Sosyalist İşçi 291 (21 Temmuz 2007)

 

Sayfa 3 :


BAŞYAZI
23 Temmuz
Seçimden uzlaşma çıkacaktır
Yeni bir döneme giriyoruz. Cumhurbaşkanlığı seçimlerindeki tıkanma ile başlayan süreç Türkiye’yi bu seçimlere sürükledi.
Cumhurbaşkanlığı seçimleri Genelkurmay sitesinden çıkan muhtıra ile şekillenmiş ve Anayasa Mahkemesi’nin kararı ile noktalanmıştı.
Seçimler büyük olasılıkla yeni bir cumhurbaşkanının seçilmesine olanak vermeyecek. Cumhurbaşkanı’nın seçilmesi için üçte iki çoğunluk gerekli ve şimdiden belli ki bu çoğunluğu hiçbir siyasi parti kazanamayacak. Zaten AKP’nin seçimlere itilmesinin amacı da buydu.
Bu durumda yeni parlamento krizle işe başlayacak. Erdoğan seçimlerde 3 parti meclise girmeyi başarırsa 330 milletvekilimiz olur diyordu. Yani cumhurbaşkanını seçmeye yetmeyen ama hükümet kurmaya yeterli bir çoğunluk.
AKP bu noktada karar verecek. Uzlaşıp 5 yıl daha iktidarda olmak mı, yoksa uzlaşmayıp, ayak direyip yeni bilinmezlere doğru ilerlemek mi? Bildiğimiz AKP uzlaşır. Milletvekili aday listeleri bu uzlaşma hazırlığının sayısız işareti ile dolu. Eski Milli Görüşçüler azınlıkta, yeni isimler çoğunlukta ve bazı eski sosyal demokratlar listlelerde. Bütün bunları uzlaşma sinyalleri olarak almak gerekir.
Peki CHP uzlaşır mı? Yapabileceği çok şey yok. Darbenin gelmesini beklemek dışında onun önündeki tek seçenek te uzlaşmak.
Eğer uzlaşma olmazsa yeni seçim kapıda. Ekim’de referandumla birlikte seçimlerle karşılaşabiliriz.
Bütün uzlaşma eğilimlerine rağmen Ekim’de yeniden seçim olması olasılığını dışlamamak gerekir...


Filistin
Uzlaşmanın son noktası
Filistin Kurtuluş Örgütü İsrail ile uzlaşmanın son noktasına geldi.
Hamas’ın Gazze’de askeri ve siyasi üstünlüğü bütünüyle ele geçirmesi üzerine önce İsrail bugüne kadar dondurduğu mali kaynakları serbest bırakarak FKÖ’ye vereceğini açıkladı.
Ardından görüşmeler başladı. Sonunda Filistin Kurtuluş Örgütü militanlarının silahlarını İsrail’e teslim etmesi noktasında anlaşıldı. Bunun karşılığında İsrail de bugüne kadar Filistin topraklarına girmesine izin vermediği eski militanların Filistin’e gelmesine ve hapishanelerdeki bir kısım FKÖ’lünün serbest bırakılmasına razı oldu.
İsrail bugüne kadar kendisine karşı silahlı mücadele verenlerin silahlarını teslim etmelerine karşı bu Filistinlilerin kendi ülkelerine girmesine izin veriyor. Sanki lütufta bulunuyor.
Oslo Anlaşması ile başlayan uzlaşma süreci böylece yeni bir aşamaya ulaştı.
Bu arada Filistin devlet başkanı parlamentoyu fesh edeceğini ilan etti. Abbas böylece Hamas’ı meşruiyet sınırlarının dışına iteceğini düşünüyor.
Ne var ki Filistin halkının gözünde meşruiyet kazanmış olanlar Filistin için savaşanlar. Bugün bu güç Hamas.


