Sürekli olarak demokrasiden bahseden Batılı emperyalistler koşulsuz bir biçimde İsrail’in arkasında duruyor. Haaretz gazetesinin bir editörü 1951 yılında “İsrail, bölgede Batı’nın bekçi köpeği olmalıdır” demişti. Bu durum bugün de geçerliliğini koruyor. Gazze’ye yönelik son saldırıların ardından ABD ve İngiltere, İsrail’i desteklediklerini açıkladılar. AB, Rusya, BM ve ABD'den oluşan Ortadoğu Dörtlüsü de İsrail'e destek verdi ve “Gazze'den atılan roketlere son verilsin” dedi. AB, BM ve tüm “uluslararası toplum” İsrail’in “kendini savunma hakkı” olduğunu söyleyerek katliamları meşru görmeye devam ediyor.

İsrail’in abluka altında tutulan Gazze’ye saldırılarına gerekçe gösterdiği Hamas’ın roketleri sebebiyle bugüne kadar İsrail’de 26 kişi hayatını kaybetti. Bunların 7’si, İsrail’in 2008-2009 ve geçtiğimiz hafta yaptığı saldırılara misilleme olarak atılan roketler sonucu gerçekleşti. Üstelik İsrail ordusuyla Filistin direnişinin askeri güçleri karşılaştırılamayacak düzeyde eşitsiz. İsrail, Küresel Militarizasyon Endeksi’ne göre dünyadaki en militarist ülke. Her yıl ABD yardımlarının dörtte birine yakınını alıyor. Bu sayede en gelişkin savaş uçaklarına, nükleer silahlara, güvenlik sistemlerine, helikopterlere ve ABD’nin NATO’daki müttefikleriyle dahi paylaşmadığı istihbarat bilgisine sahip.

• Ariel Sharon'un oğlu Gilad Sharon: “ABD’nin Hiroşima’ya atom bombasıyla yaptığı gibi, biz de Gazze’yi dümdüz etmeliyiz.”

• Ulusal Birlik Partisi milletvekili Michael Ben-Ari: “Gazze’deki hiç kimse masum değil. Hiç düşünmeden ve merhamet göstermeden öldürün. Hayatınız en ufak bir şekilde tehdit altında olduğunda biçin onları! Gazze’yi kırmızıya boyayın.”

İsrail 2008 yılının son günlerinde Gazze’ye yönelik Dökme Kurşun Operasyonu’nu başlattı. 22 gün süren işgal ve bombardıman sonucunda 355’i çocuk en az 1500 kişi hayatını kaybetmiş, 7000 kişi yaralanmış, 4.000 ev yıkılmıştı. BM raporu dahi İsrail’in savaş suçu ve insanlığa karşı suç işlediğini öne sürüyordu. Bu saldırıyla Filistin direnişi kırılamadığı gibi, dünyanın her yerinde yüzbinlerce kişi Gazze’yle dayanışmak için sokağa çıktı. Londra’da 150 bin kişi gösteri yaptı. 2010 yılının sonlarında başlayan Arap devrimleri ise bölgedeki tüm iktidarların üzerinde Filistin sorununun çözümüne yönelik muazzam bir basınç oluşturuyor.

Terörist İsrail, Gazze’de katliam yapıyor
Siyonist rejim, “ülkenin güneyine atılan roketleri engelleme” bahanesiyle günlerce Filistin’e saldırdı.

Hamas liderlerine suikast yapmayı planladığını açık açık söyleyen terörist devlet, El Kassam birliklerinin komutanı Ahmed El Caberi'yi öldürdü. Mısır’ın cumhurbaşkanı Mursi’nin de doğruladığı gibi, bu hamle Filistin direniş örgütleriyle İsrail arasında ateşkesi sağlama çabalarını ortadan kaldırmaya yönelikti. Sosyalist İşçi yayına hazırlanırken 6. gününü dolduran saldırılarda ölenlerin sayısı 110’u buldu.

