Sosyalist İşçi 276 (24 Mart 2007)

 

Sayfa 2 :


Tıp ahlakı nedir?
11 Mart'ta "sağlık hakkı için beyaz miting"e katılan sağlık emekçileri, 14 Mart Tıp Bayramı'nda yine sokaktaydılar. Sağlığın piyasalaştırılmasına karşı "g(ö)revdeyiz sloganıyla çeşitli illerde sokağa çıkan sağlık emekçileri taleplerini dile getirdiler.
Eylem öncesi Sağlık Bakanı Recep Akdağ eyleme katılacaklar hakkında "tıp ahlakına aykırı davrandıkları" gerekçesiyle yaptırımlar olacağını söyleyerek tehditler savurdu. Bu teh-ditler başhekimleri hareke-te geçirdi ve birçok hasta-nede eylemi doğrudan en-gellemeye çalıştılar. Kimi hastanelerde özel güvenlikleri sağlık emekçilerinin karşısına çıkartan başhe-kimler, sağlıkçıların tartaklanmasına ön ayak oldular.
Türk Tabibleri Birliği Başkanı (TTB) Gençay Gürsoy, "Asıl tıp ahlakına aykırı olan, sağlığın piyasa kurallarına teslim edilmesidir" diyerek bakana yanıt verdi. Gürsoy aynı zamanda "Sağlığın gittikçe daha belirgin şekilde paralı hale getirilmesine, piyasalaş-tırılmasına , hastalık üze-rinden kâr elde edilmesine karşıyız. Sağlık bir haktır. Satılamaz, devredilemez, meta haline getirilemez. Ama Adalet ve Kalkınma Partisi'nin (AKP) bütün programları buna hizmet ettiği için bu eylemleri yapıyoruz" diyerek eylemlerin startını verdi.


Milli şuursuzluk platformu
Gün geçmesin ki general eskileriyle, emniyet ve yargı eskileri bir araya gelmesin. Milli Uyanış ve Güçbirliği Platformu'da bu bir araya gelişlerin son örneklerinden.
İçinde kimler yok ki: Susurlukçular; İbrahim Şahin ve Korkut Eken, Maraş katliamının bir numaralı sanığı Ökkeş Şendiller, emekli orgene-ral Hurşit Tolon, emekli tümgeneral Sıtkı Sunday, eski DGM başsavcısı ve MHP milletvekili adayı Nusret Demiral, Ankara Ticaret Odası (ATO) Başkanı Sinan Aygün, MHP'liler Agah Oktay Güner, Ramazan Mirza-oğlu, Enis Öksüz, eski emniyet müdürü ve DYP Genel Başkan Yardımcısı Saffet Arıkan Bedük
Bu kadar isim bir arada sıkıntı basıyor. Katiller, işkenceciler yan yana.
Ankara'da bir toplantıyla ortaya çıkan "Milli Uyanış ve Güç Birliği Platformu"nda yapılan konuşmalar ise gözü dönmüşlüğün bir kanıtı. Satı-lık aydınlardan, orduya uzanan ellerin kırılaca-ğından, Türkiye'nin Türk olduğuna kadar geniş bir alanda dar görüşler bir biri ardına sıralandı.
Bu sayfalarda sürekli Hrant Dink'in cenazesinin bir milat olduğunu ve milliyetçi ideolojiye büyük bir darbe vurduğunu söylüyoruz. İşte bu darbeyle birlikte güçleri sarsılan ne kadar karanlık yüzlü adam varsa ortaya dökülüyor. Köşeye sıkışmışlıklarının farkındalar ve bir o kadar da hırçınlar. Radikal Gazetesi bu platformu haber yaparken "emekli generallerin kurtlarla dansı" başlığını atmış. Güzel başlık ama bir eksikle "son dansı".


Serbest bölgede zorlu yaşam
Mersin Serbest Bölge'de faaliyet yürüten 30 firmada çalışan 3 bin işçi çalışma koşullarının düzeltilmesi ve ücretlerin iyileştirilmesi için eyleme geçti. İşçiler ücretlerinin zamanında ödenmemesi, SSK primlerinin yatırılmaması ve mesai ücretlerinin düşürül-mesi nedeniyle eyleme geçtiklerini belirttiler.
16 Mart sabahı erken saatlerde işyerlerinin önünde toplanan işçiler, gece vardiyasına kalan ve eyleme gelmesi beklenen arkadaşlarının eyleme katılmaması için işveren tarafından fabrikalara ki-litlendiğini söylediler. Eyleme katılmamaları için işveren tarafından işten atılmak da dahil her türlü tehdide maruz kalan işçiler çalışma koşulları düzelene kadar iş başı yapmayacaklarını söylediler.
Serbest bölgelerde çalışma hayatı, patronların kanununa terkedilmiş durumda. Her türlü hak kaybı buralarda çalışan işçiler için söz konusu. 16 saate varan ağır çalışma koşullarının yanı sıra ücretler çok düşük. Mersin Serbest Bölge’de 15-16 yaşlarında çok sayıda çocuk işçi çalıştırılıyor. Neredeyse köle emeğine çok ağır koşullarda çalışan bu çocuklar sürekli şiddete maruz kalıyorlar. Örgütlenmenin, sendika-laşmanın önünde büyük engeller var. İşverenlerin despotizmi bunlardan biri.
Mersin Serbest Bölge’deki direniş, bu koşullar düşünüldüğünde oldukça önemli. Birliği sağladıkları görülen işçiler mücadele-lerine devam ederlerse kazanacaklarını biliyorlar.