Yeni bir sürece giriyoruz
2007 seçimlerinin açık ki hatırlarda kalacak en önemli yanı bağımsız adaylar olacak. Hiç bu kadar çok bağımsız aday olmamıştı ve bağımsız adaylar hiç bu kadar çok et- kili olmamışlardı.
Kimileri (bunlar daha çok solda yer aldıklarını iddia edenler) bağımsız aday kampanyasının aldığı desteğin arkasında bilinmez, şüpheli unsurlar aramaktalar. Oysa desteğin bu denli büyük ve çarpıcı olmasının tek bir belirgin nedeni var: İstanbul’da Baskın Oran ve Ufuk Uras’ın etrafında çok etkin bir kampanya yapılıyor olması ve her iki adayın da seçilme şansının çok yüksek olması. Bu nedenlerle her iki aday basından da büyük destek almakta.
Baskın Oran kampanyası özellikle önemli. Ayırt edici özelliklere sahip.
Herşeyden önce Baskın Oran kampanyasının dili farklı. Vurguları farklı. Usulen “emekten yanayım” ve gene usulen “halkların kardeşliği” demiyor. Baskın Oran çok farklı bir biçimde toplumun şu andaki temel sorunlarını dile getiriyor.
Ortada yoğun bir işçi, emekçi mücadelesi yokken herkes kolayca “emekten yanayız” diyebilirler. Milliyetçiler, yurtseverler de aynı tutumu alabilir. Böyle demekte onlar için sorun yoktur.
Ancak milliyetçiliğe, ırkçılığa karşı tutum almaya gelince işin rengi değişiyor.
Sayısız sol örgüt “Hepimiz Ermeniyiz” diyemediği için onun yerine daha soyut olan “kahrolsun faşizm” demeyi tercih etmektedir. Bazı sol milliyetçi gruplar “Hepimiz Ermeniyiz” diyemedikleri için Hrant’ın cenazesine katılmadılar ve sağa sola çamur attılar.
Bu koşullarda Baskın Oran’ın tutumu çok önemlidir. O seçim kampanyasında eline “Hepimiz Ermeniyiz” dövizini alıp sokağa çıkmaktadır.
Baskın Oran önce DTP tarafından da desteklendi. Açık ki İstanbul’da DTP’nin desteği seçilmek için önemlibir olgudur. Ama DTP daha sonra Baskın Oran’dan desteğini çekip, aynı bölgeden Doğan Erbaş’ı aday olarak gösterdi.
DTP bu tutumuyla aslında Kürt hareketine zarar verdi.
Kürt hareketi için kimin iyi, kimin kötü olduğuna öncelikle onlar karar verirler. Bu açık. Ama Baskın Oran kampanyası Türkler arasında yarattığı hava ile Kürt hareketi için ne kadar önemli bir destek olduğunu ve sadece Baskın Oran’ın değil, onunla birlikte kampanya yapanların da ne denli önemli olduğunu gösterdi.
DTP, Doğan Erbaş’ı öne sürerken, Baskın’ın seçilme şansını sınırladı ve Doğan Erbaş’ı da en baştan seçilememeye mahkum etti.
Baskın Oran’ın karşısına bir dizi sol aday daha çıktı. Seçim sonuçları 23 Temmuz’da ortaya çıktığında bunların anlamını hep birlikte göreceğiz. Örgütlü solun hemen hemen hiçbir parçası Baskın Oran Kampanyası’na örgütlü bir biçimde katılmamaktadır. Sol örgütlerin bazı bireyleri, başka bireylerle birlikte Baskın Oran Kampanyası’nda yer almaktadır. Kampanyanın en önemli dinamiği de zaten burada oluşmakta.
Kimileri bu durumun örgütsüzlüğü teşvik, örgütleri küçümseme tutumu olduğunu düşünüyor. Oysa durum böyle değil. Ortada küçümsenebilecek çapta dahi örgütler olmadığı ortada.
DTP’nin yanı sıra Bin Umut kampanyasına destek verdiklerini söyleyen grupların bu sözlerini tutmadıklarını ya da tutamadıklarını da görüyoruz. İstanbul 2. Bölgede çekici olan, etkileyici olan tek kampanya Baskın Oran kampanyası.
İstanbul’da DTP’nin desteğini de alan ve Bin Umut adayları arasında gösterilen Ufuk Uras seçimlere kazanma şansı çok yüksek olarak giriyor. Baskın Oran kampanyasının yanı sıra Ufuk Uras Kampanyası da bir çekim merkezi. Çok sayıda birey Ufuk Uras Kampanyası’nda yer alıyor. Ama sol örgütler gene yok. Etkileri hissedilmeyecek kadar az ya da hiç yok.
İstanbul dışında ise bağımsız adaylar etrafında süren kampanyalar, DTP’nin çok güçlü olduğu Kürt bölgeleri dışında son derece sönük geçmekte. Ankara’da, İzmir’de Bin Umut bayrağı ile seçimlere katılan bağımsız adaylar DTP desteğine rağmen aslında ne yazık ki umutsuz bir kampanya sürdürüyorlar. Çünkü buralarda sadece DTP’nin desteği ile kampanya yapılmakta, adayların bağlı oldukları Türk sol örgütleri veya diğer sol örgütler bir çekim merkezi oluşturamıyorlar. Yani durum 3 Aralık 2002 seçimlerinden farklı değil. Türk solu, Kürt hareketine somut hiç bir şey katamıyor.
Seçimlerden sonra yeni bir dizi gelişme yaşayacağımız açık. Baskın ve Ufuk kam- panyalarında yer alan bütün aktivistler bunu hissediyorlar. Bekliyorlar. Bir şeyler yapmak istiyorlar. Baskın Oran kampanyasında bu daha güçlü bir tutum. İstanbul dışında ise böyle bir hava çok sınırlı bir biçimde var. Sadece son yılların ortaya çıkardığı aktivistler benzer bir beklenti içinde.
23 Temmuz’da yeni bir sürece gireceğiz. Bu kaçınılmaz. Bu süreci etkilemek için çeşitli güçler harekete geçecek. Yeni sürece, eski, donuk, bayat örgütlerin damgalarını vurmak isteyenler olacak. karşılarında ise yeni bir aktivist kuşağını bulacaklar.
DSİP ve Sosyalist İşçi, bu süreçte hareketin öne çıkardığı aktivistlerin içinde yer alacak.
Doğan TARKAN