Avrupa Sendikalar Konfederasyonu’nun çağrısıyla gerçekleşen 14 Kasım Eylem ve Dayanışma Günü AB’nin kemer sıkma politikalarına karşı grevlere, yüzbinlerin katıldığı sokak gösterilerine sahne oldu.

İspanya ve Portekiz eşzamanlı olarak 24 saatlik genel greve yapıldı. Portekiz’de greve katılım yüzde 90 gibi rekor bir seviyede gerçekleşirken işçiler hayatı durma noktasına getirdi. Yunanistan, İtalya, Fransa ve Belçika’da yarım gün grev yapıldı. Kıbrıs, Malta, Slovenya ve bir çok ülkede grevler gerçekleşti.

Marksizm 2012, 8-11 Kasım tarihlerinde İstanbul’da gerçekleşti.Onlarca konuşmacı, yüzlerce katılımcıyla birlikte dünyada ve Türkiye’de bir dizi politik ve teorik yaşamsal sorunu hep beraber tartıştı.

Marksizm, kelimenin tam anlamıyla özgürlükçü bir tartışma platformu ve eylem ağı için zemin oldu.

Sendikal mücadelenin tarihi, sendika bürokrasisinin tarihini de içerir. Sendika bürokrasisi, işçi sınıfının kaçınması mümkün olmayan bir hastalıktır. Örgütlenmenin gerçek gücünü oluşturan kitlelerle, bu kitleler adına sendikaların belirli bir dönem yöneticisi olan sendika temsilcileri arasında, zamanla kalıcı bir farklılık oluşur. Bürokratik mekanizma, bu farklılığın kalıcılaşması sürecinde ideal biçimlere ulaşır ve mükemmelleşir.

Suriye Devrimi atılım içinde. Muhalefet, Esad’a karşı var gücüyle direniyor. Esad rejimi gidici, sorun, daha fazla insan öldürmeden, en kısa sürede devrilip devrilmeyeceğinde.

Suriye’de Esad’ın öldürdüğü insan sayısı 40 bine yaklaştı, bu 40 bin kişinin yaklaşık 4 bini çocuk.

Suriye Devrimi’ni El-Kaide eylemine indirgeyen ve Esad rejimini antiemperyalist mücadelenin parlak mevzisi olarak görenlerin, seslerini duymazdan, yoksulluklarını görmezden geldiği çocuklar.

Esad rejimi er ya da geç devrilecek. Esad rejimini savunanların dünya görüşüyle birlikte.

Devrimle dayanışmak için harekete geçmeliyiz.

Devrimi kendi devrimi olarak görenler güçlerini birleştirmeli.

1 Aralık’ta Suriye Halkının Yanındayız Platformu’nun düzenleyeceği İstanbul yürüyüşü bu dayanışmanın en önemli ilk adımı olacak.

Bu adım, Gazze için de, İsrail tarafından bombalanan Filistinliler için de atılacak. İsrail’in cinayetleri, Arap halkları açısından sorunların sorunu anlamını taşımaktadır.

İsrail korsan bir devlet. Sipariş üzerine kurulu yapay bir devlet. Bütün devletlerin üzerinde yükseldiği şiddet, silahlanma ve savaşa dayalı ideoloji, İsrail devleti için var oluş sorunu. İsrail, şiddetle yaşamak ve şiddetle yaygınlaşmak zorunda. Tüm dünyanın gözü önünde Filistin halkı, düzenli aralıklarla bu şiddete maruz kalıyor. İsrail saldırılarının dördüncü gününde ölen Filistinli sayısı 84’e yükselmişti ve yine çocuklar, bebekler öldü.

Suriye Devrimi’ni kendi devrimi olarak görenler, Obama’nın desteğine sınırsız bir güven duyan İsrail saldırganlığına karşı, Gazze için de ses çıkartmalı ve küresel bir intifada çağrısı yapmalı.

