Sosyalist İşçi 291 (21 Temmuz 2007)

 

Sayfa 7 :


Ufuk Uras kampanyası sürüyor
Cumartesi günü afişlerimiz ve pankartlarımızla Ufuk Uras'ın da katılımıyla Kadıköy İskele Meydanı'ndaydık. Açtığımız stantda bildirilerimizi dağıttık, insanlarla kampanyayı konuştuk.
BarışaPedal ekibi bu sefer Ufuk Uras için pedallarını çevirdi ve Üsküdar'a bir tur düzenlediler.
Basının yoğun ilgisi ve yaklaşık 150 kişiyle bisiklet turu Kadıköy'den başladı. Yol boyunca konvoya ilgi büyüktü. Konvoy Üsküdar'daki kampanya standında coşkuyla karşılandı ve tur burada bitti.
Daha sonra topluca Beşiktaş’a geçerek Baskın Oran Kampanyası’na destek verdik.
Pazar günü Ufuk Uras'la beraber Suadiye'deydik. Suadiye seçim bürosunun oluşturduğu ritm grubuyla Caddebostan'a doğru bir yürüyüş yaptık.
100 kişiyle başladığımız yürüyüş ilerleyen dakikalarda 300 kişilik bir etkinlik haline geldi. Yol boyunca bildiri dağıttık, sticker yapıştırdık.
Ufuk Uras ve Kerem Kabadayı'nın konuşmaları oldukça etkiliydi.
Bağdat Caddesi ilk defa böyle bir propagandayla karşılaşmanın şaşkınlığı içindeydi. Etraftan gelen tepkiler oldukça olumluydu. Önümüzdeki son bir haftada da her zaman olduğu gibi stantlarımızı açıp, bildirilerimizi dağıtacağız.


KEG forumları sürüyor...
Küresel Eylem Grubu'nun düzenlediği ' Havalar neden çok sıcak? Yapacak bir şey kaldı mı?' başlıklı forum 12 Temmuz akşamı Kadıköy Barış Manço Kültür Merkezi'nde gerçekleşti.
Forumun açılış konuşmasını 1. Bölge Bağımsız Sol Adayımız Mehmet Ufuk Uras yaptı. Uras, küresel ısınmanın kapitalizmin eseri olduğunu, küresel ısınmaya karşı mücadeleyi ekolojik, anti-kapitalist, anti-militarist temelli politikalarla birlikte savunmak gerektiğini vurguladı. Uras, 8 Aralık'ta Ankara'da gerçekleşecek Küresel Isınmaya Küresel Eylem mitinginin önemli bir adım olduğunu, mecliste hareketin sesi olacağını söyledi.
Mehmet Ufuk Uras'ın ardından KEG'den Meltem Oral, İzmir 2. Bölge Bağımsız Yeşil Adayı Bilge Contepe, DSİP'ten Volkan Akyıldırım, aktivist Nilüfer Uğur Dalay, Barışarock'tan Ragıp İncesağır, aktivist Kerem Kabadayı, aktivist Tuna Öztürk konuştu. Konuşmacılar küresel tehlikeye dikkat çektiler, Mehmet Ufuk Uras'a ve Baskın Oran'a desteklerini açıkladılar.
Helin Çimen'in kolaylaştırıcılığını yaptığı toplantıya 144 kişi katıldı.


