik taleplerden siyasi talep-lere, siyasi taleplerden ekonomik taleplere çok hızlı bir geçişkenlik sağlar.

Milliyetçiliğe karşı enternasyonalizm
Bugün sol adına sağda solda yurtsever cepheler kuranlar, milliyetçilik yağını sosyalizm mücadelesine bulaştırmaya çalışanlara karşı en önemli silahımız Rosa Lüksemburg'un milliyetçi-liğe ve şovenizme karşı verdiği ve sonunda yaşamını yitirdiği mücadeledir. Birinci Dünya Savaşı'nda Almanya'da parlamentoda Almanya'nın savaşa dahil olması için yapılan oylamada dönemin en önemli, en kitlesel partisi olan Sosyal Demokrat Parti lehte oy verdi. Sadece iki isim, Karl Liebknecht ve Rosa Lüksemburg "Savaşa hayır!" dediler.
Sosyal demokratların bütün bir güruh halinde Almanya'nın, Alman yurdunun çıkarları için savaşı onaylamasına Rosa Lüksemburg çok sert yanıt verdi. Yurtseverliğin ve milliyetçiliğin sosyalizmle hiçbir ilgisi olamayacağını keskin bir dille anlattı. İşçi sınıfının vatanı olmadığını, işçi sınıfının vatanının tüm dünya olduğunu, savaşların farklı milli üniformalar giydirilmiş işçilerin siperlerde birbirini öldürmesi demek olduğunu anlatan Rosa Lüksemburg, milliyetçilerin "düşman dışarıda" tezine karşı, "gerçek düşman içeride" tezini haykırdı.
Paranoyak yalanlara karşı milliyetçiliğin işçi sınıfını böldüğünü ve egemen sınıfın en önemli fikri olduğunu anlatan Rosa Lüksemburg'dan bize kalan en önemli politik miras, milliyetçilikle uzlaşmaz bir mücadele vermeden sosyalist olunamayacağını göstermesidir. Eserleriyle ve yaşamıyla.

Devrim alevi
"Rosa Lüksemburg'ta sosyalist fikir, hem kalbin, hem beynin hiçbir zaman sönmeden yanan güçlü ve egemen bir ihtirasıydı. Bu şaşırtıcı kadının büyük amacı toplumsal devrim yolunu hazırlamak, sosya-lizme giden tarih patikasını temizlemekti. Devrim denemesi, devrim için çarpışmak onun en büyük mutluluğuydu. Bütün hayatını ve bütün varlığını sosyalizme adadı. Kendisini sadece trajik ölümünde değil, fakat bütün hayatı boyunca, her gün, her saat, yıllar boyu süren bir mücadelede sosyalizme hasretti… O, keskin bir kılıç, canlı bir devrim aleviydi." (Klara Zetkin, Rosa Lüksemburg'un en yakın arkadaşı, dönemin Alman Sosyal Demokrat Partisi'nin en önemli aktivistlerinden birisi)

Tek ülkede sosyalizm olmaz
Rosa Lüksemburg, 1917'de Rusya'da gerçekleşen Ekim Devrimi’ni coşkuyla karşıladı. Ama Ekim Devrimi’ne ve Lenin, Troçki ve devrimin liderliğini yapan tüm işçilere çok önemli bir uyarı da yaptı. "Sorunun Rusya'da ancak ortaya konabileceğini ama sorunun tek başına Rusya'da çözülmesinin imkansız olduğunu" söyledi. Bunun nedeni Rosa Luksemburg'un tıpkı Lenin ve Troçki gibi marksist olmasıdır.
Marksizm milliyetçiliğe sadece egemen sınıf fikri olduğu için değil, milli bir sosyalizm olanaksız olduğu için de karşı çıkar. Sosyalizm tek ülkede kurulamaz. Ancak dünya çapında kurulabilir.

Şenol KARAKAŞ


İzmir’de barış panayırı kuruldu

9-10-11 Mart tarihlerinde Küresel Barış ve Adalet Koalisyonu (BAK) tarafından İzmir-Konak'ta düzenlenen Barış Panayırı, İzmir halkının duyarlılığını ortaya koyan yoğun bir katılımla gerçekleşti. Panayırda; müzik, sergi, referandum, çocuk atölyesi ve toplantı başlıkları altında pek çok etkinlik yapıldı. 9 Mart Cuma günü saat 18:30'da Küresel BAK sözcülerinden Tuncay Karaçorlu'nun yaptığı basın açıklamasıyla başlayan panayırın ilk gününde İzmirli grup EGO da sahne aldı.
Cumartesi günü etkinlikler, Dr. Zeki Gül'ün konuşmacı olduğu Savaş ve Sağlık konulu söyleşiyle başlayıp Savaş ve Çocuk konulu Nevzat Süer Sezgin'in konuşmacılığını üstlendiği söyleşiyle devam etti. Bu söyleşiler boyunca pek çok katılımcı kafasına takılan sorulara cevaplar buldu, notlar aldı. Daha sonra sokak orkestrası katılımcılara keyifli dakikalar yaşattı.
Barış Panayırı'nın son gün etkinlikleri ise Halit Çevik'in konuşmacı olarak katıldığı Savaş ve Kültür konulu söyleşiyle başladı. Son gün sürekli katılım, diğer günlere oranla daha azdı; ancak bilgi edinmek için panayıra uğrayanların sayısı yine de beklenenden fazlaydı. Etkinlikler, grup EGO'nun konseriyle son buldu.
Barış Panayırı süresince; İzmirli Kadın Fotoğrafçılar grubunun katkılarıyla, savaş karşıtı eylemlerden fotoğraflar ile "İzmir Bağdat Olursa" ve "Bağdat da Beklemiyordu" başlıklarıyla sunulan "bombalanmış" İzmir fotoğraflarının yer aldığı fotoğraf sergisi ve savaş konulu karikatürlerden oluşan bir sergi katılımcıların ziyaretine açıldı.
"Çamuru Al, Barışı Yoğur" sloganıyla, çocukların çamurdan barış işareti yaparak veya diledikleri şe-kilde barışı ifade etmeleri sağlandı , çocuklar Bush'a olan tepkilerini çizdikleri resimlerle ifade etti, "Savaş Oyuncağını Getir, Barışçı Oyuncağı Al" sloganıyla oyuncak silah getiren çocuklara çeşitli oyuncaklar ve-rildi, çocuklara "peace" sembolünün hikayesi anlatıldı; bu hikaye ve barış konulu diğer hikayeler çocuklara basılı olarak dağıtıldı. 'Barış Ağacı'na başta çocuklar olmak üzere her yaşta panayır katılımcısının barışla ilgili dilekleri yazılıp asıldı. Bir animatörle birlikte çocuklarla çuval oyunu vb. oyunlar oynandı, yüzleri boyandı. Büyüklerin de katıldığı "Bush'u Halkala" oyunu oynandı,
Bush kim tanıyor musun? Şimdi nerede? Nereye gitsin? sorularına yanıt arayan bir referandum yapıldı.
Sayısız 'Barış Hatırası' fotoğrafları çekildi, Küresel BAK'la ilişki kurmak isteyenlerden iletişim bilgileri alındı ve 17 Mart İstanbul Mitingi’ne gitmek isteyenlerle iletişim kuruldu.
Düzenlenen etkinliklerden sonra pek çok insan yeni bilgiler edindiklerini, şimdiye dek gördüklerinin gerçek anlamda ilk defa farkına vardıklarını, bu tür etkinliklerin daha çok ve daha sık yapılması gerektiğini söyleyerek Küresel BAK aktivistlerine teşekkür etti.
Deniz