1 Aralık aynı zamanda küresel intifada için de bir çağrı olmalı.

Suriye’de Esad, Filistin’de İsrail ne yapıyorsa, geçen yılın sonunda da Türkiye devleti Roboski’de aynısını yaptı. 34 çocuk savaş uçakları tarafından bombalanarak öldürüldü. Neredeyse bir yıldır, Roboski cinayetinin failleri aranıyor. Mecliste araştırmayı yürüten komisyon, Roboski’de emrin kimden geldiğini bulamadığını açıkladı. Roboski cinayeti faili meçhuller dosyasında yerini aldı.

Kürt halkı, yıllardır barış istiyor, anadilini kullanmak istiyor, tüm halklar gibi siyasal statüsünün tanınmasını istiyor.

Suriye halkları ne istiyorsa, Filistin halkı ne istiyorsa Kürt halkı da aynı şeyi istiyor, özgürlük talep ediyor.

Halklar, sadece talepte bulunmuyor, hakları için direniyor. Direne direne kazanıyor. Direne direne maruz kaldıkları baskıları püskürtüyor. Tarihi yeniden yazıyor.

Suriye Kürdistanı’ndaki Serêkaniyê kentinde, Kürtlerin gösterisine silahlı gruplar saldırdı. Halk Meclisi Başkanı Abid Xelil öldürüldü. Sert çarpışmalar yaşandı. Çatışma esnasında TSK da bölgeye top atışı yaptı. Kürt kaynakları silahlı grupların bölgeye Türkiye üzerinden girdiğini söylüyor.

Irak merkezi hükümetinin Federe Kürdistan Bölgesi’nin petrol gelirlerini kısma girişimi yeni bir savaşı körüklüyor. 100 bin Irak askeri Kürdistan bölgesini kuşattı.  Dicle Birlikleri adı verilen özel silahlı gücün Kürt şehirlerini kontrol etme girişimi çatışmaları başlatan provokasyon oldu. Tıgrit’te Irak ordusu ile peşmergeler arasında çıkan çatışmada 1 sivil ve 12 Irak askeri öldü. Birkaç gün önceki ilk çatışmada da bir sivil hayatını kaybetmişti. Irak ordusunun 350 bine yakın askeri var. Orduda Kürtlerin oranı yüzde 4-5 civarında. Irak, son yıllarda hızla silahlandı ve ordusunu modernize etti. Peşmerge birliklerinin sayısı 250 bini geçiyor. Kürtlerin ağır silahları ve tankları olsa da savaş uçakları yok.

Açlık Grevleri Çözüm İçin Muhatabı Gösterdi
Açlık grevleri, hükümetin süreci geciktiren tutumuna rağmen, anadilde savunma hakkının TBMM gündemine sınırlı da olsa getirilmesi ve İmralı'yla temasın sağlanmasıyla, ölümler yaşanmadan son buldu.

Anadillerinin önündeki engellerin kaldırılmasını ve liderleri Abdullah Öcalan’ın koşullarının düzeltilmesini isteyen on bin mahpus ve onlara destek için sokaklara dökülen on binler Kürtlerin ne istediğini güçlü bir şekilde duyurdu.

Volkan Akyıldırım
Türkiye’de sol politika adı altında piyasaya sürülen üç fikrin nasıl battığını geçen hafta gördük.

Açlık grevleri 68. gününde Öcalan’ın çağrısı ile sona erdi ve yeni bir diyalog süreci başladı. En sert sözlerin edildiği bir anda PKK lideri ile BDP’nin devletle görüştüğü, hükümetle pazarlık yürüttüğü anlaşıldı. “90’lara geri dönüyoruz”, “Bugün 12 Eylül’den döneminden bile kötü” diyenler yine çuvalladı.

