Sosyalist İşçi 277 (29 Mart 2007)

 

Sayfa 6 :


1871 Paris Komünü
Sıradan insanların iktidarı
21. yüzyıl, toplumun üzerinde asılı duran devletlere, seçmenleri yerine özel şirketlere hizmet eden parlamentolara, yeni-liberal saldırının basit birer aracı haline dönüşmüş egemen sınıf partilerine karşı çalışan sınıfların öfkesiyle başladı.
Son yirmi yılda dünyanın değişik yerlerindeki birçok ülkede genel grevler, kitlesel yürüyüşler sonucu bir çok hükümet devrildi. Bugün başta Bush çetesi olmak üzere bir çok yeni-liberal hükümetin ayakta kalıp kalmaması pamuk ipliğine bağlı.
Onları indirdik, yerine ne koyacağız?
136 yıl önce Parisli işçiler ve ezilenler gerçekleştirdikleri Komün Devrimi'yle gerçek bir yanıt üretmekte gecikmediler.

Savaş ve devrim
1870'ler ve 1840'lar, kökleri 16. yüzyıla dayanan kapitalizmin yaygınlaştığı ve egemen üretim tarzı haline geldiği dönemdi. Günde 16-18 saat boğaz tokluğuna çalışma, kadın ve çocuk emeğinin sömürüsü, şehirlerde insanlık dışı koşullarda yaşam demek olan kapitalizm uluslararası devrim dalgasıyla karşılaşılandı.
1810 - 1848 yılları arasında başta Fransa olmak üzere bir çok Avrupa ülkesinde ayaklanmalar yaşandı. Ancak vakit er-kendi, tarih sahnesine çıkmış yeni güçler çözümü bilmiyorlardı henüz.
23 yıllık bir geri çekilme, hazırlık, olgunlaşma ve örgütlenme döneminin sonunda Fransa'da hava değişecekti. 19 yıldır hüküm süren Louis Bonaparte iktidarı yönetemez hale gelmişti. Çalışan sınıflar kendi örgütlerini kurmaya başlamıştı. İki iktidar yan yanaydı.
Devrimi engellemek için savaşa başvurdular. III. Napolyon 19 Temmuz 1870'te Bismarck liderliğindeki Prusya'ya (ilerde Almanya olacak) savaş açtı. Bu nefretle karşılandı. Ancak bozgun gecikmedi. 2 ay sonra yenilen ve düşmana esir düşen III. Napolyon'un temsil ettiği kapitalistlere karşı çalışan sınıflar kendi iktidarlarını kurmak için harekete geçtiler. Fransız kapitalistlerini kurtarmak bu kez Bismarck'a düşecekti, Prusya ordusu gelişen devrimi ezmek için Paris'i kuşattı. Çalışan sınıflar silahlandı ve Paris'i savunmaya başladı.
Yiyecek stoklarının erimesi, bombardıman ve zengin-fakir arasındaki uçurum kadar burjuva hükümetleri de Parislileri kızdırmıştı.
Fransız hükümetinin başbakanı Louis-Adolphe Thiers, alternatif hükümet tehlikesini görmüştü. Hemen koşup Prusyalılarla ateşkes imzaladı ve dönüp Parislilerden ellerindeki silahları istedi. Paris'i savunan Ulusal Muhafızlar Örgütü (ordu) buna şiddetle karşı çıktı. Paris'in yirmi iki ilçesinde yaşayanlar ayrı ayrı toplandılar. Uluslararası İşçi Derneği (I. Enternas-yonal) Fransa Şubesi sosyalist devrim çağrısı yaptı.
Thiers yurtseverlik çığlıkları atarak askerlere isyancıları vur emri verdi. Paris halkı askerlerin etrafını çiçeklerle sardı, kardeşleşme yaşandı, askerler ateş açmayı reddetti. Bir günde çoğunluk kan dökmeden iktidarı alacak, giyotinlerle anılan burjuva devrimi yerine bambaşka bir devrim kendiliğinden gerçekleşecekti.

Komün: Doğrudan demokrasi
18 Mart'tan 18 Mayıs 1871'e kadar iki ay gibi kısa bir süre iktidarda kalmayı başaran Komün'ün farkı neydi?
Kapitalist devlet ve kurumları ezilenler için araç olamaz. Toplumun özgürleşmesi için askeri ve bürokratik makine yıkılmalıdır.

Yıkılanın yerine ne gelmelidir?
Komünün ilk kararı, düzenli ordunun kaldırılması ve onun yerine tüm halkın silahlandırılmasıdır. Herkesin 'ordusu' böylece hiç kim-seye baskı uygulayama-yacaktır.
Komün şehrin çeşitli ilçelerinden dolaysız seçimle gelen temsilcilerden oluşur. Bu üyeler seçildikleri gibi hemen geri çağırılabilirler. Ezilenler doğrudan iktidarı denetler.
Komündeki temsilciler ortalama bir işçi kadar maaş alır. Böylece ayrıcalıklara son verilir ve iktidar kendini toplumun üzerindeki bir baskı gücü değil, basit bir yönetim aracına dönüşür.
Yıkılanın yerine gelen doğrudan demokrasidir. Komün, iktidarı korumak, pekiştirmek yerine dağıtarak önemsizleştirir ve sönümlenmesinin de önünü açar.

