Sosyalist İşçi 295 (25 Ağustos 2007)

 

Sayfa 3 :


BAŞYAZI
Seçimlerden sonra
Çeşitli mücadeleleri birleştirmek
Seçimler bitti. Artık mecliste bir sosyalist milletvekilimiz var. Şimdi önümüzdeki görev sürmekte olan çeşitli kampanyalarımızı birleştirmek ve Ufuk Uras’ın bu kampanyaların meclisteki sözcüsü olmasını sağlamaktır.
Yoğun bir programımız var. Barışarock’ın hemen arkasından Küresel Barış ve Adalet Koalisyonu, BAK’ın çeşitli şehirlerdeki 1 Eylül gösterileri var. 1 Eylül gösterileri İncirlik Kapatılsın kampanyasının bir parçası olarak gerçekleşecek.
1 Eylül’ün ardından Küresel Eylem Grubu, KEG’in 8 Aralık Ankara (8AA) gösterisi var.
8AA çok önemli. Öncelikle 28 Nisan iklim gösterisinden çok daha büyük olacak. Böylelikle hükümet üzerinde büyük bir baskı kurulacak.
8 Aralık Ankara gösterisinin iki amacı var: Nükleer santral yasasının iptali ve Türkiye’nin küresel iklim değişiminde kendi rolünü ve payını kabul ederek Kyoto Protokolü’nü imzalaması.
KEG bu talepleri hükümetten istiyor. 8AA taleplerimizin kabul edilmesinde önemli bir adım olacak. Kabul edildikleri takdirde önemli bir kazanım elde etmiş olacağız.
8AA merkezi bir yapı tarafından örgütlenmiyor. KEG bir kolaylaştırıcı. Herkes, her isteyen 8AA’ya kendi çevresinde, kendi olanakları ve üreteceği araçlar ile ya da Küresel Eylem Grubu’ndan isteyeceği materyallerle hazırlanabilir.
KEG bilinen hiyerarşik örgütler gibi işlemi-yor. İsteyen herkes KEG’in parçası olabilir. KEG kampanyalarının biçimlenmesine katılabilir. Kendi malzemesini, kendi araçlarını oluşturabilir. Kendi tartışma ya da propaganda toplantılarını düzenleyebilir. KEG herkese yardımcı olacaktır.
Küresel Eylem Grubu sadece iklim değişimi ve nükleer enerji konularında değil, sağlıkta yıkım yasasına karşı, medikolar için, cinsiyetçiliğe ve homofobiye karşı, Ankara’da su sorunu için de kampanya yapıyor. Bu kam-panyalara yenileri de eklenebilir.


Meclis
Bir milletvekili neyi değiştirebilir ki?
Seçim kampanyasında bağımsız adaylar söz konusu olduğunda br-iki milletvekilinin çok anlamlı olmayacağı iddia edildi.
Seçimler bitti. Şimdi parlamentoda 20 kişilik bir DTP grubu ve yeniden ÖDP’ye katılan Ufuk Uras var.
DTP grubu ve Ufuk Uras şimdiden bir olgu olarak öne çıkmaya başladılar bile.
Cumhurbaşkanlığı seçimleri ilk gösterge. DTP cumhurbaşkanlığı seçimlerinin ilk turuna katılacağını söyleyince MHP’de katılmak zorunda kaldı. Böylece Cumhurbaşkanlığı seçimi mümkün hale geldi.
DTP şimdi Abdullah Gül’ü Kürt konusunda olumlu açıklamalar yapmaya zorluyor.


