Sosyalist İşçi 339 (7 Kasım 2008)

 

Sayfa 2 :


DTP üzerindeki baskılar arttı,
Kürt halkı ayakta


İmralı'da Abdullah Öcalan'a kötü muamele edildiği haberi kamuoyuna yansıdığından beri Kürt halkı ayakta.
Van'da, Hakkari'de, Diyarbakır'da, bölgedeki bir çok ilde ve en son İstanbul'da Kürtler sokağa çıktı. Bu eylemler devlet tarafından en sert önlemlerle bastırıldı.
Recep Tayyip Erdoğan, Kürt halkının eylemlerine inat, bölge illerde çeşitli toplantılar düzenleyerek konuşmalar yaptı. Tayyip Erdoğan'ın gittiği her şehirde protesto gösterileri gerçekleşti.

Başbakanın tutarsızlığı
Tayyip Erdoğan her konuşmasında karmaşık tezler ileri sürüyor. Bir yandan Kürtlerin taleplerinin farkında olduğunu söylüyor, diğer taraftan Kürt halkını tehdit ediyor. Bir yandan iki sene önce söylediği, "Kürt sorunu vardır" sözünün arkasında olduğunu ifade ediyor, diğer yandan faşistlerin "Ya sev ya terk et" tehdidini tekrarlıyor.
Hükümet bir yandan sınır ötesi tezkereyi iştahla Meclis'ten geçiriyor, bir yandan da isteyenin kimliğini rahat rahat dile getirebilmesi, "Ben Kürt'üm" diyebilmesi için gerekli koşulların yaratılması gerektiğinden söz ediyor.
Sorun basit bir tutarsızlıktan ibaret değil. Tayyip Erdoğan, tutarsızlık gibi görünen açıklamaları, yerel seçim yatırımı yaptığı için, bölgeye yaptığı her ziyarette aynı zamanda yerel seçim kampanya ilanı olarak gördüğü için yapıyor. Bir yandan içinden geçeni söylüyor: Kürtlerin hiçbir talebini önemsemeyen bir başbakan olarak konuşuyor. Milliyetçi oylara sesleniyor, milliyetçi havanın basıncını ifade ediyor. Ama aynı zamanda Kürt halkından oy almak için Kürt sorununun varlığını kabul eden konuşmalar da yapıyor. Aynı konuşma içinde hem barıştan hem de "İsteyen çeker gider" benzeri laflarla Kürt halkını dışlayan tutumlardan söz ediyor.

Kürt sorunu siyasidir
Kürt halkı sayısız şehirde, kimlik hakkı için değil, kültürel hakları için değil, ekonomik hakları için değil, siyasal hakları için, siyasal var oluşu için mücadele ediyor. İstanbul'da 2 Kasım'da DTP İstanbul İl Binası polis tarafından abluka altına alındı. Ablukayı bile bile giden Kürt aktivistler, göz altına alınacağını bile bile il binasına koşan Kürt emekçiler, siyasal hakları için mücadele ediyor.
Kürt halkının siyasal taleplerini görmezden gelenler, ateş körükle gidenlerdir. Elbette "Ben Kürt'üm" demek için, elbette dilini müziğini, edebiyatını özgürce ifade edebilmek için de mücadele ediyor Kürt halkı. Ve elbette tüm çelişkilerin en derininde bölgede yaşanan yoksulluk yatıyor. Ne var ki bütün bu sorunlar Kürt halkının siyasal taleplerinin parçaları halinde.
Bir halkın onurunu her gün sistematik olarak kırmaya devam edip, sonra bölgede meydanlarda ekonomik yatırım nutukları atmanın hiçbir ciddiyeti yok.
Bir halkın milletvekillerinin dokunulmazlığını kaldırmak için fezleke hazırlarken, aynı anda barış ve kardeşlikten söz etmenin hiçbir anlamı yok.
Mecliste DTP milletvekillerini köşeye sıkıştırmaya çalışıp, Kürt sorununda çözümden söz etmenin hiçbir sahici yanı yok.
Çözüm isteyenler, DTP milletvekillerine göz bebeği gibi bakmak zorundalar.
Çözüm isteyenler, demokrasinin alanını geliştirmek zorundalar.
Çözüm isteyenler, "Sayın" sözcüğünde teröre yardım ve yataklık aramaktan vazgeçmeliler.
Çözüm isteyenler, ağızlarına "Ya sev ya terk et" benzeri cümleleri almamalılar.
Kürt halkı çözüm istiyor. Kürt halkı siyasi çözüm istiyor. Kürt halkı, onurunun ayaklar altına alınmayacağı bir çözüm istiyor. Bu yüzden direniyor. Bu yüzden direnecek.


