Roni Margulies
Ayıp olmasa, yazıyı alıp olduğu gibi bu köşeye aktaracağım. Tembellik ettiğimi düşünen olur diye, yapmıyorum. Ama TKP'nin internet gazetesinin düzenli yazarı İlker Belek'in "Başbuğ Ne Dedi?" başlıklı yazısı (29 Haziran) gerçekten tümüyle alıntılamaya değer. TKP hakkında, Türk solunun belli bir kesimi hakkında başka hiçbir şey bilmeye, okumaya, incelemeye gerek kalmaz. Olduğu gibi aktarmayacağım, ama uzun alıntılar yapmama izin verin, n'olur.
"Başbuğ'un dediği, Türkiye'deki büyük Amerikancı-İslamcı operasyona karşı, laiklik düzleminde bile, ordunun bir şey yapmayacağıdır.
Demek ki, belge, yani bu son kontrgerilla yapıtı, ordunun demokrasiye bağlılığının açıklanması için üretilmiştir. Demokrasi: Amerikancılık, piyasacılık, gericilik.
Türkiye'de yeni bir dönem yaşanıyor ve bunu asker de onaylıyor, destekliyor."
Bu sözleri Türkçe'ye tercüme edelim. "Başbuğ'un dediği, Türkiye'deki büyük Amerikancı-İslamcı operasyona karşı, laiklik düzleminde bile, ordunun bir şey yapmayacağıdır" ne demek? "Hay allah, hiçbir şey yapmayacaklar. Laiklik elden gidiyor, ona rağmen darbe yapmayacaklar" demek. Hayıflanarak.
"Belge, yani bu son kontrgerilla yapıtı" ne demek? "Belge sahtedir, kontrgerillanın marifetidir, aslında maalesef darbe tehlikesi yok" demek.
"Ordunun demokrasiye bağlılığının açıklanması için üretilmiştir. Demokrasi: Amerikancılık, piyasacılık, gericilik" ne demek? "Yahu, ne gerek var demokrasiye? Halk benim beğenmediğim bir partiyi seçtiği zaman demokrasi filan gerekmez. Demokrasi zaten gericiliktir" demek.
Biraz daha alıntılayalım:
"En azından Demokrat Parti iktidarından beri ... Türkiye Amerika'nın bölgedeki aracısı durumundadır.
Ancak AKP iktidarı dönemine kadar, içeride halkçı, dışa dönük olarak ise 'yurtta sulh, cihanda sulh'çu bir çizginin hakim olduğunu da kabul etmek gerekir. İşte farklılık bu noktalardadır.
Artık halkçılık çağın iktisadi retoriğini anlamamak ve kaynakları verimsiz kullanmak; 'sulhçuluk' ise Türkiye'yi dünya liginde yukarılara tırmanma şansından, dolayısıyla zenginleşmekten mahrum bırakmak olarak algılanmaktadır."
Bu cümleleri Türkçe'ye tercüme etmekte, doğrusu, zorlanıyorum. Çünkü galiba Süleyman Demirel hükümetlerinin, Tansu Çiller hükümetlerinin, Mesut Yılmaz hükümetlerinin halkçı ve sulhçu olduğu söyleniyor! Bunu, Menderes/Demirel liberal/muhafazakâr çizgisinin günümüzdeki temsilcileri söyleyebilir. Ama liberallerden nefret ettiği kesin olan TKP söylüyor olamaz herhalde!
Peki, "Türkiye'yi dünya liginde yukarılara tırmanma şansından, dolayısıyla zenginleşmekten mahrum bırakmak" ne anlama geliyor olabilir? Bir komünist, ülkesinin dünya ligindeki konumuyla mı ilgilenir? Dünya liginde yükselmek, Türkiye'nin emperyal bir güç olmasını, Koçların ve Sabancıların daha da büyümesini gerektirir. Bunlar mıdır bir komünistin özlemleri?
Ve son bir alıntı:
"Eğer denklem sivil/asker çatışması olarak kurulursa ve gerçeklik bu iki büyük siyasal kanalın üzerine oturdukları toplumsal-sınıfsal yapılar tarafından da böyle algılanmaya devam edilirse, Kürt ve Türk emekçi sınıfların birbirlerinden uzaklaşmasının süreceği kesindir.
Oysa, değişimin zeminindeki esas toplumsal güç Türk ve Kürt, yani bu topraklardaki bütün emekçi sınıflardır."
Peki, emekçi sınıflarla asker arasındaki ilişki nedir? TKP'nin özlediği darbe gerçekleşirse ve "Amerikancılık, piyasacılık, gericilik" anlamına gelen demokrasi ortadan kalkarsa emekçi sınıflar zafer kazanmış olacak, değil mi? Özellikle Kürt emekçiler için harika olacak!
Acaba İslam'a karşı Cumhuriyet'i koruma kaygısı TKP üyelerini bu kadar delirtmiş olabilir mi? Hepsi mi delirdi, sadece İlker Belek mi? Affedin, araştıramadım, bilemiyorum.