Geçtiğimiz hafta içinde Avrupa’nın bir dizi ülkesinde yerel veya genel seçimler yapıldı. İngiltere, Yunanistan ve Fransa seçimlerinin sonuçları, kapitalizmin ekonomik krizinin faturasını çalışanlara çıkartmak isteyen “kemer sıkma” politikalarının geniş kitleler tarafından kabul görmediğini ispatladı.

İngiltere’de 2010 yılının mayıs ayında yapılan seçimlerde iktidara gelen Muhafazakârlar-Liberal Demokratlar koalisyonu, AB’nin krize karşı merkezi çizgisi olan “tasarruf” tedbirlerini uygulamaya koyulmuş, bunun için bir dizi sosyal devlet uygulamasının budanmasını ve on binlerce kamu çalışanının işten çıkarılmasını programına almıştı. Yerel seçimlerde Muhafazakârlar %5, Liberal Demokratlar ise %7 oranında oy kaybetti.

Krizin en çok vurduğu ülke olan ve IMF-AB’nin “kurtarma” paketleriyle krizden çıkış için pilot bölge olarak kullandığı Yunanistan’da ise Troyka’nın dayattığı “tasarruf” tedbirleri, işyerlerinden sonra seçim sandığında da halk tarafından reddedildi. Ülkenin geleneksel ana akım partileri PASOK ve Yeni Demokrasi, bir önceki seçime göre toplam oylarında %45’lik bir düşüş yaşadı. Sosyal demokrasinin solunda yer alan dört sol seçenek toplamda %32 oy aldı. Yeni Demokrasi’nin lideri Samaras, seçim sonrası faşist Altın Şafak dışındaki tüm partilerle görüştü, ülkeyi Euro Bölgesi içinde tutacak bir koalisyona hiçbir partiyi ikna edemedi. Seçimleri ikinci sırada tamamlayan solcu Syriza ise “kemer sıkma önlemlerine karşı olan partilerle sol bir hükümet” kurmak istediğini açıkladı. Yunanistan seçimlerinde antikapitalist sol cephe Antarsya ise %1.2’lik oranla bir önceki genel seçimlere göre oyunu üçe katladı.

Fransa’da ise sağcı lider Sarkozy kaybetti. Cumhurbaşkanlığı seçimlerinin ikinci turunda, merkez solcu François Hollande %52’lik oy oranıyla galip geldi. İlk turda %12’yi geçen radikal sol aday Melenchon’un da Sarkozy’ye karşı desteğini ilan ettiği Hollande, seçimlerden önceki konuşmalarında “Avrupa’nın kaderi kemer sıkma değil” demişti. Sosyalist Parti’nin adayı, ekonomik büyümeyi öne çıkaran daha ılımlı bir “tasarruf” programını savunuyor, bir yandan da piyasalara onlar için tehlikeli olmadığının güvenini veriyordu. Hollande’ın kazanmasıyla birlikte, Alman Başbakanı Merkel, AB’nin krize karşı temel politikasının kemer sıkma olduğunu ve bundan vazgeçilemeyeceğini söyledi.

Ekonomik kriz ortamında toplumsal kutuplaşmaların artışı, faşistlerin de tabanını genişletmesine neden oluyor. Yunanistan’da Altın Şafak adlı neonazi örgütü %7 oy alarak meclise girdi. Fransa’da ise LePen’in Ulusal Cephe’si seçimlerin ilk turunda %18’lik rekor oy oranına ulaştı. Anaakım siyasetçilerin de göçmen karşıtı ve ırkçı söylemlerde bulunması faşistlerin ekmeğine yağ sürüyor.

Avrupa’da egemen sınıfların krize getirdikleri “çözüm” yolları, birçok yerde yapılan gösteriler ve kitle grevlerinden sonra, geçtiğimiz hafta sandıkta da darbe yedi. Üstelik, Avrupalı elitlerin çalışan sınıfların kazanılmış haklarına ve ücretlerine saldırmaktan başka bir çözümü de yok. Emekçiler ise krizin faturasını ödememek için örgütlenmeye ve mücadeleye devam ediyor.