Sosyalist İşçi 276 (24 Mart 2007)

 

Sayfa 4-5: Orta Sayfa


Dünya işgale karşı
Göstericiler, Irak savaşı ile Viet-nam savaşı arasındaki benzerliği de çok iyi görebildikleri için, gösteriye Vietnam anıtından başlayıp, 'savaş bakanlığı' Pentagon'un önünde bitirdiler

ABD'nin Irak'ı işgalinin 4. yılı bitti. Savaşın yıldönümü itibariyle ölü Iraklı sayısı 700 bin, ABD askeri sayısı 3 bin küsur. Bir hesaba göre, bu savaş ve işgalin sadece ABD'ye maliyeti (dünyanın geri kalanına ve özellikle de komşu ülkelere maliyetini saymıyorum bile) 2.5 tril-yon dolara ulaşacak. Bu parayla dünyanın bütün yoksullarının barınma, gıda, giyecek gibi temel ihtiyaç sorunları ortadan kaldırılabilir.
Oysa bu para daha fazla Iraklının, daha fazla asker olmak zorunda kalan yoksul (ve çoğu kez siyah veya Hispanik olan) Amerikan gencinin ölmesi pahasına, savaşın ve işgalin sürdürülmesine harcanı-yor.
Sonuçlar vahim. Saddam döneminin bile gerisine düşmüş bir yaşam standardı sürdürmeye çalışan bir ülkeye dönüştü Irak. Ne su bulabiliyor Iraklılar, ne de elektrik. Bunlar olmayına hastalıklar artıyor. Ülkenin her yeri karaborsa çeteleriyle dolu. Açlıktan, susuzluktan ve hastalıktan kırılan Irak halkını bir de çeteler soyuyor. Irak’taki en revaçta mesleklerden biri mezarcılık haline geldi. Çünkü hergün sadece saldırılarda ortalama 100 insan ölüyor. Bunun bütün sorumluluğu, savaş baronlarından oluşan Bush ekinine ait.
Bush'un Irak'a saldırmadan önce söylediği yalanların yalan olduğunu artık bütün dünya biliyor. Daha önce Amerikalıların çoğunluğu bunların gerçek olduğundan kuşku duymuyordu.
Saddam'ın elinde gerçekten de nükleer silahlar olabileceğine ihtimal verenler çoğunluktaydı. Özellikle de 11 Eylül saldırılarından sonra. Dünyanın en büyük barbarlığı gibi tanıtılan, elbette çok acı ama sonuçta sadece iki kulede (ve uçakların içinde, toplam) 2 bin 500 insanın ölümüne yol açtığı halde, iki ülkeyi yerle bir etmenin gerekçesi yapılan 11 Eylül saldırılarının şokunu yaşayan; kendisini dünyanın geri kalanından izole sanan sıradan Amerikalıların çoğunluğu bu saldırıların intikamının alınması gerektiği söyle-mine inanmıştı.
Ama şimdi durum böyle değil. Bugün o sıradan Amerikalıların, sıradan, halktan Amerikan seçmeninin % 74'ü görüşünü değiştirdi. Artık her 4 Amerikalı’dan 3'ü Bush'a ve politikalarının doğruluğuna inanmıyor.
Amerika'da on binler
17 Mart uluslararası eylem gününde 200 şehir-den otobüslerle Washington'a akan on binlerce savaş karşıtı bunu yine sokakta da gösterdi.
Göstericiler, Irak savaşı ile Vietnam savaşı arasındaki benzerliği de çok iyi görebildikleri için, gösteriye Vietnam anıtından başlayıp, 'savaş bakanlığı' Pentagon'un önünde bitirdiler.
Amerika'da savaş karşıtları ABD'nin Vietnam yenilgisinde büyük bir rol oynadılar. Bu savaşta da yine önemli bir rol oynu-yorlar. Savaşı yürüten ekibin işbaşından indirilmesi için ellerinden geleni yapacaklar ve Bush ekibini iktidardan indirecekler.
Yalnız değiller. Bütün dünya işgale karşı olduğunu sokak gösterileriyle kanıtladı. Bizler de Amerikalı savaş karşıtlarına desteğimizi, yalnız olmadıklarını göstermeye devam etmek zorundayız. Tıpkı 1 Mart'ta, 17 Mart'ta olduğu gibi. Biz bu savaşı durdurabiliriz. Çünkü bu savaşı sadece biz durdurabiliriz.
Cengiz ALĞAN


