Sosyalist İşçi 319 (4 Nisan 2008)

 

Sayfa 5 :


Bağımsız,birleşik Kıbrıs için müzakereler başlıyor
Adada neler oluyor?
Kıbrıs'ta bir şeyler değişiyor. Kıbrıs Cumhuriyeti'nde AKEL'in hükümet olmasıyla birlikte ilk kez Güney ve Kuzey hükümetleri bir araya geldi. İki toplum arasındaki bölünmenin simgesi Lokmacı Kapısı’nın açılmasına karar verdiler. Hristofyas ve Talat, 3 ay sonrasında adanın iki tarafını birleştirmek için müzakerelere başlayacaklarını açıkladıktan kısa bir süre sonra Yaşar Büyükanıt adaya gitti ve "1 metre bile geri çekilmeyiz" dedi.
2004 yılında dönemin Birleşmiş Milletler Başkanı Kofi Annan tarafından getirilen bağımsız ve federal yapıda bir devlet çatısı altında iki toplumun yaşamasına dönük plan Kuzey'de ve Güney'de referanduma sunulmuştu. Kıbrıslı Türklerin yüzde 63'ü Annan planına evet derken, Kıbrıslı Rumların yüzde 76'sı planı reddetmişti. Eski cumhurbaşkanı Papadoupulos referandum sonuçlarını gerekçe göstererek müzakereye yanaşmamıştı.
Annan planının oylanması Kıbrıslı Türkler için aynı zamanda Türkiye'nin adadaki askeri varlığının devamına karar verilmesiydi. Referanduma giderken Kıbrıs'ta sol ve sendikalar açıkça Türk askerlerinin adadan çekil- mesini talep ettiler. Sonuç halkın çoğunluğunun aynı fikirde olduğunu gösterecekti.
Bu değişim Kıbrıs'ı Türkiye'nin arka bahçesi olarak gören Rauf Denktaş'ın yıllardır süren iktidarına son verdi. Kıbrıslı Rumlarla ortak sendikalardan, ortak örgütlenmelerden gelen Mehmet Ali Talat cumhurbaşkanı, AKEL'le kardeşçe ilişkilere yürütmüş partisi CTP hükümet olmuştu.
Öte tarafta Eski EOKA'cı cumhurbaşkanı Papadopoulos'un referandum sonuçlarını gerekçe göstererek müzakarelerden çekilmişti. İki toplum arasında gerginlik öne çıkartıldı. İlişkiler koptu.
Ancak Şubat ayında AKEL'in seçim zaferi ve Dimitris Hristofyas'ın cumhurbaşkanı olmasıyla durum değişti. Seçimlerde milliyetçilik silahını kullanan ve mevcut bölünmeyi savunan akımlar yenildi. Hristofyas Annan planına karşı oy çağrısı yaptıysa da iki toplumun tek devlet altında yaşaması yönünde fikirler savunu- yordu. Seçilmesi Güney'deki büyük değişimin sonucuydu. Annan Planına'na hayır diyen Kıbrıslı Rumların oranı yüzde 40'ın altına indi.
İki halkın birleşmeden yana iradesini açıkça koymasına ve bunu meşru seçimlerle göstermesine rağmen, Kıbrıslı Türklerin çoğunluğunun gitmesini istediği işgalciler bunu kabullenemedi. Kıbrıs Türk toprağıydı ne de olsa. Mevcut bölünme sürdüğü müddetçe kukla devlet KKTC ayakta kalacak, kontrgerilla ve suç örgütleri adada cirit atacak, Ortadoğu ve Akdeniz'deki kritik askeri noktadan bir pay kapılacak. Plan buydu, ama Türkiye'de Annan planına karşı "direnişin" öncüsü olan Ergenekoncular gibi onlar da kaybetmiş gözüküyor.

- Kıbrıs 1878’de Osmanlılar tarafından Britanya İmparatorluğu’na kiralandı.
- 1923’te Lozan Barış Antlaşması’nın 20. Maddesi gereğince, Türkiye adanın İngiltere’ye ilhakını kabul etti.
- 2. Dünya Savaşı’ndan sonra İngiliz hakimiyetine karşı mücadele güçlendi.
- 1956’da adanın taksim edilesini savunan Türkiye 1974’te Kıbrıs’ın yüzde 37’sin işgal etti.
- Bugün Kıbrıs’ta 800 bine yakın insan yaşıyor. Nüfusun yüzde 59’u Kıbrıslı Rum. Yüzde 41 Türk olarak geçiyor Ancak Kıbrıslı Türkler adadaki nüfus yoğunluğunu dengelemek için Türkiye Cumhuriyeti tarafından göç ettleri kendinden saymıyor.