Baskın Oran kampanyası ve
Emekçilerin talepleri

"... kapitalizme karşı duran bir halk oluşturma çabası olmadan, emek mücadelesini listenin en başına yazmadan sol bir kampanya mümkün olamaz. Bu nedenle ben Baskın Oran kampanyasının tamamen zayıf olduğu kanısındayım. Ve kendisi sola bu kuvvetle katılamaz. Çünkü eşcinsellerin hakları ile emeğin hakları meselesinin aynı düzleme yerleştirildiği bir yerde, sol bir politikadan söz etmek imkansızlaşır".
Ertuğrul Kürkçü'nün BirGün gazetesi ile yaptığı söyleşiden aldığım bu sözler, mevcut sol partilerin ve çoğu üyelerinin Baskın Oran kampanyasıyla ilgili hakkındaki görüşlerinin özlü bir ifadesi. Kürkçü, Kürkçü olduğu için, "Sorosçuluk" gibi aslen milliyetçilikten kaynaklanan edepsizliklere tenezzül etmeden, ciddi bir siyasi eleştiri ifade etmiş, tartışmayı mümkün kılmış.
Hem yukarıdaki alıntıda hem söyleşisinin tümünde, Kürkçü'nün temel bir eleştirisi var. Bu eleştiri kampanya süreci boyunca solun pek çok unsuru tarafından sık sık öne sürüldü. Özetle, şöyle: Oran kampanyası emeğin taleplerini dile getirmedi, emekçilerden kopuk ve uzaktı. Buna bağlı olarak, eşcinsellerin, Ermenilerin, diğer azınlıkların taleplerini öne çıkaran bir kampanya sol veya sosyalist bir kampanya değildir.
Bu iddialarda iki sorun var.
Hangi emekçi talepleri?
Birincisi şu soruyla ilgili: Emekçilerin talepleri nelerdir ve bunların ne olduğuna kim karar verir? Türk solunun bu soruya cevabı (kısmen kemalizmden, kısmen stalinizmden kaynaklanan bir cevap), "Biz veririz". Bu doğrultuda, Baskın Oran ile aynı bölgede aday olan ve biri 146, diğeri 147 oy alan iki sosyalistin emekçilerin taleplerini savunduğunu varsayarsak, iki sonuç çıkarabiliriz: ya bu iki aday emekçilerin taleplerini yanlış biliyormuş ya da emekçiler (293 emekçi hariç) kendi talepleriyle ilgilenmiyormuş!
Soruya verilecek doğru cevap ise, emekçilerin taleplerinin bizzat emekçiler tarafından kendi mücadeleleri içinde belirlendiği. Doğru dürüst bir sosyalist, sınıf mücadelesinin içinde olduğu (içinde olamıyorsa dışardan izlediği) için, bu mücadelenin taleplerini anlamaya, en iyi şekilde ifade etmeye ve öne çıkarmaya çalışır.
Kürkçü, "Toplumsal muhalefet seçim öncesinde adeta bir dibe vurma süreci yaşadı. Siz bu ataleti neye bağlıyorsunuz?" sorusuna şu cevabı veriyor:
"Asıl sebepler olarak Türkiye'de 1960'tan başlayarak işçi örgütlerinin dağıtılmasını gösterebiliriz. Bir başka önemli nokta ise, Türkiye'de Özal'la başlayan yeni ekonomik politikalar... Bugün baktığınız zaman sendikalara resmen üye olan işçi sayısı bir milyonun altında ama Türkiye'de toplam 20 milyon sanayi işçisi var".
Kürkçü dememiş, ben ekleyeyim. Bir tahmine göre, son 20 yılda sendikalı işçi sayısı yarıya düştü. Son beş yılda yaşanan çok az sayıda grevin hepsi yenilgiyle sonuçlandı. İşyeri mücadelelerinin daha düşük bir düzeyde olduğu bir durum düşünmek zor. Yani işçi sınıfının örgütlenmesi geri düzeyde, morali bozuk, kendine güveni sıfıra yakın. İşyerindeki temel sorunlar (ücret, çalışma koşulları) için bile mücadele etmekten çekiniyor, işsizlikte korkuyor, ideolojik olarak büyük ölçüde muhafazakârlığa (AKP'ye) savrulmuş.
Bu durumda, sosyalistlerin işi, ayağı yere basmayan, emekçiler arasında yankı bulmayan, afaki bir "sosyalizm" ve "emekçi talepleri" propagandası yapmak mıdır? Yoksa işçi sınıfının "ideal" durumunu değil, gerçek durumunu anlamaya çalışıp buna uygun bir propaganda yapmak, moral bozukluğunu ve çaresizlik havasını aşmasını sağlayabilecek yöntemler bulmaya çalışmak mıdır?
Toplumu değiştirebilecek tek gücün proleterya olduğunu, işçi sınıfının kendi kitlesel eylemi olmadan hiçbir kalıcı değişim olamayacağını biz de biliyoruz. Orta yaşlı emekli profesörlerin devrim yapamayacağını biz de kestirebiliyoruz. Ama genel talepler etrafında bir araya gelen ve başarılar elde eden kitlesel bir gücün işçi sınıfının haldeki durumunu değiştirebileceğine, işyerlerindeki mücadeleleri tetikleyebileceğine, emekçilere moral ve özgüven kazandırabileceğine inanıyoruz.
Haydi, Kürkçü bu dediklerime katılmıyor olsun. Peki, hepsi birlikte %1 oy bile alamayan mevcut partilerin veya 146 oy alan sosyalist adayların işçi sınıfına herhangi bir katkısı olduğunu düşünüyor olabilir mi?
Gelelim eşcinsellere!
Kürkçü'nün ve diğerlerinin ikinci sorunu da şu: Baskın Oran kampanyasının öne sürdüğü taleplerin emekçilerle ilişkisiz olduğunu niye düşündüklerini anlamak zor. Oran'ın ifadesiyle dünyanın en büyük Kürt kenti olan İstanbul'da ve bu Kürtlerin hemen hemen hepsi emekçi iken, milliyetçiliğe karşı kampanya yapmak, mahalle aralarında "Bütün halklar kardeştir" ve "Hepimiz Ermeniyiz" diye bağırarak defalarca yürüyüş yapmak hangi anlamda emekçilerden uzaktır, hangi anlamda "sol bir kampanya olamaz"?
İstanbul 2. bölge emekçileri Kürt değil mi, Ermeni değil mi, savaştan, milliyetçilikten, ırkçılıktan bezmiş ve musdarip olmuş değil mi? Aralarında eşcinsel yok mu? Kadın yok mu?
Darbe olursa işçi sınıfı on kat daha moralsiz ve örgütlerinin beli daha da kırık hale gelmeyecek mi? O zaman, darbeye ve askere karşı bir kampanya yapmak niye işçileri ilgilendirmiyor? Uzaylı mı bu işçiler? Memlekette olup bitenlerden habersiz mi?
Bence değiller. Olmadıklarını da, maalesef, AKP'ye oy vererek gösterdi-ler. Biz afaki bir "sosyalizm" anlayışına sarılıp birbirimizle uğraşmasaydık, emekçilerin gerçek talepleri etrafında (yani Baskın ve Ufuk kam-panyaları gibi) örgütlene-bilseydik, emekçilere bir alternatif sunabilecek, moral, cesaret ve güç bulmalarını sağlayabilecektir.
Roni Margulies