Alper Koç
Kuvvetler ayrılığı fikri, devlet bürokrasisinin yasama, yürütme ve yargı olarak üç temel hizmet üzerinden ayrıştırılmasını ve bu hizmetleri icra eden devlet görevlilerinin birbirlerinin yetki alanına müdahale etmemesini savunur. Kavram özellikle devlet yöneticilerinin eylemlerinin uzmanlık eğitimi almış yargıçlar tarafından bağımsız şekilde denetlenmesi ve gerektiğinde iptal edilmesini öngören 'yargı bağımsızlığı' kavramıyla birlikte anılır. Kuvvetler ayrılığı ve yargı bağımsızlığı demokrasinin tartışılmaz bir kuralı olarak görülür.

 

Özellikle burjuva hukukçuları kuvvetler ayrılığını hileli bir şekilde Fransız Devrimiyle ilişkilendirirler ve "kuvvetler arası denge"nin yüceliğinden bahsederler, ve demokrasi algımız üzerinde bir gizem perdesi yaratırlar. Oysa kuvvetler ayrılığı demokratik olmasa da belirli bir örgütlülüğe erişmiş sınıflı toplumlarda çok sık görülen bir uygulamadır. Hatta Montesquieu'nin kendisi bile teorisini açıkladığı ünlü Kanunların Ruhu adlı kitabında köleci ve işgalci Roma İmparatorluğu'nun devlet sistemini örnek aldığını gururla belirtir.

Sosyalistler için kuvvetler ayrılığı demokrasinin olmazsa olmazı değildir. Demokrasinin olmazsa olmazı halkın devlet yönetimine olabildiğince fazla alanda katılması, hiçbir devlet organının ve alacağı kararların halkın denetimine kapalı olmamasıdır. Sosyalistler için yargı kendisine yetki veren halkı temsil ettiği ölçüde bağımsızlığı savunulması gereken bir kurumdur. Üyeleri doğrudan ya da dolaylı olarak halk tarafından seçilmeyen bir devlet kurumu en basit anlamıyla demokratik değildir. Kaldı ki marksizm devletin sınıfsal konumunu tahlil ederken yargı ve yürütme arasında bir ayrım gözetmez, devleti tüm kurumlarıyla siyasi bir yapı olarak görür.

1917 Ekim Devrimi'nde Bolşevikler iktidara gelir gelmez yaptıkları ilk reformlardan biri mevcut Çarlık yargı organlarını en demokratik şekilde baştan aşağı değiştirmek oldu. Tüm yargıçların halk tarafından seçildiği bir sistem öngörüldü ve mahkemelerin yetki alanındanki birçok konunun çözümü daha etkin sonuç almak adına yerel halk konseylerine bırakıldı (konut davaları, belediye davaları vb.).

Günümüz burjuva devlet sisteminde ise yargı bugün AKP'nin icraatları aleyhine karar verebilir, yarın en neoliberal karara onay verebilir. Devletin genel sınıf yapısı gereği yargı bürokrasisinin AKP'yle anlayışlarının uyuştuğu kararlar eninde sonunda ayrıştıklarından daha fazla olacaktır. Devlet temsil ettiği sınıfın çıkarları doğrultusunda hastaneleri özelleştirebilir, ormanları otobana çevirebilir, kafasına estiği sayıda nükleer santral kurabilir. Bütün bunlar olurken sosyalistlerin yapması gereken bu kararların Danıştay'a sorulmadan alınıp alınmadığını tartışmak değil, halka sorulmadan alındığını teşhir etmektir. Demokrasi şampiyonu geçinen AKP'nin hepimizi etkileyen en hayati kararları nasıl bizden kaçırdığını teşhir etmektir. Feryat çıkarılması gereken asıl sorun budur.