6 Nisan’da halk öfkesi günü
Mısır’da yeni grev dalgası

Mısır’da demokrasinin genişletilmesi için kampanya yürüten aktivistler, tekstil işçilerinin greve çıkacağı gün olan 6 Nisan’ı “halk öfkesi günü” ilan ettiler.
6 Nisan’da, tekstil işçileri yükselen enflasyonu ve ABD’nin Orta Doğu’daki en büyük müttefiki olan Hüsnü Mübarek’i protesto etmek için greve çıkacaklar.
Mısır’da, geçen yıl, pirinç, ekmek gibi temel gıda maddelerinin fiyatı iki katına çıktı. Yemeklik yapın fiyatı dört kat artarken, tavuğun fiyatı yüzde 40 arttı.
Mısır’daki yoksullar ekmek yardımı almak için saatlerce kuyrukta beklemek zorunda kalıyorlar. Many of Egypt’s poor now have to queue for hours to receive their rations of subsidised bread.
Yakın zamanda bir fırının önündeki ekmek sırasında çıkan kargaşada bir kaç kişi öldü.
Bu protestolar, Mübarek’i ordunun fırınını yoksullara açmaya zorladı. Ayrıca hükümet, uluslararası para rezervlerinin bir kısmını buğday almak için kullanmak zorunda kaldı.
Bu yeni militan dalga Mısır’ın orta sınıflarına, üniversite öğretim görevlilerine ve doktorlara sıçramaya başladı.
Grev
Üniversitelerdeki öğretim görevlileri geçen hafta Pazar günü, daha yüksek ücret ve daha iyi çalışma koşulları talebiyle greve çıktılar. Grevden bir gün önce polis üniversitelerin etrafını çevirdi. Hükümet, taleplerini yerine getireceğine söz verdi, ancak bu sözler öğretim görevlilerine yeterli gelmedi.
Polisin tehditlerine rağmen geçen hafta Pazar günü 800 üniversite profgesörü greve çıktı. 200 profesör, Kahire Üniversitesi’nin ana kampüsünde gösteri yaptı. Helwan Üniversitesi’ndeki öğrenciler, Kahire Üniversitesi ile dayanışma eylemi yaptılar. Gösteri yapan öğretim görevlileri, savaş karşıtı hareket içinde militanlaşmış yeni aktivistlerden oluşuyordu.
Üniversite Otonomi Grubu’ndan Dr Mohammed Abul Ghar, “Güzel Sanatlar, mühendislik ve tıp fakültelerindeki öğretim görevlilerinin yüzde 95’i greve çıktı”, dedi.
9 Mart Hareketi olarak bilinen öğretim görevlileri grubu, 2003 yılının Mart ayında Kahire’de yapılan devasa savaş karşıtı gösteriler sırasında kurulmuştu.
Şimdi bu protestolara doktorlar da katıldı. Doktorların sendikası, geçen hafta iki saatlik grev çağrısı yaptı, fakat hükümet bu grevi yasadışı ilan etti.
Doktorlar, hükümetin bu tutumunu protesto etmek için, sendika binalarında yedi günlük oturma eylemi başlattılar. Doktorlar, daha yüksek ücret ve sağlık hizmetlerine yatırım yapılmasını talep ediyorlar.
Kısa süre önce, kamu görevlileri daha yüksek ücret taleplerini kazanmışlardı.
Şimdi de çelik işçileri, eğer daha yüksek ücret talepleri kabul edilmezse hükümeti greve çıkmakla tehdit ediyorlar.
Bu grev dalgası ülkeyi sardığı sırada, aynı zamanda dünyanın dört bir yanından savaş karşıtı aktivistler, Ortadoğu’da emperyalizm ve neoliberalizmi tartışmak üzere Kahire Konferansı’nda toplanmış bulunuyorlar. Mısır’da işler değişiyor.


ABD’nin Irak’ta yeni saldırı kampanyası:
Hedef Şiiler

ABD’nin, desteklediği sünni gruplarla birlikte Şiilere dönüksaldırı kampanyası sonucu yüzlerce Iraklı yaşamını yitirdi.
Daha geçen hafta George W. Bush Irak’ta zafere yakın olduklarını yine söylemiş ve kanıt olarak düşen ölüm oranlarını göstermişti.
Oranı hemen yükselttiler. Mukteda El Sadr’ın Mehdi Ordusu’nu sivillere dönük artan saldırı dalgasıyla çatışmaya çektiler.
En yoğun çatışmalar Şiilerin bölgesi ve Mehdi Ordusu’nun kalesi Basra’da yaşandı. ABD tankları Basra’nın mahallelerine vurdu. Bağdat ve diğer şehirlerde pat- lamalar meydana geldi. Bağdat’ta dört gün sokağa çıkma yasağı ilan edildi. Direnişçi güçlere dönük operasyonlar arttı.
Sadr ve Mehdi Ordusu, Iraklı Şiiler içerisinde en güçlü örgüt. Lübnan Hizbullah’ına ve İran’a yakın. Kukla işgal hükümetine katılmaya zorlanıyor. İşgal boyunca Mehdi Ordusu Irak parlamentosunda temsil ediliyor. Kısa sürelihükümet ortaklıları da benzer koşullarla yaratıldı. Ancak ABD’nin arzularının aksine Sadr ve hareketin tabanı ABD’nin bir önce evine dönmesinden yana. Bir ayakları ABD’yle pazarlık salonuna, diğer ayakları direniş alanlarına basıyor.
Irak’ta bataklığa gömülen ABD işgal gerekçesini oluşturan Saddam’ın BAAS partisini de yönetime ortak olmaya davet etmişti. Bir yandan öldürüyor ve sürekli çatışmaya zorluyorlar, öte yandan uzlaşmaya davet ediyorlar.
Ancak Iraklıların karşısında 2003’te zafer şarkılarını söyleyen Bush yerine 1 yıl sonra gidecek, tarihe adı nefretle geçecek kaybeden bir katil var.
ABD, Vietnam’da olduğu gibi evine dönmeden ağır bir katliama girişebilir. Son saldırılar bu yönde işaretler taşıyor.