Sosyalist İşçi 343 (5 Aralık 2008)

 

Sayfa 4:


Seçim vakti gelince başörtüsünü hatırladı
Deniz Baykal, çarşaflı ve türbanlı üyelerle gündeme gelen partisinin tuhaf tutumunu savunmaya devam ediyor. 2009 Mart'ındaki yerel seçimler yaklaşırken Baykal giyim-kuşam özgürlüğünü hatırladı: "Ne laiklikten ödün verdik ne de bizi, bu vesileyle birilerinin, laiklikten ödün verme noktasına çekme çabalarına fırsat veririz. İkisi de yok. Alanya'da hemşehrilerim şalvar giyiyor. Onlara, gel dediğimde ne olacak? 'Ne işi var bu şalvarlıların, niye ütülü pantolonla, redingotla CHP'li olmuyorsunuz?' mu diyeceğiz. Üstelik de çok da rahat, kullanışlı yaz aylarında."
Oysa Mustafa Kemal tarafından kurulan ve 1950'ye kadar tek parti iktidarıyla giyim kuşam üzerindeki yasağı uygulayan CHP'ydi.
Şapka ve kılık kıyafet "devrimi"
Mustafa Kemal, 23 Ağustos 1925'te Kastamonu ve İnebolu'ya yaptığı seyahatlerde şapkayı halka göstererek kılık kıyafet "devrimi"nin ilk işaretini verdi. "Biz her nokta-i nazardan medeni insan olmalıyız. Fikrimiz, zihniyetimiz, tepeden tırnağa kadar medeni olacaktır. Medeni ve beynelmilel kıyafet milletimiz için layık bir kıyafettir onu giyeceğiz."
Mustafa Kemal, 27 Ağustos 1925'te bu kez İnebolu'da "Turan kıyafetini araştırıp ihya eylemeye mahal yoktur. Medeni ve beynelmilel kıyafet bizim için, çok cevherli milletimiz için layık bir kıyafettir" diyordu. 25 Kasım 1925'te 671 Sayılı Şapka Kanunu ile batılı şapka dışındaki biçimler yasaklandı. Rize'de şapka ve diğer "devrimlere" karşı gösteri yapanlardan 8'i asıldı.
3 Kasim 1934'te CHP'nin tek parti iktidarı tarafından ilan edilen Kılık Kıyafet Kanunu ile halkın nasıl giyineceği tarif edildi. Bu kararlar daha sonraki yıllarda bir devlet politikası olarak tavizsiz bir şekilde uygulandı.


CHP laik adaylarından biri: Zekeriya Beyaz

CHP adayları bir sürprizden çok şaka gibi. Devletin din üzerindeki baskısını açıkça savunan Baykal'ın partisi İstanbul Esenler İlçesi'nde İlahiyatçı profesör Zekeriya Beyaz'ı aday gösteriyor. Beyaz 28 Şubat darbesi sırasında Marmara Üniversitesi İlahiyat Fakültesi'nde rektörlük yapmış ve başörtüsü yasağının keskin savunucularından biri olarak öne çıkmıştı. Beyaz güvenilir bir din adamı olarak gösterilmiş, ancak devletin resmi din anlayışını savunarak sabah programlarının müdavimlerinden biri olmuştu. Konuşmaları siyasetten çok kötü bir komedi olarak okunan Beyaz gibi, bir zamanlar CHP'ye karşı tutum almış Ercan Karakaş'ta şimdi ırkçı partinin Şişli adayı. Eski Eğitim-Sen yöneticisi ve ÖDP kurucusu Yıldırım Kaya'da Kırşehir'de CHP adaylığını açıklamıştı.


