Sosyalist İşçi 275 (17 Mart 2007)

 

Sayfa 8 :


Sona yakın son tur
Irak'ta batağa saplanan Bush, arka bahçesi olarak gördüğü Latin Amerika ülkelerine tura çıktı. Ge-ziden önce yaptığı basın toplantısında Latin Amerika ülkelerindeki yoksulluktan rahatsızlık duyduğunu bu ülkeler için refah ve mutluluğu düşündüğünü söyledi.
Buna yanıt Chavez'den gecikmedi. Latin Amerika'daki yoksulluğun arkasında Bush'un politikaları olduğunu vurgulayan Chavez, Bush'a ikiyüzlülük madal-yasının verilmesi gerektiğini söyledi. Bush tur kapsamında Brezilya, Uruguay, Kolombiya, Guatemala ve Meksika'yı dolaşacak. Ayağının tozuyla gittiği her ülkede büyük protestolarla karşılaşıyor.
Bush Brezilya ile etanol anlaşması yaparken Venezualle lideri Chavez, Maradona ile birlikte Arjantin'de on binlerin katıldığı gösteride konuşma yaptı. Konuşmasında "Bush halk hareketlerini bölmek, aldatmak ve hızını kesmek için geldi" değerlendirmesini yaptı. Gerçekten bu değerlendirmeye milyonlarca Latin Amerikalı katılıyor. ABD bölgede on yıllarca at koşturdu. Sağ hükümetleri ve milisleri çok açıkça destekledi ve finanse etti. Bölgenin talan olmasında, yaygın yoksullukta ve katliamlarda ABD bir numaralı sanık. Ve Latin Amerika halkı bu gerçeği yakından biliyor.
Irak'ta direnişin, içerde savaş karşıtı hareketin köşeye sıkıştırdığı Bush, yanı başında Latin Amerika'da ki gelişmelerle son günlerini yaşadığının farkında. Bu nedenle yeni bir saldırganlık politikası ile bölgeyi ziyaret ediyor. Görüşmelerde kullanmak üzere elinin altında Amerikan şirketlerinin talepleri var.
Bush'un bölgedeki tek sağlam ittifakı Kolombiya'nın sağcı başkanı Avaro Uribe. Uribe ve partisi sağcı milislerle çok yakın ilişkilere sahip. Yaygın siyasi cinayetlerin hâlâ görüldüğü bir ülke Kolombiya. İşte Bush'a kala kala bu kontrgerilla hükümetiyle müttefiklik kaldı. Chavez'in dediği gibi "Bush siyasi bir kadavra, sülfür bile kokmuyor. Yakında kozmik bir toza dönüşecek".


Latin Amerika: hiçbir şey eskisi gibi değil
6. Dünya Sosyal Forumu'nun Venezüella'nın başkenti Caracas'ta yapılan toplantılarından birinde Hugo Chavez'in yaptığı bir konuşmada söyledikleri, Latin Amerika'da 2000'li yılların başından beri süregelen hareketin kökenlerini iyi özetliyor: ''Eğer biz var olan sistemi değiştiremezsek 21. yüzyıl ilerisinde bir yüzyıl olmayacak. Şu anda savaş ve işgallerle insanlık katlediliyor, kapitalizm gezegeni yok ediyor; çevre, denizlerde yaşam, ormanlar, nehirler yok oluyor. Kapita-lizmin bu modeli dünyayı mahve-diyor. Bunu biz değiştirebiliriz. Ya şimdi değiştireceğiz ya da bir daha asla fırsatımız olmayacak.''
Latin Amerika'da olup bitenler, son 10 yıldır dünyaya damgasını vuran anti kapitalist hareketin bir parçası. Bölgede uzun yıllardır yoksulluğun ötesinde bir yaşama itilmiş milyonlar harekete geçince değişimin gücünü gösterdi. Temel ihtiyaçlardan (yiyecek, içecek su vb.) yoksun bu kitleler arka arkaya sağcı hükümetleri devirip kendi temsilcilerini iktidara taşıdılar. Ve bir kenara çekilmiş durumda değiller. Aksine taleplerinin takipçisiler. Onları temsil edenler de güçlerini kitlelerin bu kararlılığından alıyor. Chavez buna iyi bir örnek. Patronların ve ABD'nin darbe girişimlerini Venezüella halkının boşa çıkartması hareketin gücünü gösteriyor.
Latin Amerika'daki radikal hareketlerin nereye gideceğini bugünden kestirmek zor. Sistem içinde mi kalacak, yoksa toplumsal bir devrime mi dönüşecek? Ama devrimin kapısını araladığını söylemek mümkün. Dünya çapında hareket giderek yükselir ve Latin Amerika'daki hareket yalnız kalmazsa kapı sonuna kadar açılacaktır. Bunun bir garantisi var; değişimin gücünü gören kitleler bundan kolay kolay vazgeçmezler.


