Roni Margulies
Yönetmen elini kaldırıp “Kes” diye bağırsa, sinirli sinirli “Olmadı, son sahneyi baştan çekiyoruz” diye homurdansa. Ve 23 Temmuz 2007 gününe geri dönsek. Kameralar yeniden çalışmaya başlasa. Ufuk Uras’la Baskın Oran bir basın açıklamasında elele tutuşup ellerini kaldırıp “Biz kampanyalarımız sırasında çizdiğimiz hat üzerinde yürümeye devam edeceğiz, 2009 belediye seçimlerine ve 2011’e şimdiden hazırlanmaya başlayacak ve yepyeni, kitlesel bir sol inşa edeceğiz” dese.
Bugün nerede olurduk? Müneccimlik etmeyelim, sinema başka, hayat başka, ama herhalde şu anda bulunduğumuz yerde olmazdık. Koskoca memlekette ne muhafazakâr ne de milliyetçi olanların oy verecek parti bulamadığı bir durumda olmazdık.
Ufuk’la Baskın’ın senaryonun son sahnesini oynayamadığı 22 Temmuz 2007 seçimlerinden iki ay önce (Haziran 2007’de) bu köşede aşağıdakileri yazmıştım. Bugün daha da geçerli:
“İçimde bir his var; bu bağımsız aday işi bu sefer olacak galiba. Kürt bölgelerinde gösterilmesi tartışılan adaylardan değil, batı illerinde ‘başka bir dünya’ isteyen herkesi temsilen seçimlere katılacak az sayıda adaydan söz ediyorum.
... Sol partilerin seçime tek tek girdikleri taktirde yine moral bozucu bir hezimete uğrayacakları açık olduğu gibi, bu partilerin bir araya gelip oluşturacakları geçici bir seçim ittifakının kimseyi heyecanlandırmadığı da açık.
Amaç, ... örgütsüz, partisiz olan ve hiçbir mevcut partiyi kendine yakın bulmayan ama uzun zamandır çok çeşitli kampanyalarda, etkinliklerde, eylemlerde kendini gösteren geniş kalabalıkları, yeni nesli, gençleri bir araya getirmek olmalı. Girişim sadece  sosyalistlerle sendikalı işçileri değil, iklim değişikliğine karşı eylemlere katılan gençleri, Rock and Coke’a gitmektense Barışarock’a gitmeyi tercih eden on binleri, Küresel BAK’ın çok çeşitli eylemlerine katılmış yüz binleri, türbansız ve türbanlı kadınları da şevke getirmeli, seferber etmeli. Bunu mevcut partilerden hiçbirinin çatısı altında yapmak mümkün değil. Bağımsız adaylar yoluyla ise bunu gerçekleştirmek, en azından kağıt üzerinde, mümkün.
Adaylar, seçilme olasılığının olduğu yerlerde, yani belli bir gücümüzün olduğu yerlerde gösterilmeli... geleneksel sola değil, yeni ve genç kitlelere cazip gelen kişiler olmalı. Kabaca söylersem, 60 yaşında erkek bir sendika başkanı değil, 30 yaşında, Sağlık Emekçileri Sendikası üyesi bir kadın hemşire olmalı.
Girişim, halkın önüne belki 10, belki 15 maddelik bir talepler/ilkeler listesiyle çıkmalı. İsteyen bu maddelerin içini doldurmak için 2 ciltlik bir manifesto yazabilir, ama kampanya 10-15 maddeyle yürütülmeli.
Ve bu maddeler, başka bir dünya isteyen herkesin hemen ve kolayca anlayacağı, anlaşacağı, onaylayacağı ilkeler içermeli. Devrim talebinin çok gerisinde kalan bu ilkeler, örneğin, parasız eğitim hakkı, parasız sağlık hizmetleri, sınırsız ifade ve örgütlenme özgürlüğü, Kürt sorununa barışçıl çözüm, savaşa hayır, ırkçılığa ve milliyetçiliğe hayır, insan hakları, azınlık hakları ve bu gibi maddelerden ibaret olmalı.
Nihayet, böylesi bir girişimin kalıcı bir oluşuma dönüşebileceği en azından umut edilebilmeli. Basit bir seçim taktiği kimseye şevk ve heyecan vermez, kimseyi harekete geçirmez.”
İçimde yine bir his var; bugün senaryo daha da uygun, oyuncular daha da niyetli. Sar baştan.