Volkan Akyıldırım
Devrimci bir parti işçi sınıfının ve halkın çoğunluğunun onayı olmadan iktidarı almalı mı? Günümüz Türkiye'sinde kendini bu kategoride göstermeye çalışanlara bakarsak bal gibi alır. Bir azınlığın iktidarı ele geçirmesi ancak bir darbeyle mümkündür. Sosyalizmi Marx gibi işçi sınıfının çoğunluğunun kendi eylemi olarak görmeyenler, sınıfın yerine kendini koyan partinin iktidarını sosyalizm olarak gördüler.
İkinci Dünya Savaşı'ndan sonra Doğu Avrupa'da Kızıl Ordu işgaliyle, tek bir ayaklanma ve grev hareketi yaşanmadan sosyalizm kurulabiliyorsa, işçilerin, köylülerin, yoksulların çoğunluğunu kazanmak neden önemli olsun ki?

Zaten 1917 Ekim Devrimi de bir darbe değil miydi?

1917 Ekim'inde sosyalist devrim Bolşevik Partisi'nin kararı ile başlamış ve iktidar ele geçirilmiştir. Yani Ekim Devrimi bir azınlığın eylemidir, darbedir. Stalinist ve liberal görüş bu tespitte şaşırtıcı bir şekilde ortaklaşır. Biri kendi partisini işçi sınıfının ve ezilenlerin devrimci eyleminin yerine koymaya ve ilk fırsatta iktidarı ele geçirmeye çalışırken, diğeri bu çabanın yaratacağı tiranlığı baştan göstererek devrimci fikirleri zayıflatır.
Lenin iki görüşün de karşısındaydı. Bundan dolayı Bolşevik Partisi'nde azınlık durumuna düştü. Buna rağmen çoğunluğa seslenmeye devam etti. Lenin bir marksistti, ona göre çoğunluk Bolşevik Partisi'nin hükümet olmasına açıkça onay vermeden parti asla iktidarı almaya çalışmamalıydı.
Temmuz Günleri olarak anılan 1917 Haziran ve Temmuz'unda yaşananlar günümüzdeki darbe ve parti tartışmalarına ışık tutar.

Kendiliğinden devrim

1917 Şubat'ında sanayi merkezi Petersburg'da grev yapıp sokağa çıkan kadın işçilerin eylemi kendiliğinden bir devrimi başlattı. Lenin'in 'otokratik polis devleti' olarak nitelediği Çarlık kısa bir sürede grev hareketiyle devrilmişti.
Petersburg ve bütün sanayi merkezlerinde işçiler Sovyet adı verilen kendi örgütlenmelerini kurdu. Sovyet ya da Türkçe karşılığıyla konsey, fabrikalardan seçilen temsilcilerden oluşuyordu. 1917 Şubat Devrimi'ne Çarlık ordusunun erleri de kitlesel olarak katılmıştı. Birçok kışla ve garnizonda işçilerinkine benzer Asker Sovyetleri kurulmuştu.
Lenin'in partisi Bolşevikler kelime anlamı olarak “çoğunluk” adını taşısalar da, 1917 Şubat'ında çok küçük bir azınlıktılar. Lenin henüz sürgünde yaşarken, Rusya içerisindeki parti örgütlerinin kendi aralarındaki ve merkez komiteyle ilişkileri kopuktu. Ayaklanmaya hiçbir parti öncülük etmedi ya da planlamadı. Bolşevikler hemen ayaklanmaya katıldılar ve diğer politik akımların aksine İşçi Sovyetleri'ne büyük önem verdiler.
Sovyetlerde çoğunluk ise Rusya'nın henüz sosyalist bir devrim aşamasında olmadığını savunan Menşevik Partisi (Azınlık Partisi, günümüzdeki reformist sol akımların benzeri) ile, görüşleri toprak reformuyla sınırlı olan ve üretim araçlarının kollektifleştirilmesine hiç de sıcak bakmayan Sosyalist Devrimcilerin (köylülüğün mücadelesini esas alan 3. Dünya milliyetçisi hareketlerin benzeri) elindeydi.
Söz ve eylem büyük bir zıtlık taşıyordu. Ezilen yığınlar bir kez devrimin havasını solumuştu. Sovyetlerin çoğunluğu, Bolşeviklerin savunduğu 'ekmek, barış, toprak, özgürlük' taleplerine sempati duymasına rağmen buna karşı çıkan partilere destek vermeyi sürdürdü.