"Hakikaten toplu yokoluşun kıyısında duruyoruz..."
Nisan ayında Belçika'da gerçekleşecek uluslararası zirvede kamuoyuna açıklanması beklenen Hükümetlerarası İklim Değişikliği Paneli (IPCC) raporu Assosiated Press tarafından ele geçirildi. Rapora göre, küresel ısınmanın zararlı etkileri, bilgisayar modellerinin öngörülerinin aksine, şimdiden günlük hayatta hissedilmeye başladı. Bilim insanları Brüksel'de, 10 ila 20 yıl içinde yüz milyonlarca insanın suya ulaşma imkanı kalmayacağını açıklayacaklar.
1.500'e yakın bilim insanı tarafından ortaklaşa hazırlanan rapor, IPCC'nin 2001 raporunda, küresel ısınmanın ancak gelecekte bölgesel etkiler yaratacak bir gerçeklik olduğu üzerinde uzlaşılmışken, 2007 raporunda "iklimdeki değişikliklerin tüm kıtalarda fizikî ve biyolojik sistemleri etkilemeye başladığını" ortaya konuyor.
Öte yandan Rapor, karbon gazı salınımlarının acilen ve radikal bir biçimde azaltılması durumunda bir umut olabileceğini de belirtirken, AB üyesi ülkeler geçtiğimiz hafta içinde, 2020 yılına kadar karbon salınımlarını %20 azaltmak ve tungsten kullanılan geleneksel ampulleri 2009 yılına kadar piyasadan çekmek üzere uzlaştıklarını açıkladılar.


Eurovizyon
Bu yıl Türkiye, Eurovision'a Kenan Doğulu'nun bir parçası ile katılacakmış. Çok müzikten anlamasam da bu şarkıyı dinleme fırsatım oldu. "Şey,kitap, şekerim" sandığım parçanın "Shake it up şekerim" olduğunu öğrenmem ile şarkıyı beğenmemem arasında bir bağ olmadığını da belirteyim.
21 yaşındayım ve kendimi bildim bileli bir "erovizyon" manyaklığı var bu ülkede. Eurovision'a binbir çabayla yiğit savaşçılar gönderiyor adeta Türkiye. Hatta, son yıllarda en popüler sanatçıları göndermeye çalışılıyor, besteler sipariş ediliyor. Neredeyse "Gazası mübarek olsun, şarkıcılarımızın" nidaları ile yarışma haberleri yapılıyor.
Dünyanın en ünlü ve uzun soluklu şarkı yarışması sayılıyor Eurovision. Her yıl 600 milyona yakın insanın bu yarışmayı izlediği tahmin ediliyor. Diğer ülkelerde nasıldır bilemem ama ne bu kadar ciddiye alındığını ne de hiç önemsenmediğini sanmıyorum.
Bahsettiğim gibi iyi bir müzik dinleyicisi olmasam da müziğin bir savaş olmadığını biliyorum. Müziğin her sanat dalı ve hatta doğanın ve insanın sunduğu pek çok şey gibi "evrensel" olduğunu biliyorum. Ne yazık ki, müzik alanından da bir pazar diye bahsetmeye başladığınız an, ne evrensellik kalıyor ne de müziğin kendisi. Yayıncı kuruluşların alacağı reklama endeksli yarışmalar türüyor. Müzik olmuyor önemli olan; milliyetçi hezeyanlara varan bir "biz ve kazanmak" anlayışı oluşuyor.
Her dileyenin müzikle uğraşabilmesine, yarattığı müziği paylaşmasına, müzikal becerilerini geliştirmesine ve daha önemlisi müziğe ulaşabilmesine olanak tanıyan bir dünyada yaşamadığımız için de bize başka bir dünya gerek!