Orhan Bulut

Sosyalist İşçi’nin geçen sayısında (no: 471) çıkan Berk Efe Altınal’ın “Türcülüğe karşı mücadele” başlıklı yazısı çok önemli bir konuya değiniyor ama bir dizi yanlışa sahip. Berk Efe “Veganlık, türcülük karşıtlığının pratiğe dökülmüş halidir” diyor ve ekliyor “Vegan olmak, hayvan sömürüsünü hayatımızdan çıkarma pratiğidir” diyor. Biraz ileride ise “vejetaryenler, genellikle hayvan sömürüsüne karşıdırlar ancak hayvansal et yememenin yeterli olduğunu düşünürler, oysa hayvan sömürüsü bir bütün olarak karşı durulması gereken bir mevzudur” diyor.

Öncelikle bu dünyada bir gıda hiyerarşisi olduğunu akılda tutmak gerekir. Bir aslan, veya sırtlan bir başka hayvanı yakalayıp yediklerinde bir başka türü sömürmüyorlar. Bazı böcekler başka böcekleri yakalayıp karınlarını doyurduklarında da bir başka türü sömürmüyorlar. Sadece yaşamaya devam etmek için karınlarını doyuruyorlar. Bu dünyada bütün bazı hayvanlar ne yazık ki et obur, başka türlü beslenmeleri mümkün değil. Bir aslanın havuç, ya da böğürtlen yiyerek yaşayabilmesi mümkün değil. Aslan örneğin bir zebraya ya da ceylana göre daha üstün bir hayvan değil sadece gıda hiyerarşisinde otoburlar etoburların gıdasıdır.

İnsanların etobur mu yoksa otobur mu oldukları bir tartışma konusudur. Bu, tamamlanmış, kesin sonuçlara ulaşmış bir tartışma değil ama insanlık yüz binlerce yıldır et yiyiyor. Bu yüzbinlerce yılın son 6-7 bin yılı hariç başka hayvanları avlayarak ele geçiriyordu, aynen bir aslan veya bir kedi gibi. İnsan etoburların çoğundan farklı olarak aynı zamanda bitkileri de yiyiyor. Son 6-7 bin yıl içinde insanlar bazı bitkileri ve bazı hayvanları “evcilleştirdiler”. Yani kendi denetimlerine aldılar ve kendileri için yedek gıda deposu olmalarını sağladılar.

İnsanlığın yerleşik hale gelmeye başladığı son 6-7 bin yılının önemli bir kısmında kontrol ettikleri hayvan miktarı ve ekip biçtikleri bitki miktarı son derece sınırlıydı. Ancak yaşayabilecekleri kadar. Çok az fazlaları vardı. Fazlanın çoğalması çok yavaş oldu. Son bin yıla gelindiğinde insanlar hala çok az fazlaya sahiptiler. Son bin yıla gelinceye kadar arada geçen bir sürede insanlar başka insanları da hayvanlar gibi kontrol ettiler. Hayvanların yanı sıra kölelerini de kendileri için çalıştırdılar. Köleliğin kalkması insanlar için üretimde de bir sıçramanın nedeni oldu ya da daha doğru deyişle üretim tarının değişmesi köleliğin de kalkmasına neden oldu. Ama hayvan üretimi hala insanlar için bugünle kıyaslanamayacak kadar küçük çaplıydı.

Bugünden 40 bin yıl önce ki ecdadımızın bir ceylanı avlayarak yemelerine acaba türcülük diyebilir miyiz? Bence hayır diyemeyiz. 40 bin yıl önce etyemezler var mıydı, kuşkumuz olmasın ki vardı. Henüz avcılık yapmayan, bitki toplayıcılığı ile yaşayanlar vardı. Bugün de onların geleneği içinde yaşayan topluluklar var. Sadece topluyorlar, bitkilerde de hayvanlarda olduğu gibi dikkatliler, havuç, patates gibi köklü bitkileri yemiyorlar.