Sürüden ayrılanlar nereye gider?

Yurtsever TKP’nin internet sitesi Sol’da yayınlanan bir haber bu çevrenin umutsuzca bir bataklık içinde debelendiğini çok güzel gösteri- yor.
Bu sitede 5 Temmuz günü yayınlanan “Oran emekçilere destek vermeyi reddetti iddiası” başlıklı yazı sitede “iddia” kısmı görünmeden yayınlandı. “İddia” ifadesini sadece yazının bütününe giderseniz görüyorsunuz.
Haber, Baskın Oran’ın işten atılan gazetecilere destek vermediğini ballandıra ballandı- ra anlatıyor.
Sol’un haberine göre Baskın Oran kendisinden imza isteyen işten atılan gazetecilere “Ben seçim çalışması yürütüyorum. Kampanyaya katılıp imza atamam. Seçim çalışmamı da riske edemem” demiş.
Haberin sonunda ise şöyle deniyor: “Sabah gazetesindeki sendikal örgütlenmeyi bastırma tavrını ve işten atılmaları protesto etmek için bir imza kampanyası yürüten basın emekçileri yaptıkları açıklamada TGS'nin imza kampanyası ile bir ilgisinin bulunmadığı, kendilerinin de Baskın Oran ile böyle bir görüşme yapmadıklarını söylediler” diye bitiyor.
Yani Yurtsever TKP göz göre göre Baskın Oran’ı emekçi düşmanı olarak göstermeye çalışıyor ve haberlerinin en altına Sabah gazetesinin işten atılan işçilerinin haberini koyarak da “tarafsız” olduğunu göster- meye çalışıyor.
Bu çok iğrenç bir tutum. 1999’da seçimlerin ertesi günü katıldığımız cenaze bir SİP üyesinin cenazesiydi. Aradan geçen 7 yılda SİP önce TKP ardından da Yurtsever Cephe oldu.
Bütün milliyetçiler gibi yalan, iftira ve çamur atma başlıca politik silahları haline geldi.
Sol’da yayınlanan haberi okumak için internette www.sol.org.tr/index.php?yazino=12307 adresine bakabilirsiniz.