Ahmet Türk'e dokunmayın
Diyarbakır Başsavcılığı, DTP Genel Başkanı Ahmet Türk'ün "Terör örgütünün propagandasını" yaptığı gerekçesiyle dokunulmazlığını kaldırılması için girişimlere başladı.
Demokrasinin "d"sinden anlamayan devlet zihniyeti bulduğu her fırsatta Kürt sorununun çözümsüzlüğe mahkum edilmesi için hamle üstüne hamle yapıyor.
Bu zihniyet, politikanın gerisinde kaldığının farkında değil. Bu devlet bakış açısı Kürtlerin dokunulmazlıkla, işkenceyle, ölümle ve parti kapatma tehditleriyle susturulabileceğini sanıyor.
Bu devlet zihniyeti, yanılıyor.
Kürtlerin partileri kapatıldı, Kürtler pes etmedi.
Aydınları, sendikacıları, li derleri öldürül dü, Kürtler pes etmedi.
Gazeteleri yasaklandı, televisyonları, sendikaları kapatıldı, Kürtler pes etmedi.
Şimdi Ahmet Türk'e dokunmak isteyenler, bu adımın Kürtleir gerileteceğini sanıyorsa yanılıyor.
Tersine, Ahmet Türk'e, Kürt milletvekillerine dokunmak, sadece Kürt sorununu içinden daha da çıkılmaz bir hale sokar. Barış umutlarını daha gerilere iter.
Ahmet Türk seçilmiş milletvekilidir, Ahmet Türk meşru milletvekilidir, Ahmet Türk DTP'nin Genel Başkanı'dır, dokunmayın!
Şemdinli bombacılarına, Ergenekonculara, çetelere, yolsuzluğa bulaşanlara dokunun!


Bu soruyu sormayın!

DTP milletvekilleri seçim barajlarını bağımsız aday taktiğiyle aşıp Meclise girdikleri günden beri esas olarak tek bir soruya muhatap oluyorlar: "PKK'ye terörist diyor musunuz?"
Bu soruyu soranlar kendilerini dahi sanıyor olmalılar. Bu soruyu soranlar, yoksulları borç tuzağına sokup her istediklerini yaptıracaklarını sanan şımarık tefeciler gibiler.
Bu soru, çözüm isteyenlerin sorusu olamaz.
Bu soru, Kürt sorununda barışçıl adımların atılmasını hedefleyen bir soru olamaz. Bu soru ve utanmadan bu soruya yanıt bekleyenler, Kürt sorununu terör sorununa indirgeyerek DTP milletvekillerinin meşruluğunu zedelemeye çalışmaktan başka hiçbir iş yapmış olmuyorlar.
Siyasal demokrasinin sınırları gelişkin olan ve her türlü soruya her türlü yanıtın tartışma platformlarında rahat rahat verildiği koşullar olsa, "PKK terörist mi?" sorusu belki ciddiye alınabilir. Ama bu soruyu soranların niyetini biliyoruz. Onlar zaten bir yanıt beklemiyorlar. Amaçları seviyeli bir tartışma yapmak değil. Bu soruya istemedikleri türden bir yanıt verilse, mahkemeler sırada bekliyor. İstedikleri gibi bir yanıt verilirse, DTP milletvekilleri sıkışmış olacak. Soruyu yanıtsız bırakan milletvekilleri hakkında ise rahat rahat ırkçı bir spekülasyon yapma şansları doğuyor.
DTP milletvekilleri Kürt halkının vekilleridir. Yasalara uygun olarak seçimlere katılmış, oy almış ve TBMM'ye girmişlerdir. Bu soruyu sorarak vekilleri sıkıştıramazsınız.
Hiçbir Kürt milletvekili bu soruya yanıt vermek zorunda değildir.
Bu soruyu soranların ise Kür sorununda savaş politikalarını yaygınlaştırmaktan başka bir amaçları olmadığını artık çok iyi biliyoruz.