Açlık grevleri, yaşam boyu sakatlık-ölüm sınırına dayandı. Artık boşuna geçirilecek tek bir saniye bile yok. Hızla halledilebilecek olan bir sorun, hükümetin vurdumduymaz ve inkâr eden politik tutumu nedeniyle kronik bir hal alıyor.

Hükümetten arada sırada çıkan çatlak sesler, açlık grevindekilerin taleplerinin abartılı olmadığını, zaten hükümetin de bu konuda adımlar attığını belirtiyor.

Öyleyse ne bekliyorsunuz?

Atın şu adımları!

Adım atarken de üslubunuzu düzeltin.

Açlık grevi eylemini yapanları, yakınlarını, BDP’yi aşağılamaktan vazgeçin öncelikle.

Açlık grevi yapan insanları iradesiz, kuklalar olarak göstermeyin.

Fikirleri, inançları olan ve bu fikirler için, ellerinde kalan son yöntemle direnen insanlar, adı üstünde direniş haklarını kullanıyorlar. Atmadığınız adımlara, “ha oldu, ha oluyor, ha olacak” diyerek yıllardır, aylardır oyaladığınız sorunlara dikkat çekiyor insanlar. Bir direnişi etik açıdan beğenmeyebilirsiniz. Eleştirebilirsiniz. Ama her seferinde direnişçileri eleştirerek, direniş ahlakı üzerine güzellemeler yaparak sorunun çözümüne hiçbir katkı yapmış olmazsınız.

Etik bulunur ya da bulunmaz! Yüzlerce insan ölmek üzere. Ölene kadar yemek yemeyeceğini açıkladılar ve taleplerinin karşılanması yönünde bir adım, bir jest görmeden direnişlerinden vazgeçmeyecekler. Vazgeçmek bir kenara, binlerce insan aynı eyleme başlayabilir. Kürt halkı, hakları için, şimdi de aç kalmayı tercih ediyor.

Onuru için aç kalan insanları eleştirirken, iki kere düşünmek gerekiyor. Hangi koşulların bu eylem biçimine neden olduğunu da.

Sorun, artık anadille ilgili engellemeler sorununu aşmış durumda.

Gelişmeleri engellemek için KCK’li tutukluların serbest kalmalarını sağlayacak düzenlemeler de yetersiz kalacak artık.

Sorunu artık, Abdulah Öcalan’ın konumu, PKK üyelerinin kaderinin ne olacağı ve demokratik özerkliğin gerçekleşip gerçekleşmediği belirleyecek. Hükümetin ölüm oruçlarını sonlandıracak adımları atıp atmayacağı, bu yeni sürecin hangi tempoda başlayacağını da belirleyecek.

Hükümet, Kürt halkından ve BDP’den hazzetmiyor. Bunun nedeni çok açık. 2011 seçimlerinin kanıtladığı gibi, Kürt halkı direne direne kazanıyor.

Artık korkmuyor. Korkacağı bir şey kalmadı.

Kürt halkının kazanması için, haklarını daha az kayıp vererek kazanması için hükümete baskı yapmak zorundayız. Savaşın yarattığı her düzeydeki tahribata son vermek zorundayız.