Sosyalist İşçi 287 (23 Haziran 2007)

 

Sayfa 8 :


IMF politikaları milyonları açlığa mahkum ediyor
Adalet yok!

Kapitalist şirketler kârlarına kâr katıp büyürken Türkiye emekçi sınıfları hızla yoksullaşıyor. En zengin yüzde 10'la en fakir yüzde 10 arasında 13 kat gelir farkı olan Türkiye'de adaletsizlik devlet eliyle örgütleniyor.
Patronlar az vergi veriyor ya da hiç vermiyor. En çok vergiyi ödeyenler asgari ücretliler. Ancak asgari ücret yoksulluk sınırının altında.
Yeni-liberalizmin topluma ödettiği fatura çok ağır: Yaşarken ölmek.
IMF denetiminde, yeni-liberal hükümetlerin son 30 yılda uyguladığı ekonomik politikalar sonucu ücretler hızla geriliyor, fakirlik yaygınlaşıyor. Bizden çalınan kapitalistlerin kasasına giriyor, yerli, yabancı, çoğu zaman ortaklaşa kanımızı emenlerin cebine.
AKP, 'Türkiye ekonomisi büyüyor,' 'milli geliri artırıyoruz' diyor, ancak artırdığı tek şey zenginlerin serveti.
Türkiye'de bir çok şey de olduğu gibi gerçek işsizlik rakamları saklanıyor.
Bağımsız iktisatçılar ve sendika araştırmaları 10 milyonun üzerinde işsiz olduğunu söylüyor. İşsiz-ler ordusu, çalışanlar üzerindeki patron baskısını artırıyor. Milyonlarca çalışan kölelik ücretlerine ve aşırı çalışmaya mecbur bırakılıyor.
IMF reçeteleri Türkiye toplumunu hızla yoksullaştırdı.
1999 ve 2001 krizleri sonucunda çalışanların ücretleri yüzde 40 oranında gerilemişti. Mallar ve hizmetler pahalanırken, ücretlerin aynı yerde seyrettti.
IMF en ağır darbeyi köylüye vurdu. IMF dayatması yapısal uyum prog- ramları sonucu bellli başlı tarım ürünlerinin ekimi yasaklandı. Milyonlarca fakir köylü, tarımsal desteklerin ve toplu alımların kesilmesiyle, kendini besleyemez duruma geti- rildi. Göçe zorlandılar ve şehirlerde işsizler ordusuna katılarak sefaleti yaşıyorlar.
Tarımsal ürünler artık, ithal ediliyor.
AKP hükümeti azgın yeni-liberalliği ve işçi düşmanlığıyla hep zenginlere çalıştı.
Dünyanın en büyük 500 şirketinin içinde yer alan Koç Holding’in başı Rahmi Koç'un '20 yılda yapılamayanı, 4 yılda yaptılar' yorumu durumu yüzsüce özetliyor.
Patronlar işçileri laik-dindar olarak böldükçe, Türk milliyetçiliği patronlarla çalışanların arasındaki uçurumun üzerini örttükçe, sendikalar devletin saldırısı ve özelleştirmeyle küçüldükçe ekmeğimiz parça parça çalındı.
22 Temmuz seçimlerine katılan tüm düzen partileri yeni-liberal saldırganlığı arttırmakta anlaşıyor.
Ancak 30 yıl yeter! IMF'ye dur demenin vakti geldi de geçiyor.
Yeni-liberal politikalara karşı emekçi sınıflar mücadele etmeden ne fakirlik önlenebilir ne de Türkiye'de gerçek bir değişim sağlanabilir.


Asgari ücret yoksulluk sınırının altında
İnsanca yaşamak için 4 kişilik bir aile için gerekli asgari harcamalar üzerinden yapılan hesaplamaya göre bulunan açlık sınırı, 403 YTL olan asgari ücretten yüzde 50 daha fazla, yoksulluk sınırı ise asgari ücretin 5 katını aşıyor.
Asgari Ücret Tespit Komisyonu kararı doğrultusunda, yıl sonuna kadar geçerli olacak asgari ücrette 1 Temmuzdan itibaren düzenlenmeye gidilecek. Buna göre, halen 16 yaşından büyükler için brüt 562.50, net 403.03 YTL olan asgari ücret, brüt 585, net 419.15 YTL'ye yükselecek.
Yüzde 4'lük zamla ne almalı?
Birleşik Metal İş Araştırma Dairesi asgari ücrete yapılacak olan yüzde 4'lük zammın, geçim koşullarına katkısını araştırdı. Yapılan hesaplamaya göre, asgari ücretli aldığı günlük 54 kuruşluk zamla 170 gr pirinç, 10 gr bebek maması, 40 gram dana eti, 60 gram beyaz peynir, 40 gram bal, 60 gram çay, 10 gram nescafeden birini tercih etmesi gerekiyor. Yapılan zamla bir yerden bir yere gitmesi bile mümkün değil. Çünkü belediye otobüsü için tek bilet veri- len zammın iki katından fazla. Aldığı zamla dışarıda bir tas çorba içmek isteyen asgari ücretli yaklaşık dört günlük zammı lokantaya bırakmak zorunda.
Brüt ve net, en fazla vergiyi asgari ücretli ödüyor
Maliye Bakanlığı Gelir Politikaları Genel Müdürlüğü'nün yaptığı araştırma vergide adaletsizliğin boyutlarını sergiliyor. Küçük esnaf ve sanatkarın ayda ortalama 18 YTL vergi ödediği ülkede, bu rakam işçi ve memurlar için 175 YTL, mobilyacılar için 68 YTL, lokantacılar için 63 YTL, deterjan ürünlerinin ticaretini yapanlar için de 51,5 YTL olarak belirlendi.
Yaklaşık 800 bin esnaf ve sanatkar, 2004 yılında ayda ortalama 7,5 YTL, 2005 yılında da 13 YTL gelir vergisi ödedi. Bu rakam, 2006 yılında 18 YTL'ye yükseldi.
Bu dönemde asgari ücretlilerin aylık vergisi ise 68,5 YTL oldu. Aylık ortalama vergi, sayıları 7,5 ile 8 milyon arasında bulunan işçi ve memurların tümü için de 175 YTL olarak hesaplandı. İşçi ve memurların 2005 yılındaki aylık ortalama vergisi ise 164,5 YTL düzeyinde gerçekleşti.
Buna karşılık müteahhitler ayda ortalama 319 YTL, elektrikli ev aleti imalatçıları 188 YTL, kuyumcular 132 YTL, fırıncılar 109 YTL, seyahat ve turizm işletmeleri 76 YTL, mobilyacılar 68 YTL, lokantacılar da 63 YTL vergi verdi.
Hükümet, sürekli TÜSİAD ve TOBB'un yani patronların istekleri doğrultusunda vergi indirimine gidiyor.
Sistem kapitalistlerin sistemi.