Her yerde gösteriler

Atina, Macaristan, Danimarka, Kıbrıs, İspanya, Nikaragua, Kanada, Şili, Güney Kore, Japonya, Irak başta olmak üzere neredeyse tüm dünyada savaş karşıtı gösteriler oldu.
Gazete yazıları yazılırken ABD’nin çeşitli kentlerinde hâlâ gösteriler sürmektaydi. ABD’de yapılan gösterilerin en büyükleri Washington, Chicago, San Francisco’da yapıldı.
Bush’un kamuoyu desteğinin % 26’lara kadar gerilediği bir dönemde bu gösteriler ayrı bir önem taşıyor. Kendi halkından bile destek alamayan bir savaş ekibinin dünyanın başka ülkelerinde destek bulması mümkün değil.
Irak halkının direnişi dünyadaki savaş karşıtı hareketten destek aldıkça büyüyor ve yayılıyor. Bu desteği sergileyen ABD’li savaş karşıtlarının da elini güçlendirmek için mücadeleye devam.


İstanbul’da 3 ayrı eylem
Bütün dünyada savaş karşıtları, bulundukları şehirlerde merkezi eylemler düzenlemeye çalışırken Türkiye'deki eylemlerin İstanbul ayağında üç ayrı eylem düzenlendi. Sendikalar ile TMMOB'nin şehir dışından otobüs kaldırdığı Küresel BAK eylemi, başını Yurtsever Cephe'nin çektiği ve sadece emperyalist savaşlara karşı olan Dolmabahçe eylemi ve İslamcıların bir örgütlenmesi olan Özgür-Der eylemi.
Toplamda 10 bin kişiyi bulmayan bu eylemlerin birleşik yapılması nicelikten öte bir anlama sahip olacaktır. Gösteriyi yoldan ya da evinde TV'de izleyen, gazetede okuyan ama gösteriye çeşitli nedenlerle katılamayan insanlar üzerinde daha büyük bir etki ve güven hissi yaratacaktır.


Savaş karşıtları Küresel BAK ile Kadıköy’deydi
İlle de barış olsun
Irak'ta yaklaşık bir mil-yon kişiyi öldüren, milyonlarca insanı evsiz bırakan ABD işgalinin 4. yılında tüm dünyada savaş karşıtı etkinlikler düzenlendi.
17 Mart Küresel Eylem Günü'nün inşasında Küresel BAK yüz günde yüz toplantı hedefini aştı.
Kasım ayından beri ondan fazla şehirde yüzlerce toplantı, söyleşi yapmanın yanı sıra uluslararası toplantılara da katıldı.
İzmir ve İstanbul'da üç gün süren Barış Panayırı etkinliği sayesinde yaklaşık kırk bin kişiye ulaşıldı. Binlerce aktivist föyü dolduruldu.
Ankara'da 'Umut İşgal Edilemez' etkinliğinde birçok üniversite öğrencisine ulaşıldı. Basın açıklamaları, konserler düzenlendi. Birçok yerel gazetede 17 Mart duyurusu yapıldı.
Bütün bu etkinliklerin hepsinde ABD'nin savaş politikaları, Irak halkına yaptıkları teşhir edildi. Konuşmacılar, sanatçılar tüm dünya savaş karşıtlarıyla beraber 17 Mart'ta sokakta olmaya çağrı yaptı.
İstanbul Kadıköy'de düzenlenen eyleme 6 bin kişi katıldı. Küresel BAK korteji yine en canlı, en renkli, en genç kortejdi. Eylem esnasında BAK korteji sürekli büyüdü.
Rengarenk bayrakları, sloganları sayesinde yol kenarında eylemi izleyen insanları da arasına katabileceğini gösterdi.
"Hepimiz Ermeni'yiz" sloganı atıldığında bütün kitle slogana katıldı. Bu da gösteriyor ki (çok çeşitli kesimlerden insanları bünye-sinde barındıran BAK'ı baz alacak olursak) büyük bir çoğunluk hâlâ milliyetçi-liğe ve ırkçılığa karşı. Sa-vaş karşıtları ellerinde "He-pimiz Iraklıyız" dövizleri taşırken, "Hepimiz Erme-ni'yiz" sloganı atmayı ve bu iki sorunu kolayca birbirine bağlamayı biliyor.