Part-time çalışan öğrenciler soyuluyor
Emeklilik yaşını 65'e yükselten ve bu yüzden çalışanlar tarafından 'mezarda emeklilik yasası' olarak adlandırılan Sosyal Güvenlik Yasası, 20 binden fazla üniversite öğrencisini mağdur ediyor.
Yasayla birlikte okudukları üniversitede part-time çalışan öğrencilerin ücretlerin yapılan yüzde 2'lik sigorta kesintisi yüzde 33,5'e çıkarıldı.
Kantinlerde, sosyal tesislerde, dersliklerde çalışan öğrenciler bu sayede bütçelerine küçük bir katkıda bulunuyordu. Ancak şimdi yükselen maliyetlerden şikayetçi olan okul yönetimleri YÖK'e başvurdu.
1 Ekim'de toplumun geniş kesimlerinin itirazlarına rağmen yürürlüğe giren SSGSS ile yarı zamanlı çalışan öğrenciler normal bir işçi kadar SSK primi ödemeye mecbur bırakıldı.
Ama yeni yasanın mağduriyetleri bununla da bitmiyor. Normal bir çalışan olarak kabul edilen öğrencinin dul ve yetim aylığı kesiliyor.
Ailesi üzerinde gelen sağlık hakları da sona eriyor.
Sağlık hizmetlerinden yararla- nabilmesi için kesintisiz 30 iş gün çalışması gerekiyor. Bu part-time çalışan öğrenciler için aylarca çalışması anlamına geliyor.
Üniversiteler bu yasa yürürlükte kaldıkça parti-time çalışma için ayırdıkları paranın üçte birini Sosyal Güvenlik Kurumu'na verecek. Bu durumda çalışan 20 bin öğrenciye çok daha az para düşecek.


Ankara Üniversitesi’nde yemekhanesinde işgal sürüyor
Ankara Üniversitesi’nde yemek- hane işgali devam ediyor. Ankara Üniversitesinin bütün fakültelerinde 10 günden fazla bir süredir yemek çıkmıyor. Taşeron firmada çalışan ve firmanın iflas ile ortada kalan 103 işçi yıllardır çalıştıkları okuldan kendilerini işe almasını istiyor.
A.Ü. Rektörlüğü işçileri muhatap almıyor. İşçileri yıldırmak için her hangi bir şey yapmadığı söyleni- yor. Yemekhanede günde 15 ila 30 arası işçi kalırken, DİSK'e bağlı OLEYİS sendikası okul yönetimiyle masaya oturmak istiyor. Ancak işgale destek veren sol gruplar "işverenle masaya oturulmaz" di- yerek hem sendikayı yıpratıyor, hem de keskin söylemlerle geri kalan öğrenci kitlesini bu mücadeleyi desteklemekten alıkoyuyor. Antikapitalist Öğrenci Topluluğu, işgalin geleceğine işçilerin karar vermesinden yana tutum aldı. Yemekhanede işgal sürerken bundan habersiz binlerce öğrenciye işgali duyurmanın yollarını arıyor. Yemekhane işçilerinin işe alınması ve okulda iyi bir yemek hizmetinin verilmesi için Ankara Üniversitesi öğrencilerinin çoğunluğunun harekete geçmesi gerek.


