Geçtiğimiz hafta çok sayıda şehirde hem KESK'in hem de KESK'in en büyük sendikası olan Eğitim-Sen'in eylemleri gerçekleşti. KESK, PKK operasyonu adı altında saldırıya maruz kaldı. Çok sayıda KESK yöneticisi gözaltına alındı ya da tutuklandı.
Eğitim-Sen ise hakları için toplu görüşme öncesi taleplerini iletmek için Ankara'ya yürüyüş başlattı.
Bütün hükümetler gibi kamu çalışanlarını AKP de bir baş belası olarak görüyor. Bütün hükümetler gibi AKP de KESK'e, Eğitim-Sen'e yönelik baskı yapıyor.
Birkaç yüz öğretmen, Ankara sokaklarında yürüyüş yapmak istediği için gaz bombalı saldırıya uğruyor.
Önüne gelenin, hatta polislerin bile yürüyüş yaptığı İstiklal Caddesi, öğretmenler yürüyüş yapma isteyince birden bire panzer ve polislerden oluşan barikatla kapanıyor.
Kamu çalışanlarına, öğretmenlere gaz bombası atan, bomba atma emri veren tüm amir ve memurlar hakkında hızla soruşturma açılmalı. En temel demokratik hakkın kullanılması önünde, bir yürüyüş önünde barikat kuran ve öğretmenleri coplayan polisler hakkında da gereken yapılmalı.
Ama bir de sorunun bizim saflarla ilgili yanı var. Eğitim-Sen'in Ankara'ya gidecek İstanbul kolu Galatasaray Liseli önünde toplandığında ve yine saatler geçmesine rağmen bir adım bile atılamadığında, liderlik çaresizliğe teslim oluyor. Ne ileri gidilebiliyor, ne yan tarafa, ne eylem bitirilebiliyor ne de ne yapılacağı belirlenebiliyor.
Öylece duruluyor polis barikatının önünde. Saatler geçtikçe eyleme katılanlar yoruluyor, katılım hızla azalıyor, birdenbire barikat önünde halaylar çekilmeye başlanıyor. 100 kişilik bir kalabalık, politik odağını kaybediyor. Tam sekiz saat, aynı yerde bekleniyor.
Ve sekiz saatin sonunda eylem aynı yerde bir basın açıklamasıyla sona erdiriliyor.
Kamu çalışanları hareketinin en dinamik kolu, örgütlü işçi sınıfının en mücadeleci parçası, barikatlar önünde kendi kendini bitiriyor.
Bitiriyor çünkü, 100 kişi barikat aşmaya çalışmak, aşılamayacağını bile bile polis ve panzer barikatına yüklenmek çocuksu bir manzara yaratıyor. KESK defalarca binlerce kamu çalışanıyla barikatları zorlamıştır, bazen aşmış bazen de sert polis müdahalesiyle karşılaşıp dağılmıştır. Ama ne olursa olsun binlerce emekçi, birlikte tutum almış, omuz omuza birlikte çatışmış ve polis saldırısı sonucunda dağılmak zorunda kalınsa da bu harekette moral bozukluğu yaratmamıştır. Önemli olan, barikata gelene kadar ne yapıldığıdır. Talepler, bir kampanya halinde, tabanda, sendika üyelerinin katılımıyla yaygın bir şekilde örgütlenirse o zaman basına göstermelik barikat önü oturma eylemleri değil, gerçekten kazanmayı hedefleyen kitlesel eylemler örgütlenebilir.
Sendikanın tabanının haberi bile olmadığı yürüyüşler, eskiden KESK'e yönelttiğimiz kadro eylemlerini bile aratacak kadar zayıf kitlesel bir katılıma, diğer bit deyişle dar kadro eylemlerine yol açıyor.
Bu yüzden KESK hızla yenilenmeli, kocaman bir sendika olarak basının ilgisini çekecek cılız basın açıklamaları örgütlemek yerine, kazanmayı hedefleyen, tabanda adım adım örgütlenen, tabanın her bir aşamasından haberi olan ve sahip çıktığı somut talepler etrafında kampanya yapmak zorundadır.
100 kişi engellenebilir ama böyle bir kampanya ile bir araya gelen binlerce mücadeleci kamu çalışanının, işyerlerinde direnişe geçen emekçilerin önünde barikatlar hiçbir işe yaramaz.
KESK'in mücadele tarihi bu yönde derslerle de doludur.