Lale Mansur: "Oyun boşa gider diyorlar. Bu milli piyango mu?"
Baskın’lar kürsüdeydi...
Bu hafta Baskın Oran etkinlikleri yine her ilçede son hızıyla devam ediyor. Şişli'den Kurtuluş son durağa içlerinde Baskın Oran'ın da bulunduğu aktivistler 1,5 saat yürüyerek bildiri dağıttık, sloganlar attık. Kadırga'da, Beşiktaş'ta, Ortaköy'de, Hisarüstü'nde, Okmeydanı'nda, onlarca yerde etkinlikler yapıldı, bildiri dağıtıldı, yürüyüşler yapıldı.
Maçka'da Sesimiz Baskın Olsun şenliğinde müzikleriyle Zardanadam, Keops, Yaşar Kurt, Erdal Bayrakoğlu vardı. Memet Ali Alabora'nın açtığı 23. meclis kürsüsünden Halil Ergün, Ahmet Ümit, KESK yöneticisi Sevgi Göğçe, Harun Tekin, kendini Radikal gazetesinden işsiz diye tanıtan Turgut Tarhanlı, işsiz Celal Karaduman ve diğer aktivistler konuştular. Memet Ali hepsini teker teker Baksın Oran olarak kürsüye çağırdı.
Lale Mansur kürsüden "Oyun boşa gider diyorlar. Bu milli piyango mu? Gazoz kapağından araba mı çıkacak? Şu ana kadar gazoz kapaklarından hep tank çıktı!" diyerek militarizme karşı Baskın Oran'ı desteklediğini ifade etti.
Konuşmacılardan Pelin Batu, "Sol dilediğin şarkıyı istediğin dilde söyleyebilmek, kadın haklarını savunmak, 169 ülkenin imzaladığı Kyoto Protokolü'nü imzalamak demek" dedi.
Ardından söz alan Halil Ergün, siyasilerin çok konuştuklarını ancak aslında hiçbir şey söylemediklerini belirtti ve "Bunlar ne insanı konuşuyorlar, ne ülkeyi, ne de her köşe başında karşımıza çıkabilecek linç kültürünü konuşuyorlar. Birbirlerine adam asmak için urgan atıyorlar. Bunlar çok tehlikeli. Bunlara kafa tutmak lazım, Meclis'te başka şeylerin konuşulmasını sağlamak lazım. Bunun için bizim Meclis'i basmamız lazım!" dedi.
Zardanadam kendini tanıtırken gitarda Baskın Oran, Davulda Baskın Oran diye tanıttı…. Lambda aktivisti Lambda'ya açılan davanın duyurusunu yaptı… Ufuk Uras'ın da aramızda olduğu şenlikte tüm masraflar dayanışmayla, gönüllülerin bağışlarıyla, emeğiyle, orada rozet satılarak, bağış toplanarak karşılandı. Tıpkı savaş karşıtlığının tek adresi BAK'taki, tıpkı Barışarock'taki, tıpkı başka bir enerji mümkün mitingini yapan KEG'teki gibi…


Emniyetin transseksüelleri yok etmeye yönelik yeni keşfi:
Kabahatler kanunu!
Kabahatler Kanunu'nun 37. maddesi gerekçe gösterilerek her gün travesti ve transseksüelle 117 YTL para cezası kesiliyor. "Mal ve hizmet satışında başkalarını rahatsız edenler" için konulmuş bu kanun maddesi kaldırımlarda, takside, markette, yolda nerde olurlarsa olsunlar transseksüellere karşı uygulanıyor. Zorunlu seks işçiliği yapmaktan başka alternatifi olmayan, günlük kazancı 100 YTL'yi bulmayan transseksüeller geceleri karakolda geçirmeye mahkum ediliyor. Aslında bu uygulamayla hedeflenen transseksüelleri evlerine hapsetmek, yani toplumsal hayatın her alanından ihraç etmek.
Pembe Hayat LGBTT derneğinin bu duruma ilişkin yaptığı basın açıklamasına Küresel Eylem Grubu aktivistleri olarak destek verdik. Fakat basın açıklamasında ne bizim ne de diğer Pembe Hayat üyelerinin hiç beklemediği bazı olaylar yaşandı. Basın açıklamasını okuyan Pembe Hayat üyesi kafasına bağladığı Türk bayrağıyla aydınlık Türkiyeden, cumhuriyetten ve seçimlerden bahsetti. Derneğe tekrar döndüğümüzde milliyetçiliğin transseksüellerin mücadelesinin önünü açan bir ideoloji değil, tam tersine transfobik anlayışın en güçlü olduğu ırkçı ve saldırgan devlet kurumları ve faşist örgütlenmelerin silahı olduğunu anlattık. Bu tartışma Küresel Eylem Grubu'nun yanında bir çok transseksüelin de katıldığı canlı bir foruma dönüştü. Eşcinsel hareket içinde gerçek kurtuluşun önünü açacak fikirlerin yanı sıra hareketi pasifize edecek bir eğilim de var. Fakat henüz inisiyatif sekter olmayan, tüm ezilmişliklere duyarlı liderliğin elinde.
Baskın Oran'ın seçim kampanyasında söylediği gibi birbirimizin haklarını savunmadan özgürleşemeyeceğiz! İhtiyacımız olan kendimizi devlet ve geri bilinç nezdinde meşrulaştıracak milliyetçi semboller değil onur yürüyüşünde olduğu gibi savaş karşıtlarıyla, ırkçılık karşıtlarıyla, vicdani redcilerle yan yana gelmek.