GÖRÜŞ
AKP'yi kim istemiyor?
"AKP'yi aklamayacağız, haklayacağız" sloganı, ne yalan söyleyeyim, edebiyatla ilgilenen yönüme çok hitap ediyor. Kelime sonlarında değil de başlarında kafiye, aliterasyon, ses uyumu... Edebi açıdan gerçekten güzel bir mısra. "AKP'yi istemiyoruz" sloganından çok daha yaratıcı ve şairane olduğu kesin.
Ne var ki, konumuz edebiyat değil de siyaset ise, sloganların ikisi de aynı anlama geliyor ve ikisi de sınıfta kalıyor.
Üstelik iki ayrı açıdan sınıfta kalıyor. Birincisi, slogan böyle olmaz. İkincisi, bu sloganlar siyasi içerik olarak hatalı.
Slogan böyle olmaz. Bunlar slogan değil, arzu; Halkevleri ile TKP'nin istekleri. Bu sloganları duyanların tepkisi şöyle olur: "Tamam, AKP'yi istemiyorsun ve aklamayacaksın. Anladım. Eee, bana ne?"
Üstelik seçmenlerin %47'si daha 16 ay önce AKP'ye oy vermişken ve benzer bir oranının önümüzdeki yerel seçimlerde yine AKP'ye oy vereceği açıkken, TKP'ye oy verenlerin sayısı ise 0'dan çok da uzak değilken, "Bana ne senin ne isteyip ne istemediğinden?" diyecek olanların sayısı çok büyük olacaktır doğal olarak.
Slogan, bir partinin arzu ve hülyalarını ifade etmez; toplumsal bir kesimin (örneğin, işçi sınıfının) taleplerini özlü bir şekilde dile getirip o kesimi seferber etmeyi amaçlar. "AKP'yi aklamayacağız, haklayacağız" boş ve anlamsız bir böbürlenmedir; Halkevlerinin AKP'yi haklayamayacağını herkes bilir. Bu sloganın hiçbir somut anlamı yoktur, hiçbir talep içermez, kimseye hiçbir şey ifade etmez.
Oysa, örneğin, "Savaşa değil, emekçiye bütçe" veya "Bankalara değil, işsiz kalanlara yardım" somut ve gerçekleştirilebilir talepler içeren sloganlardır. Bu talepler, hem geniş kitlelerin paylaştığı, haklı bulduğu taleplerdir, hem de AKP'ye oy vermiş olan %47'nin bile doğru bulacağı sloganlardır.
Bu tür sloganların önemi şudur: AKP "savaşa değil, emekçiye bütçe" ayırmayacağına göre, "bankalara değil, işsiz kalanlara yardım" etmeyeceğine göre, AKP'ye oy vermemiş olanlar daha da öfkelenecek, oy vermiş olanlar ise AKP'den kopmaya başlayacaktır. Yani AKP'nin tabanını kazanmanın yolu, AKP'yi istemediğmizi tekrar tekrar bağırmak değil, AKP hükümetinden haklı taleplerde bulunmak ve bu taleplerin karşılanmadığını göstermektir.
Abartmamak gerek tabii. Sloganlar ister doğru, ister yanlış olsun, 300 kişi bağırıyorsa etkisi olmaz elbet. Ama doğru sloganları 100 binlerin, milyonların benimseyip bağırmaya başlaması çok daha muhtemeldir.
TKP ve Halkevleri'nin sloganları siyasi içerik olarak da hatalı ayrıca. Şu anda binlerce, on binlerce işçi krizin etkisiyle işten çıkarılmaya başlandı. Kapanan, üretimi kısıp işçi azaltan, işçilerine zorla ücretsiz tatil veren işyerlerinin çoğunluğu haber bile olmuyor. İşten çıkarmalar özel sektörde gerçekleşiyor. Kamu çalışanları iş güvenliğine sahip olduğu için, bundan sonra da böyle olacak. Yani krizin etkilerine en doğrudan biçimde maruz kalanlar, bunun suçlusu olarak AKP hükümetini değil, patronları görecek. Haklı olarak.
Dahası, bazı solcuların aksine, çoğu kişi bu krizin AKP'nin politikalarından kaynaklanmadığını, Amerika ve Avrupa ekonomilerinden Türkiye'ye sirayet ettiğini bal gibi biliyor.
Dolayısıyla, hem krizin etkilerine karşı yapılacak kampanyalarda, hem yerel seçim kampanyalarında, geniş kitlelere hitap eden sloganlar "Krizin faturasını ödemeyeceğiz, patronlar ödesin, hükümet bizi korumak için önlemler alsın" türünden sloganlar olacaktır. AKP'yi haklayanları, istemeyenleri filan ise, kimse duymaz bile.
Roni Margulies