Sosyalist İşçi 293 (11 Ağustos 2007)

 

Sayfa 8 :


Bitkilerden üretilen yakıt yeni sorunlar yaratacak
Bioyakıt çözüm mü?
Bioyakıt ilk bakışta çevreyi kurtaracak ve katlanarak artan karbon dioksit salınımını durduracak gibi görünüyor. Bitkilerden üretilen bioyakıt geriye atık bırakmıyor. Bioyakıt savunucularına göre fosil yakıtlarına göre daha az karbondioksit salıyor ve bitkiler büyürlerken bundan daha fazlasını emiyorlar.
Ne var ki bioyakıt devasa çevre sorunları ve toplumsal tahribat oluşturuyor. Bioyakıt en çok dünyanın siyasal güneyinde yoksullara zarar veriyor.
Bioyakıtlar nişasta veya şeker içeren tarım ürünlerinden üretiliyorlar.
Bioyakıt aynı zamanda büyük şirketler demek. BM’in yayınladığı bir rapora göre bioyakıt üretimi son beş yılda iki katına çıktı ve gelecek 4 yılda bir kere daha iki katına çıkacak.
Bioyakıtla ilgili olarak var olan petrol şirketlerinin yanı sıra çok sayıda yeni şirket ortaya çıkıyor. Petrol şirketleriise hızla bu alana kayıyor.
Örneğin BP bir gıda şirketi ile birlikte İngiltere’de Hull kentinde 400 milyon dolarlık yeni bir bioyakıt üretme birimi kurmaya hazırlanıyor.
Bioyakıtları hiç umulmadık çevreci aktivistler (!) destek veriyor. Geçenlerde McDonalds İngiltere’deki 155 kamyonluk taşıma filosunu biodizel kullanır hale getireceğini açıkladı!
Ocak ayında Bush önümüzdeki 10 yıl içinde ABD’nin petrol tüketimini yüzde 20 azaltacağını ve bunun dörtte üçünün bioyakıt kullanımı ile karşılanacağını açıkladı.
Bush’un neden bioyakıtı sevdiğini anlamak kolay. Politikacılar ve büyük şirketler hergün küreselısınma konusunda baskı altındalar. Bioyakıt otomobil kullanımı sorununa değinmeden ya da büyük şirketlerin çıkarlarına dokunmadan, yani meselenin esasına dokunmadan, yeşil görünmenini en kolay yolu.
Bioyakıt aynı zamanda ABD’nin Ortadoğu ve Güney Amerika’dan petrol ithal etme bağımlılığından krtulmanın da bir yoluolarak görülüyor.
ABD Başkanı’nın kardeşi, Jeb Bush geçen sene bioyakıt kullanımını arttırmak için kurulan Amerika Ethanol Komisyonu’nun başkanı.
Jeb Bush’a göre bioyakıt istihdamı ve zenginliği arttıracak ve “ülkemizin düşmanları tarafından kontrol edilen kaynaklara bağımlılığı azaltacak.”
George Bush bu sene başında Brezilya Devlet Başkanı Lula ile bioyakıtüzerine işbirliğini geliştirmek için buluştu. Brezilya şekerden ethanol üreten en önemli ülke. ABD yetkilileri bu nedenle Brezilya’yı Lagtin Amerika’da Venezüella’nın radikal Başkanı Hugo Chavez’e karşı bir alternatif olarak görüyorlar.
Johan Hoffman Güney Afrika şirketi Ethanol Afrika’nın genel müdürü. Bu şirket Afrika kıtasında 8 yeni bioyakıt işleme merkezi kurmayı planlıyor. Hoffman’a göre bioethanol “istihdamı arttıracak ve yoksulların durumunu iyileştirecek.” Ne var ki bioyakıt bunun tam tersini gerçekleştiriyor.
Bir vakıf tarafından yayınlanan bir rapor istikrarlı gıda fiyatlarının bioyakıt elde etmek için yapılan tarım nedeniyle nasıl arttığını gösteriyor.
Güney Afrika’da 2005-6 yılları içinde mısır fiyatları yüzde 28, şeker fiyatı ise yüzde 13 artmış. Aynı rapora göre çok yakın gelecekte yoksullar temel gıda maddeleri için aynı maddeleri otomobillerinde yakıt olarak kullanan zenginlerle rekabet etmek zorunda kalacaklar.
George Monbiot’ya göre “2006’nın başından bu yana mısır fiyatı iki katına çıktı. Buğdayfiyatları da 10 senenin en yüksek noktasına ulaştı. her iki ürününde küresel stokları ise 25 yılın en düşük düzeyine ulaştı.”
Bioyakıt ile ilgili sorunlardan birisi de üretim için çok büyük topraklara ihtiyaç duyulması. Bu daha önce gıda üretimi için kullanılan topraklara el konması yada ormanların temizlenerek tarıma açılması demek. Gıda üretilen topraklara el konması gıda ürünlerini azaltmakta ve fiyatları arttırmakta.
Bir rapora göre bir milyon hektarlık bir arazi Afrika ve Brezilya’da bioyakıt üretimine ayrılacak. Bunun sonuçları tahmişn edilemeyecek kadar korkunç olabilir.
Bioyakıt hiç de öne sürüldüğü gibi yeşil bir yakıt değil. Tam tersine doğayı çok büyük ölçüde tahrip ediyorlar.
Herşeyden önce bioyakıtelede tmek için ürünleri yetiştirmek çokbüyük enerji harcanmasını gerektiriyor. Bunları yetiştgirmek için çok miktarda karbon içeren çeşitli gübreleri çok miktarda kullanmak gerekiyor.
Bioyakıtlar dünyanın güneyinde üretiliyor ve Kuzeyinde kullanılıyor. Bu nedenl çok büyük bir nakliye gerektiriyor ve bu da büyük bir karbon salınımı demek. Avrupa ülkelerinin çoğu, Japonya b ioyakıt için ithalata dayanmak zorunda. Örneğin İngiltere’deki tüm ekilebilir topraklar bioyakıt elde etmek için ekilse buradan elde edilecek bioyakıt İngiltere’de ulaşımda kullanılacak biodizelin sadece dörtte birini karşılayabiliyor.
Bioyakıtların Güneydeki etkileri ise tam bir felaket. Brezilya’da bioyakıt eğilimi dünyanın akciğeri olan yağmur ormanlarının imhasını iyice hızlandırdı.
Palmiyelerden elde edilen bioyakıtın yüzde 84’ünü üreten Endonezya ve Malezya’da 2022 yılına kadar yağmur ormanlarının yüzde 98’i imha olmuş olacak.
Endonezya’da imha edilen ormanların aldından çıkan toprağın ekime uygun hale getirilmesi sırasında toprakta var olan çok büyük miktarlardaki karbon dioksit atmosfere salınmakta. Aynı şekilde kesilen ağaçlar ve kökler yakılmakta ve atmosfere gene çok miktarda karbon dioksit salınmakta.
Kısacası, bioyakıt göz boyayan yeni bir ürün. Arkasında dev enerji şirketleri ve çok zaman da petrol şirketleri var.
Bioyakıt bir yandan atmosfere karbon dioksit salınımını azaltmadığı gibi arttırıyor ve diğer yandan da tarım ürünlerinin fiyatlarını arttırıyor.
Fakat en önemlisi bioyakıt dünyamızın tüm dengelerini altüst etmeye başladı. Üretimi arttığı takdirde bu tahribat daha da artacak.