Baas rejimini Çin-Rusya emperyalist bloğunun yanı sıra Kuzey Kore ve Küba gibi devlet kapitalisti rejimler, Ortadoğu’da ise İran ve Hizbullah destekliyor. Türkiye’de ise CHP’nin başını çektiği ulusalcı cephe “emperyalizme direniş” gerekçesiyle, daha önce pek çok kez Batı emperyalizmiyle birlikte hareket etmiş olan Esad’ı destekliyor.

Askeri harcamaların milli gelire oranı, diğer sosyal harcamalarla kıyaslanması, askeri güçlerin ve ağır silahların tüm topluma oranı üzerinden hesaplanan Küresel Militarizasyon Endeksi’ne göre Suriye dünyada 3. sırada. Rusya, Çin, İran ve Kuzey Kore rejime silah sağlıyor. Baas ordusunun 5 bin tankı, bine yakın savaş uçağı var. Özgür Suriye Ordusu ise ordudan kopan asker ve subayların el koydukları silahların yanı sıra rejimin görevlilerine rüşvet vererek silah elde ediyor. ABD ve İngiltere “radikal islamcı” grupların eline geçeceği gerekçesiyle muhalefete silah vermiyor. Bazı batılı güçler ise isyancılara silah vermeyi savunuyor. Katar, Suudi Arabistan ve Türkiye gibi bölgesel güçlerin muhalefet içindeki bazı gruplara kısıtlı sayıda silah verdiği tahmin ediliyor.

Suriye Devrimi, en genel anlamda Esad’a karşı mücadele edenlerin lehine yavaşça ilerlese de, kısa vadeli düşünüldüğünde “kanlı bir dengede” durmaya devam ediyor.

Baas rejiminin güçleri her gün onlarca noktayı havadan ve karadan bombalıyor ve 150 ila 200 kişiyi katlediyor.

Baas diktatörlüğü, yıllar önce Lübnan İç Savaşı’nda hıristiyan faşist siyasi akım Falanjistlerle birlik olarak Lübnan solunu ve Filistin direnişini askeri olarak ezmişti.

İşgal altındaki Golan tepeleri için zaman zaman gündeme gelen uzlaşma arayışları dışında hiçbir girişimde bulunmayan rejim, bölgedeki muhaliflere saldırırken yaptıkları sebebiyle İsrail’in uyarı ateşiyle karşılaştı. Suriye’deki ayaklanmayla birlikte Filistin direnişinin en kitlesel örgütü Hamas tarafından yalnız bırakılan Esad, Gazze’ye yönelik saldırıyı kınadı ve Gazze bombalanırken o da kendi halkını ve Yarmouk kampındaki Filistinlileri bombalamaya devam ediyor.

Baas rejiminin katliamları sebebiyle 400 binden fazla kişi Suriye’den komşu ülkelere kaçtı. Bunların dörtte biri Türkiye’de. Sınırdaki kampları sel basıyor, çıkan yangınlar sonucu insanlar ölüyor. Hükümet sınırdan daha fazla sığınmacı almak istemediği için Suriyelileri bekletmeyi tercih ediyor. Mevcut imkânlarla sığınmacıların kışı çıkarması zor gözüküyor. Başka ülkelere kaçanların sayısının yıl sonuna kadar 700 bini bulabileceği söyleniyor. Uluslararası çocuklara yardım kuruluşu Save the Children, Orta Doğu'da başlayan kışın, Suriyeli 200 bin çocuk mülteci için ciddi tehlike oluşturduğunu söyleyerek uyarıyor.

Dijital sayı 27 - 11 Mayıs 2021 (pdf)

Dijital sayı 26 - 27 Nisan 2021 (pdf)

Dijital sayı 25 - 6 Nisan 2021 (pdf)

Dijital sayı 24 - 23 Mart 2021 (pdf)

Dijital sayı 23 - 16 Mart 2021 (pdf)

Abone olun

Dostlarımız

Marksist.org

Marksizm 2013

dsip
















Su Hakkı Kampanyası