Geçici hükümet

İkili iktidar durumu yaşanıyordu. Bir yanda Sovyetler vardı, diğer taraftan Sosyalist Devrimcilerle Menşeviklerin Geçici Hükümeti. İşçi sınıfı Çarlığı yıkmıştı, ama kendini egemen sınıf olarak örgütlemeye ve bunun yolu olarak Sovyetlerin iktidarını ilan etmeye hazır değildi. Burjuvazi, güçsüz düşmüş bir azınlık olsa da, Geçici Hükümeti bir kurtuluş umudu olarak görüyordu. Sovyetlerin çoğunluğunu oluşturan işçilerin, köylülerin, erlerin desteklediği partiler devrimi bir an önce bitirmek ve iktidarı burjuvaziye devretmek için çalışıyordu.
Sosyalist-Devrimci Kerenski başkanlığındaki Geçici Hükümet 18 Haziran'da Almanya ve Avusturya'ya savaş açtı. Amaç devrimle dağılmış ulusu yeniden bütünleştirmek, milliyetçi bir dalga yaratarak devrimi boğmaktı.
19 Haziran'da saldırı kararı devrimin kalbi olan Petersburg'da açıklandı ve askeri birliklere saldırıya katılmak için iki gün içinde hazır olmaları emri verildi. Devrime katılan askerler bunu şiddetle reddetti. Makinalı tüfek alayının askerleri 'Alman proletaryasına karşı savaşmak üzere Alman cephesine gitmeyip bunun yerine kendi kapitalist bakanlarına karşı savaşma' kararı aldıklarını açıkladı. 21 Haziran'a gelindiğinde Bolşevik Askeri Örgütü üyeleri şehirdeki ve çevredeki askeri birliklerin çoğunluğunu cepheye gitmemeye ve hükümeti devirmek için ayaklanmaya ikna etmişti. Buna ek olarak, Kronstad'da 10 bin denizci ve devrimin üssü olan Putilov Fabrikası'nda çalışan 30 bin işçi onların yanındaydı. Bolşevik Partisi asker üyeleri ve sıradan parti üyelerinin çoğunluğu Kerenski Hükümetini devirmek ve iktidarı Sovyetlere vermek için bir an önce darbe yapılmasından yanaydı.