Geçmişte avcılık bir beslenme biçimiydi. Bugün ise avcılık iki ayrı biçimde yapılmaktadır. Bazıları bir beslenme biçimi olarak avcılık yapıyor, bazıları ise bir “spor”, zevk için, öldürme zevki için avcılık yapıyor. İzlanda’da veya Kuzey Kutbunda yaşayan insanlar için avcılık tek yaşama biçimidir. Oralarda bitki yetişmiyor. Ama İstanbul’un yakın çevresinde ava çıkmak farklı bir şey. Bunu yapanlar aç oldukları için veya başka bir gıdaları olmadığı için ava çıkmıyorlar.

Ama bir de balıkçılar var. Bunu küçük veya büyük ölçekli ama ticaret için yapanlar var, balıkçılar. Balina avlamaya giden koca koca gemiler de var, köprü üzerinde akşam ki yemeğini çıkarmaya çalışanlar da var. Tercihleri balık eti yemekse köprü üzerinde avlananlara neden karşı çıkılacak? Üstelik Berk Efe Altınal “Bitkiler hayvanlardan farklı olarak acıyı hissedebilecekleri sinir sistemlerine sahip değildir. Bir bitki hissedemediği için menfaatlere de sahip değildir” diyor.

Balıkların sinir sistemi yok. Öyle ise balık yemek bir vejetaryen ya da vegan için mümkün mü? Berk Efe Galata Köprüsü üzerinde balıkların sinir sistemi olmadığı için onları avlayıp, akşam eve gidip, karınlarını yarıp, içini boşalttıktan sonra afiyetle yiyebilir mi? Bilmiyorum, anlatımına bakılırsa bu mümkün.

Birkaç yüzyıldır insanların besledikleri, çevrelerinde tuttukları hayvan sayısı çok büyük bir hızla artıyor. Bugün hayvan üretimi artık büyük, önemli bir sanayi. Hayvanların yetiştirilmesi, beslenmesi ve sonra kesilip yenmesi ve artıklarının tamamının bir başka sanayi alanında kullanılması başlı başına büyük bir sektör.

Bu sektör içinde hayvanın eti kadar sütü, derisi, arının balı da bir sanayi ürünü. Berk Efe haklı. Ama eğer insanlar etobursa şu ya da bu biçimde ihtiyaçlarını karşılamak için başka türleri öldürecek ve yiyeceklerdir.

İnsanların hayvan ürünlerini yemeleri ve kullanmaları başka türlere göre üstünlük duymalarından değil, bir ihtimal etobur olmalarından değilse bile 10 binlerce yıldır et yemelerinden kaynaklanıyor. Bu nedenle Berk Efe etik olarak güzel şeyler de söylese doğru ve haklı değil. Et yiyenler veya deri ayakkabı giyenler insan türünün başka hayvanlardan üstün olduğu kanısını güçlendirmiyorlar sadece on binlerce yıllık alışkanlığı sürdürüyorlar.

Kapitalist hayvan üretimi her açıdan korkunçtur. Her tülü hayvan, balık ve hatta böcekler (onların da sinir sitemi yok, acaba Berk Efe böcek yiyebilir mi, çünkü dünyada çok sayıda insan böcek yiyiyor) öylesine koşullarda çoğaltılıyor ki buna mutlaka karşı çıkmak lazım. İster vegan, ister vejetaryen olun isterseniz et yiyin diğer türlerin bu kapitalist toplumda ki çoğaltılma ve biçimlerine karşı çıkmak ve toplumda türcülüğe denk düşen her eğilime karşı çıkmak gerekir.

Sonuç olarak et yememek (vejetaryenlik) veya hayvani ürünleri hiçbir şekilde kullanmamak (vegan olmak) bir tercihtir. Vejetaryen veya vegan olunduğu için diğerlerini töhmet altında bırakmak bu nedenle yanlıştır.