Sosyalist İşçi 276 (24 Mart 2007)

 

Sayfa 8 :


Kyoto'yu
imzala
Kyoto protokolü 1992'de imzaya açılan ancak 1994'te yürürlüğe giren, 2008-2012 yılları arasında imzalayan ülkelerin sera gazı salınımlarını indirmek üzere hazırlanmış olan bir anlaşma. Anlaşmaya göre ortalama 5,2 oranında bir indirim söz konusu ancak AB’de bu oran %8.
Kyoto’yu imzalamamak dünyayı sona götürür
Kyoto Protokolü’nü imzalamayan ülkeler olan ABD ve Avustralya'nın yanında Türkiye de yer alıyor. Üstelik 1990-2004 yılları arasında sera gazı salınımını 170 milyon tondan 357 milyon tona çıkartarak dünyada 13. sıraya yerleşti.
Bilim insanlarının dünyanın bu gidişatının durması için sera gazı salınımının azaltılması ile ilgili ortaya attığı rakamlar ilk bakıldığında imkânsız gibi görünüyor. Rakamlar 2050 yılında kadar ortalama %95 oranında bir azaltmaya gidilmesi gerektiği yönünde.
Küresel ısınma ile ilgili her geçen gün daha korkunç gerçekler açıklanıyor. Kuraklık ve su-suzluk dünya için olduğu kadar Türkiye için de ciddi bir tehlike. Türkiye Kyoto'yu imzalamaması durumunda kendi sonunu getirmiş olacak. Kyoto'yu imzalamamak demek, tüm insanlığı tehdit eden küresel ısınma felaketini umursamamak, bunun için hiçbir şey yapmamak demek. Türkiye küresel ısınmanın ciddiyetinin farkına vararak Kyoto'yu acilen imzalamalı, yenilenebilir enerji kaynakları kullanımına geçmelidir.
Türkiye'nin Kyoto'yu imzalaması, yaşanacak bir dünya kalması için bir adım. Bunu böyle görmek ve bu yönde hükümetin üzerinde baskı kurmak gerekiyor. Önce Türkiye ve Kyoto'yu imzalamayan diğer ülkeler olan ABD ve Avustralya üzerinde imzalaması yönünde baskılar oluşturulmalı.
Daha sonrasında Kyoto Protokolü'nün ülkeler üzerindeki yaptırımlarını arttırmak üzere çalışmalı, sera gazı salınımı indiri-minin şu anda imkânsız gibi görünen %90'lı rakamlara getirilmesini sağlamalı.
Tüm bunlar bizim için önce Türkiye'nin ve imzalamayan diğer ülkelerin üzerinde baskı oluşturmamız durumunda mümkün.
Tüm bunları yapmamız da mümkün. Bizler iki yıldır yürütülen kam-panyalar ile küresel ısınma gerçeğini kabul ettirdik. Şimdi Kyoto'yu imzalamamanın da bizim ve yeryüzünün yaşam hakkını elinden almak olduğunu ve bunu vermeyeceğimiz gösterebiliriz.
Türkiye Kyoto'yu, sana-yisinin geliştirmekte olduğu savı ile imzalamı-yor. Dünyayı yalanlarla ördüğü haksız savaşlarla zaten mahveden ABD ise mali yükü fazla olduğundan imzalamak istemiyor. Yenilenebilir enerjinin ve sera gazı salınımlarını azaltmak üzere filtre kullanmanın maliyeti ABD için fazla, ancak Irak'ta daha çok sivili öldürmek üzere savaşa eklenen mil-yonlarca dolarlık ek bütçe fazla değil.
Kyoto kazanmanın ilk adımı
Türkiye ve ABD'nin yanında tüm ülkelerin Kyoto'yu imzalaması ya da onlara bunu imzalatmak, ABD'nin dünya üzerinde yaratmaya çalıştığı hegemonyaya bir balta daha vurmak, Türkiye'nin ve AKP hükümetinin uygulamaya çalıştığı neoliberal politikalara bir çelme daha atmış olmak, IMF ve DTÖ'nün yeni po-litikalarının önünü kesmek ve en önemlisi de inandığımız başka bir dünyaya koca bir adım daha yakın olmak demek.
Bunun için Kyoto'yu İmzala kampanyasını büyütmek, 28 Nisan ‘Başka Bir Enerji Mümkün’ mitingini daha büyük yapmak için uğraşmak gerekiyor.
Bu hafta sonu dünyanın her yerinde milyonlarca insan ile birlikte Irak işgaline karşı yürüyerek ne kadar çok olduğumuzu gösterdik. Şimdi savaşsız bir dünya istemediğimiz gibi temiz ve yaşanılabilir bir dünya istediğimizi gösterme zamanı.
ABD hegemonyasını, AKP hükümetinin neoliberal politikalarını, IMF ve DTÖ yaptırımlarını durdurmak mümkün.


Irank halkı kazanacak!
17 Mart'ta Kadıköy'de, işgale karşı küresel eylem için binlerce insan buluştu. "Dön Evine bUSh" eyleminde binler, Irak işgaline öfkelerini dillendirmekle kalmadı, olası bir İran saldırısına karşı olduklarını da ifade ettiler.
Eylemde, "Necef, direniyor! Felluce Direniyor! Bağdat Direniyor! Irak Direniyor!" sloganı atılıyor, ardından da hep beraber ekleniyordu: Irank Halkı Kazanacak! Elbette, sloganın aslında da gerçek hayatta da ne Irank diye bir yer ne de Irank halkı diye bir halk var. Sloganın aslında olan "Irak", eylemde bir kaç kere söylenirken eyleme katılanlardan bir kısmı "İran" diye bağırınca, Irank diye duyuldu.
Bu eyleme katılanların kafasının karışık olduğunu ya da "yanlış" yaptıklarını da göstermiyor.
Bugün ABD, İran'a saldırmak istiyor. Arka bahçesi Latin Amerika'da Bush'a kafa tutmayan çok az hükümet kaldı. ABD ise Irak bataklığında debelenmekte olduğundan, dünyaya emperyal bir güç olarak istediği "ayarı çekme" konusunda ellerini rahatça kullanamıyor.
Küresel eylem gününde onlarca ülkede milyonlar sokaklarda bir kez daha işgale karşı seslerini yükselttiler. ABD'nin evindeki yangın ise gittikçe büyüyor. Irak direnişi de ABD'nin askeri gücünü yenemeyecek olsa da, askeri olarak ellerini bağlıyor. Necef, Felluce, Bağdat direndikçe, ABD Tahran halkına saldıramıyor.
Eyleme gelenler de kafaları karıştığı için İran demediler. Necef'in direnişi ile İran halkına dönük saldırı arasındaki bağı kurdular. Üstelik bunu da İstanbul sokaklarında yaptılar.