GÖRÜŞ
Çanakkale geçilmez
"Tekil devlet yapımıza saldıranlar, ortak değerlerimizi vurgulamak yerine yapay ayrılıklar yaratmaya çalışanlar tarihin tozlu ve kara sayfalarında kaybolacaklardır" demiş Cumhurbaşkanı Sezer, Çanakkale Şehitlerini Anma Günü'nde konuşurken. "Herhalde", diye düşündüm, "CHP'den, silahlı kuvvetlerden ve Cumhuriyet gazetesinden söz ediyor". Memlekette Necmettin Erbakan'ın başbakan olmasından bu yana, on küsur yıldır yaratılan en önemli "yapay ayrılık" laik-şeriatçı ayrılığı olduğuna göre, başka neden söz ediyor olabilir ki?
Sonra düşündüm, Türkiye Silahlı Kuvvetleri hakkında Cumhurbaşkanı'nın "tarihin tozlu ve kara sayfalarında kaybolacaklardır" demesi biraz garibime gitti. Anlaşılan, Kürt hareketinden söz ediyormuş!
İlginç, değil mi? Gerçek Türkiye'de şeriat isteyenlerin oranı belki %1, belki %2, toplumun ezici çoğunluğunun laikliğe bir düşmanlığı yok, dolayısıyla laik-şeriatçı ayırımı tümüyle yapay. Gerçek Türkiye'de Kürt olmak kendi dilini konuşan, daha yoksul olan, baskıya ve ırkçılığa maruz kalan bir kişi olmak demek, yani Türk'ten farklı olmak demek, yani ayırım yapay değil.
Oysa, deriniyle ve sığıyla, tüm devlet güçleri ve resmi ideologlar yapay ayırımı gerçek, gerçek ayırımı yapay olarak göstermek için elinden gelen her şeyi yapıyor!
Her iki durumda da, "korkunç" bir düşman göstermiş oluyor. Bir yanda, Müslümanlar, şeriat isteyenler, "örümcek kafalılar", cumhuriyeti yıkmak isteyenler; bir yanda da yapay bir ayrılık yaratarak ülkeyi bölmek isteyen "terörist" Kürtler.
Böylece, Türkiye'nin müthiş bir saldırı ve tehdit altında olduğu anlatılıyor. Gerçek düşman olup kendilerini gizleyen, takiye yaparak sanki düşman değillermiş gibi görünen "şeriatçılar"; aslında ayrı olmayan ama ayrı olduklarını savunan Kürtler; ve elbet Türkiye üzerinde karanlık "oyunlar" ve "planlar" kuran "dış güçler".
Sezer, Çanakkale Savaşı'nın 92. yıldönümünde konuşuyordu. Onuncu, yirminci, yüzüncü yıldönümlerinin kutlanmasını anlarım da, 92'nin anlamı ve önemi nedir? Üstelik, bizzat Çanakkale Savaşı'nın önemini anlamak da güç. Evet, İngilizlerin Çanakkale Boğazı'ndan geçerek İstanbul'a ulaşmaları engellendi. Ama İngilizler üç yıl sonra İstanbul'u yine işgal etti! Çanakkale, savaşın sonucunu değiştiren bir muharebe değildi.
İstanbul'un dört bir yanına dikilen dev Türk bayraklarıyla, yakalara takılan Atatürk siluetli rozetlerle, her yerde ve her zaman Atatürk edebiyatı yapmakla aynı anlamı taşıyor Çanakkale Şehitlerini Anma Günü. Sezer'in dediği gibi "saldıranlar" var, ama "tarihin tozlu ve kara sayfalarında kaybolacaklar" çığlığını atma anlamını taşıyor.
İrfan Aktan'ın derlediği Zehir ve Panzehir kitabında Tanıl Bora şöyle diyor: "Samuel Huntington Biz Kimiz adlı kitabında Amerikan halkının 11 Eylül'den sonra ... tehdit algısına karşı müteyakkız duruma geçtiğini belli etmek için çok yaygın biçimde bayrak asmaya başladığını ... söylüyordu". Amerikalılar Çanakkale şehitlerini anamadıkları için sadece bayrak asıyor, ama olgu aynı olgu: Devlet, saldırıya ve düşmana işaret ediyor, halkı milliyetçilik etrafında birleştirmeye çalışıyor.
Yine Bora ile bitirelim:
"Burada en büyük talihsizlik, CHP'nin bu akıntıya karşı bir sal bile yüzdürmüyor olmasıdır; CHP'nin bu dalganın imkânlarından istifade etmek dışında hiçbir perspektifi yok. Sol açısından en büyük problem, bu dalganın dışında kalınamayacağı ve popülerleşmek ve meşrulaşmak açısından bu milliyetçi tepki potansiyeline bir şekilde eklemlenmek gerektiği düşüncesi. Bu, tam intihari bir düşüncedir".
Roni Margulies