İşçi hareketi küçük de olsa bir kıpırdanma içinde. Belediyelerden küçük işyerlerine, toplu sözleşme için harekete geçen konfederasyonlardan sendikalar üzerindeki baskılara gösterilen tepkilere kadar irili ufaklı eylemler devam ediyor.
Krizin etkilerine karşı işçi sınıfının genel ruh halini yansıtıyor. Bu kızgınlık daha yığınsal, daha kapsamlı ve kazanana kadar sürecek birleşik bir işçi hareketine dönüşebilir. Tersine, eylemler kendi yalnızlığında, tek bir işyeri direnişi halinde devam edebilir ve en son İzmir'deki belediye işçilerinin direnişinde olduğu gibi, polis baskısına boyun eğebilir.
Tüm dünya krizle birlikte yeni bir durum içinde ve bu yeni duruma hazırlanmak gerekiyor.
Üstelik sadece krize ve işçi sınıfının mücadele potansiyelleri açısından yeni bir durum yaşanmıyor. Cumhurbaşkanı Gül, Kürt sorununun Türkiye'deki en önemli sorun olduğunu açıklamasıyla birlikte, kirli savaşın sona ermesi ve barış sürecinin gelişmesi yönünde umutlar yeşerdi. Savaşan taraflar barış süreciyle ilgili görüşlerini alttan alta ya da açıkça dile getirmeye başlamışken, sosyalistlerin, eski ezberlerle barış sürecine müdahil olması ve hem Kürt halkının hem de emekçilerin bu dönemden en büyük kazanımla çıkması için mücadele etmesi gerekiyor. Barış sürecine karşı olan güçler, savaştan çıkarı, ekonomik ve politik çıkarı olan güçler henüz geri çekilmesi ve kısa sürede geri çekilmeye de niyetleri yok. Irkçılığa, milliyetçiliğe karşı, ezilen halkın yanında olmak, bugün her zamankinden daha önemli. Tabular tartışılmaya ve çökmeye başlamışken, Kürt sorununda yeni bir dönemin kapısının aralanması yeni mücadele taktiklerine ihtiyacımız olduğunu gösteriyor.
Bütün özgürlükler alanını gasp etmek isteyen Ergenekon çetesi ise, 20 Temmuz'da ikinci iddianameyle daha da köşeye sıkışacak ve Türkiye'de ilk kez darbe girişimi planlayan askerler yargılanmaya başlayacak. Toplumun büyük çoğunluğu, darbe ve çetelere karşı. Darbecilerin ve çetelerin yargılanmasını, dağıtılmasını istiyor.
Ama soldan ve sağdan, darbe sürecini sulandırmaya ve darbecileri aklamaya yönelik tartışmalar, zihinleri bulandırıyor. Darbeye ve "derin" örgütlenmelere karşı mücadele, tüm özgürlükleri sahiplenen taleplerle, yığınsal bir hale ulaşabilir. Son andıç, darbecilerin uyumadığını ve önümüzdeki dönemde ya siyasal demokrasinin genişlemesini isteyenlerin ya da ulusalcı ve darbeci güçlerin kazanacağı bir dönem olacak.
Bu döneme hazırlanmak zorundayız.
Bu dönem, kitlesel ve yeni bir solun, ne kadar önemli bir ihtiyaç olduğunu da defalarca gösterdi, göstermeye de devam edecek.
Her işçi eylemi, her direnişin birliğe, mücadelenin birleşik bir form kazanmasına ihtiyacı var.
Ergenekon davasının, aşağıdan bir mücadeleyle desteklenmesine, davanın sonuna kadar gidilmesi için, ulusalcıların koparttığı yaygaraya yanıt verilmesi gerekiyor. Bu yanıtın kitlesel sokak gücüyle verilmesi gerekiyor.
Kürt halkının, barış sözünün sık sık edildiği bu dönemde, kitlesel bir biçimde desteklenmesi gerekiyor. Barış sürecinin başlatılmasını, devletin barış yönünde adım atmasını zorlayacak ve aşağıdan, işyerlerinde, okullarda ve her alanda milliyetçiliğe karşı ses çıkartacak yaygın kampanyaların örgütlenmesi gerekiyor.
Bu yüzden bir kitlesel ve yeni bir sola ihtiyacımız var. Somut taleplerimizi kazanmak için, özgürlükler için yığınsal kampanyalar yapmayı başarmak için, aşağıdan örgütlenen, kampanyalar halinde örgütlenen, gençleri, kadınları kazanan, çeşitliliğe sahip olan ama masa başında değil demokratik alanın sonuna kadar açılmasıyla örgütlenen ve hareketin aktivistlerinin bir örgütü gibi örgütlenen yeni bir sola ihtiyacımız var.
Devrimci Sosyalist İşçi Partisi, 27-28 haziranda yapacağı konferansta, yeni mücadele döneminin ihtiyaçlarını daha kapsamlı tarif etmek ve yeni döneme uygun politik ve örgütsel adımları atmak tartışacak.
Gelin birlikte tartışalım, yeni döneme birlikte hazırlanalım.