Kendi küllerinden doğan devrim
136 yıl önce tarihin ilk sosyalist devriminin ürettiği çözümler 21. yüzyılda da güncel.
Bir dakika oy verip beş yıl boyunca denetlenemeyen meclislere karşı çözüm Komündür!
Dışarıda askeri macera-lara atılan, asıl amacı 'içerdekileri' ezmek olan bürokrasilere ve ordulara karşı çözüm Komündür!
Savaşı durdurmanın yolu Komündür!
Piyasa ekonomisinin yıkıcılığına karşı çözüm Komündür!
Ekolojik olarak sürdürülebilir ve insanca bir yaşam Komünle mümkündür!
Komün dün yenildi, Paris dışına çıkamadığı ve tüm dünyaya yayılamadığı için. 30 bin kişi Paris barikatlarında katledildi. 20 bin kişi idam edildi. 7 bin kişi sürgün edildi, on binlerce devrimci hapse atıldı. Komün devrimcilerinin çoğu gençler ve kadınlardı.
Komün Devrimi, 21. yüzyılda kendi küllerinden diriliyor. Sıradan insanlar ulus-devletlerden, burjuva parlamentolardan, düzenli ordulardan yaka silkiyor. Devrimciler kapitalizmin çözümsüzlüğüne karşı Komün'ün çözümünü her fırsatta hatırlatmalı.
Volkan AKYILDIRIM


FİLM
26. Uluslararası İstanbul Film Festivali Başlıyor
26. Uluslararası İstanbul Film Festivali, 31 Mart-15 Nisan tarihleri arasında gerçekleşecek. İstanbul Film Festivali bu yıl, 2006 ve 2007'nin yeni yapıtlarının yanı sıra unutulmaz klasik filmler ve sinema tarihinin usta yönetmenlerinin başyapıtlarından seçmeler içeriyor.
İstanbul Film Festivali'nde; Avrupa Konseyi işbirliğiyle bu yıldan itibaren "Sinemada İnsan Hakları" bölümünde bir filme Avrupa Konseyi Sinema Ödülü (FACE / Film Award of the Council of Europe) verilmeye başlanıyor.
Avrupa Konseyi'nin değerlerini, kişisel ve siyasal özgürlük ve hukukun üstünlüğünü önde tutan filmleri onurlandırmayı amaçlayan FACE Ödülü, insan hakları konusunda kamuoyunda ilgi ve bilinç uyandıran, bu konunun öneminin daha iyi anlaşılmasına yol açan bir filmin yönetmenine verilecek.
İstanbul Film Festivali, 30 Mart Cuma akşamı Lütfü Kırdar Kongre ve Sergi Sarayı'nda gerçekleşecek Açılış Töreni'nin ardından Ferzan Özpetek'in son filmi Bir Ömür Yetmez / Saturno Contro'nun Türkiye'deki ilk gösterimi ile başlıyor.
İstanbul Film Festivali'nin 14 Nisan Cumartesi günü yine Lütfü Kırdar Kongre ve Sergi Sarayı gerçekleşecek Kapanış ve Ödül Töreni'nin ardından ise; Steven Soderbergh'in İyi Alman / The Good German filmi gösterilecek. Joseph Kanon'ın aynı adlı romanından uyarlanan ve başrollerini George Clooney, Cate Blanchett ve Tobey McGuire'ın paylaştığı İyi Alman Amerikalı bir savaş muhabirinin bir zamanlar sevgilisi olan Alman kadını bulmak için savaş sonrası Amerikan işgali altındaki harap Berlin'e dönmesini anlatıyor.
Festival'de hafta içi gündüz seansları yine yalnızca 2,50 YTL'den satılacak.


Apocalypto

Yönetmen: Mel Gibson

Mel Gibson Cesur Yürek ve İsa'nın Çilesi filmlerinden sonra yine tarihi bir kesiti, bu kez de Maya uygarlığının çöküş dönemini anlatıyor.
Filmin anlatım dili çok akıcı. Verdiği mesajlar ise şüpheli. Daha komünal yaşayan bir grup vahşice saldırıya uğradıktan sonra, idam, vahşet, kaçma kovalama sahneleriyle uygarlığın çökmeyi ne kadar da hak ettiği vurgulanıyor.
Sonlara doğru beyaz işgalciler şöyle bir görünüyorlar ama uygarlık zaten çökmüş gibi anlatılıyor filmde.
Filmin başında Wiliam Burke'dan yapılan alıntı da Mel Gibson'ın vermek istediği mesajı anlatıyor. Kendi içinde çürümeyen hiçbir uygarlık dış güçlerce parçalanamaz.
Belki aşağıdan hareketlerin çürümeyi çözme yeteneği vardır! Bu perspektif şimdilik Gibson'ın ilgi alanında değil.