Seçimler ve sosyalist tavır

Seçimlerde ortak bağımsız adaylar çıkarma fikri başlangıçta oldukça heyecan yaratsa da daha sonraki gelişmeler bu kampanyadan sosyalistlerin geniş bir kesiminin uzaklaşmasıyla sonuçlandı.
Bir seçim sürecinde bile işçilerin, emekçilerin ve sosyalistlerin ortak çıkarları etrafında birleşmek olanaklı olmuyorsa sosyalistler kendilerini bir eleştiri süzgecinden geçirmek zorundadır. Sömürüye, milliyetçiliğe, ırkçılığa karşı mücadele etmek gibi bir niyet varsa elbette. Bunun önemli bir nedeni, siyasal hayatta pek fazla etkili olamasa bile bu ülkede gerçek sol değerleri savunan önemli bir potansiyelin varlığıdır. Şimdi seçimler yaklaşırken, örgütlü hareket etsin/etmesin en azından sol ya da sosyalist değerleri, enternasyonalizmi, sınıf mücadelesini, savaş karşıtlığını, emekten yana politikaları benimsemiş olan bu insanlar çok açık bir kararsızlık içindeler. Şunu görmenin zamanı geldi gibi: Artık sosyalistler, kendisine sosyal demokrat bile diyemeyen, neo-liberal politikalara yandaş, hem milliyetçi hem de özelleştirme savunucusu partilerden kendilerini ayrıştırmak, kendi safını oluşturmak zorundadır. Kendi özüne dönmenin vakti gelmiştir, hatta geçmektedir. Bu ise, en azından seçimlerde bir araya gelebilme, birlikte kampanyalar yürütebilme, birbirini anlama sürecine girebilme ile olanaklı olabilir. Ortak aday tartışmaları bunun için bir şanstı, ne var ki bu şans bile iyi değerlendirilemedi.
Bazı örgütlerin seçimlerde ÖDP'yi destekleme kararı ise başlı başına bir hatadır. Zira ÖDP, önceleri ortak aday toplantılarına katılıp desteklerken daha sonra ikircikli bir tavırla İstanbul dışındaki illerde parti olarak seçime girme kararı almıştır. Şimdi İstanbul'da "bağımsız adayına", diğer illerde "partisine" oy istemektedir. Oysa İstanbul'da oy isterken kendisinin de diğer illerde bağımsız sosyalist adayları desteklemesi gerekmez mi? ÖDP öncelikle kendi içindeki çelişkiyi çözmelidir. Kaldı ki bugün ÖDP'nin sendikal politikalarının KESK'te ve bağlı sendikalarda sendikaları ne duruma getirdiği aşikardır. Eitim-Sen'in 180 bin olan üye sayısının şimdilerde 120 bine düşmüş olmasının nedeni biraz da bu sendikaları yöneten anlayışta aranmalıdır. Maalesef ÖDP'nin sendikal demokrasiyi bile hayata geçirmesi mümkün olmamıştır. ÖDP, sınıfın öncü unsuru filan değildir, olmamıştır, olamamıştır.
Bu durumda nerede yaşıyorsak orada sosyalist adayların desteklenmesi önemli bir görevdir. Daha da önemlisi, ülkede herkes kendi safını bulurken sosyalistlerin de kendi safını bulması, kendine güven gelmesini sağlayacaktır. Çünkü şu ya da bu sosyalist olsun, seçildiğinde emekçilerin temsilcisi olacaktır. Örneğin Konya'da Ayhan Birgen desteklenirken (ki buna itirazım yok) İzmir'de Levent Tüzel'in desteklenmemesi anlaşılır bir tutum değildir. Bunu hala anlamayanlara ise bir gün tarih nasılsa anlatacaktır.
Mustafa Kemal Coşkun
DTCF, Araştırma Görevlisi