Lenin'in tutumu
Lenin ise tüm bu gelişmeleri kaygıyla izliyordu. O, işçilerin, köylülerin ve yoksulların henüz ayaklanma ve devrim fikrine kazanılmadığını düşünüyordu. Ona göre çoğunluk, inatla ve sabırla sosyalist devrim ve Sovyet iktidarının tek alternatif olduğu fikrine ikna edilmeliydi.
“Bir provokasyonun içine sürüklenmemek için özellikle uyanık ve dikkatli olmalıyız. Atacağımız yanlış bir adım her şeyi bozabilir. Eğer şu an iktidarı ele geçirmeye yetenekliysek, iktidarı almış olduğumuz için onu elde tutmaya da yetenekli olduğumuzu düşünmemiz saflık olur.
Fraksiyonumuzun [Bolşevik Partisi] Sovyet içindeki gerçek ağırlığı nedir? Diğerlerini boş verelim, iki büyük şehirdeki Sovyetlerde bile kayda değer olmayan küçük bir azınlık durumundayız. Bu gerçek neyi gösteriyor? Bu gerçeği yok sayıp bir kenara itemeyiz. Görünen gerçek şu ki, kitlenin çoğunluğu kararsızlık gösterip duraksamakla birlikte hâlâ Sosyalist Devrimcilere ve Menşeviklere inanıyor.”
Lenin'in fikri partisinin Petersburg Komitesi'nde azınlıkta kaldı. Bolşevik Partisi'nin asker liderleri 'hükümeti hemen devirelim' diyordu. Diğer bir grup ise biraz bekleyelim diyordu.
Geçici Hükümet, 30 Haziran'da ikinci bir bildiri yayınlayarak birlikleri savaşa katılmaya çağırdı. Buna karşılık Bolşevikler büyük bir gösteri ve grev çağrısı yaptı.
2 Temmuz 1917 günü Petersburg'da on binlerce işçi ve asker yürüdü.
4 Temmuz'da yarım milyon işçi ve asker 'Geçici hükümeti devirin', 'Kapitalist 10 bakanı indirin' ve 'Tüm İktidar Sovyetlere' yazılı pankartlarla yürüyordu.
Kaldığı Finlandiya'dan Merkez Komitesi tarafından çağrılan Lenin aynı gün Petersburg'a geldi. Onu karşılayan işçiler büyük bir hayal kırıklığı içindeydi, onlar hükümeti hemen devirmek için Lenin'den silahlı ayaklanma çağrısı duymak istiyordu. Lenin ise 'sabır, temkinlilik, soğukkanlılık' çağrısında bulundu.
Bolşevik Parti kolayca Kerenski iktidarını devirip yerini alabilecek durumdaydı ve ayaklanmayı Bolşevikler yönetiyordu. Ancak Sovyetlerin çoğunluğu onları desteklemiyordu. Lenin'e göre gerçekleşen bir erken ayaklanmaydı, kaçınılmaz olarak başarısızlığa uğrayacak ve devrimi tehlikeye atacaktı. Ayaklanmanın ardından büyük bir terör dalgası gelebilirdi.
5 Temmuz'da Geçici Hükümet, Lenin'i 'Alman ajanı' ilan etti. Ateşli ayaklanma taraftarları, temkinli tutumu yüzünden Bolşevik Partisi liderliğine soğuktu. Buna rağmen Lenin çoğunluğa seslendi, Bolşevik Partisi Merkez Komitesi gösteriye son verme çağrısında bulundu:
“Yoldaşlar! Mevcut politik bunalım göz önüne alındığında amacımıza ulaşmış bulunuyoruz. Bu yüzden gösteriyi bitirmeye karar verdik. Bıkarın herkes greve ve gösteriye barışçıl bir biçimde son versin.
Gelin bunalımın daha da derinleşmesini bekleyelim. Gelin güçlerimizi hazırlamayı sürdürelim. Hayat bizden yana; olayların gidişatı sloganlarımızın doğruluğunu gösteriyor.”

Çoğunluğu kazanmak
Bolşevikler iktidarı almadılar, geri dönmeyi bildiler. İktidarı Sovyetlerin Yürütme Komitesi'ne bıraktılar.
Lenin hiçbir zaman partiyi işçi sınıfının kendi eyleminin yerine koymadı. Sabırla ve inatla Sovyet çoğunluğunu kazanmaya çalıştı. Ancak 31 Ağustos 1917'de Bolşevikler Petersburg Sovyet'inde çoğunluk konumuna ulaştı.
Takvim Ekim ayını gösterdiğini Rusya çapındaki İşçi, Köylü ve Asker Sovyetlerinde Bolşevikler çoğunluktu. Partisi içerisinde Temmuz günlerinde ve 1917 yılı boyunca birçok kez azınlıkta kalan Lenin haklı çıkmıştı. Ona göre ayaklanma bir sanattı ne erken davranılmalıydı ne de geç kalınmalıydı.
1917 Ekim Devrimi'ni bir azınlık eylemi ya da darbe olarak gören stalinist ve liberal iddiaların aksine, sosyalist devrim milyonlarca işçi ve köylünün kendi eseri olmuştur. Lenin ve Bolşevikler çoğunluğun desteğini kazanmadan iktidarı almayı reddetmiştir. Ekim 1917, bu yüzden darbe değil, devrimdir.
Sosyalistler partinin iktidarını değil, işçi sınıfının taban örgütlerinin iktidarını savunur. Azınlık hareketlerine ve darbelere karşı çıkar. Sosyalist devrimin çoğunluğun bilinçli eylemi olduğunu düşünerek inatla çoğunluğun desteğini kazanmaya çalışır. 1917'de olduğu gibi, 2009'da da devrimci olan bu tutumdur.