100 zengin Türk 14 milyon yoksula bedel
Forbes dergisinin Dünya Zenginleri ile ilgili araştırması Türkiye'de gelir adaletsizliğinin boyutlarını sergiliyor. Araştırmaya göre Türk zenginlerinin sayısı 25, varlıklarının toplamı da 38,8 milyar dolar.
Türkiye’nin en zengin 100 kişisinin servetlerinin toplamı 114 milyar dolara yakın.
En Zengin 25 kişi ve Servetleri (dolar olarak):
Hüsnü Özyeğin :3.5 milyar
M. Karamehmet: 2.4 milyar
Erol Sabancı: 2.1 milyar
Şevket Sabancı: 2.1 milyar
Şarık Tara: 2 milyar
Ahmet Zorlu: 1.8 milyar
Aydın Doğan: 1.6 milyar
Turgay Ciner: 1.5 milyar
Rahmi Koç:1.4 milyar
Semahat Arsel: 1.4 milyar
Ferit Şahenk: 1.3 milyar
Bülent Eczacıbaşı :1.2 milyar
Murat Vargı: 1.2 milyar
Olgun Zorlu: 1.2 milyar
Suna Kıraç: 1.2 milyar
Tuncay Özilhan: 1.2 milyar
Filiz Şahenk: 1.1 milyar
Kamil Yazıcı: 1.1 milyar
Yalçın Sabancı: 1.1 milyar
Asım Kibar: 1 milyar
Faruk Yalçın: 1 milyar
Hasan Çolakoğlu: 1 milyar
Mehmet Sinan Tara: 1 milyar
Murat Ülker: 1 milyar
Ömer Sabancı: 1 milyar


Çöp Sepeti
Küçük bir bağırsak problemi geçirdiğim için SSK hastanesine gittim. Hastanenin girişinde bakanlıktan gelen bir uyarı vardı: "İlaç tanıtımının mesai saatleri dışında yapılması…" Firmanın çalışanları (reprezantlar) ilacı tanıtmak için maaş almıyorlar. İlacın çok satması için maaş alıyorlar. Bu nedenle de bir şekilde doktorun mümkün olduğunca çok sefer ilacın ismini görecekleri küçük promosyon malzemeleri veriyorlar doktorlara. Havlu, kalem, sabun, kalemlik vb. Günlük kullanımda doktorun göreceği o ilacın adını ona sürekli fısıldayacak küçük reklamlar.
İlaç insanların sağlık sorunlarını giderecek araçlar değil. Patent altına alınan, üreticisinin belirlediği fiyat aralığında satılan, parası olmayanın ulaşamadığı ama üreticisi için kârlı bir yatırım. Bu nedenle, "bir şekilde" daha çok satılmasını sağlamak gerek. İşte bu küçük reklamcıklar da bu kirli işi yapmanın en masum yolu.
Sadece yaşamsal olan ilaç "sektörü" değil, bütün sektörler benzer promosyon malzemeleri basıyorlar, dağıtıyorlar. Çoğumuz için "beleş" demek olan promosyon malzemelerine her yıl milyonlarca dolar harcanıyor. Sonra o malzemelere ne oluyor?
Sadece Amerika'da %60'ı hiç kullanılmamış 500 milyon (500.000.000) adet promosyon amaçlı üretilen çakmak çöpe atılıyor. Diğer ürünler de benzer bir sonla karşılaşıyor. Üstelik, promosyon malzemelerinin çoğu kötü kalitede malzemeden üretiliyor ve kullanım ömrü muadillerinin dörtte biri kadar.
Kapitalizm, etkisiz, pahalı veya gereksiz ilacı bize kakalamaya çalışan bir sistem. Kapitalizm, çöpe atılmak için "reklamcıklar" üreten bir sistem. Kapitalizm, tarihin çöplüğüne gönderdiğimizde daha sağlıklı yaşabileceğimiz bir sistem.
Ersin TEK