Yok sayılan Romanlar
Türkiye'de en çok ayrıma uğrayan gruplardan biri de Romanlar. Yaşadıkları ülkelerde yaygın bir ayrımcılığa uğramalarının yanı sıra, resmi belgelere sahip olamayıp kamu haklarından da yararlanamıyorlar. Türkiye'de resmi bir araştırma olmasa da 2.5 milyon kadar Roman'ın yaşadığı tahmin ediliyor. Bu kadar büyük bir nüfusa sahip olsalar da ortada yoklarmış gibi davranmalarının nedeni yaşadıkları korku.
Barınma, sağlık, eğitim ve sosyal haklardan yoğun olarak mahrum bırakıldıkları ve işsizliğe ya da ağır çalışma koşullarına mahkum edildikleri için bu korkunun nedeni gayet anlaşılabilir. Ama artık Romanlar uğradıkları hak ihlallerini duyurmak, yok saymacılığa ve ayrımcılığa karşı mücadele etmek için örgütleniyorlar.
Bu nedenle kurulan "Türkiye'de Romanların Haklarının Geliştirilme-si" projesi birinci yılını doldurdu. "Edirne Ro-man Kültürünü Araştır-ma Geliştirme ve Yar-dımlaşma Derneği"de bu projede yer alıyor. Pro-jeyle ilgili değerlendirme toplantısı da 10 Mart’ta İstanbul'da yapıldı.
Nihai amaçlarını Romanların uğradıkları ayrımcılığı görünür kılmak, bunun karşısında Romanları haklarını savunmak olarak belirten proje çalışanları önümüzdeki dönem faaliyetlerini sıklaştıracaklarını ve daha fazla örgütleneceklerini belirttiler.


Aynı madalyonun iki yüzü: IMF ve savaş

Bizler sorunların mecliste görüşülüp masaya yatırıldığını ve yasa haline getirildiğini düşünürüz. Oysa gerçekte, özellikle çalışma hayatına dönük yasalar IMF'nin istekleri ve dayatmaları sonucu yasalaşıyor. 5 Mart'tan bu yana Ankara'da ikamet eden (Uluslar Arası Para Fonu) IMF heyeti 6. gözden geçirme görüşmelerinde "Sosyal Güvenlik Reformu"yla ilgili bir yasayı hazırlı- yorlar.
Şirket çıkarları için çalıştığından bir an kuşku duymayacağımız IMF heyeti, borçların ana para ve faiziyle birlikte sorunsuz bir şe-kilde ödenebilmesi için bütçeyi para babalarının lehine yapılandırıyorlar. "Sosyal Güvenlik Reformu" gibi hoş bir isme sahip tasarı da bu amaca hizmet ediyor. Bu tasarı yasalaşırsa mil-yonlarca insan çeşitli haklardan mahrum kalacak. Bütçede büyük bir yer tuttuğu düşünülen sosyal haklar (sağlık , yakıt, konut, çocuk katkı payları v.b.) ya tırpanlanacak ya da tümüyle ortadan kaldırılacak.
Türkiye'de çalışan nüfusun yüzde onunu bile örgütleyememiş sendikalar ise, "vatan millet" edebiyatının arkasına takılmış vaziyette gelişmelere arkasını dönüyor. Bütün sorunların ayrılmaz biçimde iç içe geçmiş olduğu koşullarda, milliyetçilikten arınmış, birliği savunan, militan bir mücadele çizgisine ihtiyaç var. Bu çizgi IMF'ye karşı mücadele ile savaşa karşı mücadeleyi birleştirdiğinde kazanacaktır.


Irkçılar ve ırkçılık
Irkçı atasözleri
Çingeneye beylik vermişler, önce babasını asmış.


MERAKlitus

Emekli orgeneral Hurşit Tolon ile birlikte Milli Uyanış ve Güçbirliği Platformu'nu kuran iki Susurluk hükümlüsü kimdir?