Çöp Sepeti
Çok değil, birkaç yıl önce İngiltere'den umut verici bir haber gelmişti. RESPECT adındaki koalisyon seçimlerde oldukça iyi oranlarda aldığı oyların yanı sıra savaş karşıtlarının yakından tanıdığı ve eski İşçi Partili George Galloway'ı parlamentoya göndermişti. RESPECT, savaş karşıtı hareketin içinden yeni kuşak aktivistlerin omzundan yükselen ve çok temel (savaşa ve liberalizme karşı olmak gibi) ortak talepleri savunan bir koalisyondu.
RESPECT kurulmadan önce benzer bir girişim daha vardı: Socialist Alliance-Sosyalist Birlik (SA). SA için RESPECT'e "benzer" dedim. Önemli olan farklardı. SA, sosyalist örgütlerin yan yana gelmesi idi. RESPECT ise hareketin aktivistlerinin ortak sesi olmak için yola çıktı ve bunda da oldukça başarılı bir şekilde yoluna devam ediyor. SA, sosyalist idi ve sosyalistlerin taleplerini taşıyordu. RESPECT, sosyalist olmasa da hareketin içinde yer alan savaşa, liberalizme ve kapitalist yağmacılığa karşı çıkanların sesi-soluğu oldu. Bu nedenle kendini dayatmayan sosyalistlerin -içinde yer almak ne kelime- başını çektiği bir koalisyon olarak hızla siyasi arenadaki sol boşluğu doldurmaya başladı.
Aradan geçen yıllardan sonra sadece 2007 seçimlerinde değil son 2-3 seçimdir bu ülkede çıkan havayı hatırlayalım. Solun birleşerek oy oranlarını nasıl düşürmeyi başardığını hatırlayalım. Bir de son seçimde Ufuk Uras'ın ve Baskın Oran'ın (daha doğrusu "Meclise Ufuk Gerek" ve "Sesimiz Baskın Olsun" kampanyalarının) aldığı oyları. Oyları alırken inşa edilen kampanyalara adeta akan aktivistleri.
Önümüzdeki dönemde bize bir SA mı lazım RESPECT mi, öyle karar verelim.
Ersin TEK